• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

Sağlık gündemindeki yeni gelişmeler

Gizle
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts
  • #31

    X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI


    1. Bağımlılık Nedir?

    Bağımlılık kişinin kullandığı madde üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Bağımlılık bir kez geliştikten sonra, bir daha iyileşmez ve kişinin yaşamı boyunca onunla beraber gelir.


    2. İradesiz Kişiler mi Bağımlı Olur?

    Herkes bağımlı olabilir. Madde kullanımı kişinin biyolojik yapısında zamanla değişikliklere yol açar ve ara sıra da olsa kullanan kişinin bundan kaçınması mümkün değildir. Madde kullanımının irade ile bir ilişkisi yoktur. Zaten kişiler “Ben kontrol edebilirim†düşüncesiyle başlar, daha sonra bağımlı hale gelir. Onlar da “Benim iradem güçlüdür†gibi bir yanlış inançla yola çıkmışlardır. Kişi maddeyi kontrol altında tuttuğunu, hiç dozu aşmadığını iddia etse de aslında bedeninde farkında olmadığı bir süreç devam etmektedir. Bu yüzden bireysel özellikler ile madde kullanımı arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmak yanlıştır.

    3. Ne Kadar Alkol İçmek Risklidir?

    Kullanılan alkol miktarını değerlendirmek için "standart içki" tanımını kullanıyoruz. Yarım duble rakı, cin, viski ya da bir kadeh şarap ya da bir bardak bira bir standart içkiye eşittir (şekle bakınız). " Bir standart içki" Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımladığı miktar olan 10-15 gram alkol içeren miktardaki içkidir. Alkolün yan etkilerinin ortaya çıkışı ve kandaki kabul edilebilir düzeyleri standart içki oranları baz alınarak hesaplanmaktadır. Yaşa, cinsiyete ve vücut ağırlığına göre haftalık ve günlük alkol tüketimi sınırları değişmektedir.



    Bir Standart İçki





    4. Esrar, Bağımlılık Yapar mı?

    Esrar hem bağımlılık yapıcı, hem de sigaraya oranla daha fazla kanser yapıcı madde içermektedir ve bireyin yaşam kalitesini düşürür. Esrar, bedende yağ dokusunda biriktiğinden hafıza kaybına, öğrenme ve solunum bozukluklarına neden olabilmektedir.

    Esrar ile ilgili bilinmeyen gerçekler:

    Esrarı kendileri için bir sorun olmasına rağmen kullanmaya devam edenler %97

    İş, okul ve diğer alanlarda kendileri için sorun yarattığını belirtenler %85

    Önemli etkinliklerini esrar için bırakanlar %66

    Bırakmak isteyen ancak bırakamayanlar %35

    Çalışmaya alınan kişiler arasında bağımlılık oranı %70



    5. Ecstasy Bağımlılık Yapar mı?

    Ecstasy’de bağımlılık yapar. Kişi bir süre sonra bu madde olmadan yaşamdan keyif alamaz hale gelir. Ayrıca bilinmeyen bir nedenden dolayı ölüme de neden olmaktadır. Ülkemizde satılan ecstasy’lerin içinde farklı kimyasallar olduğu saptanmıştır

    6. Uyuşturucular Bazı Ülkelerde Serbest mi?

    Sadece Hollanda’da esrar kullanımı serbest bırakılmıştır. Ancak bunun nedeni esrarın zararsız olması değildir. Hollanda’da esrar kullanımı çok yaygın ve genellikle de diğer uyuşturucu maddelerle birlikte satılmaktaydı. Ülke politikası, bunun önüne geçmek ve kişilerin diğer uyuşturucu maddeleri kullanmalarını engellemek amacıyla böyle bir girişimde bulunmuştur.

    7. Ara Sıra Kullanmak Zararlı mıdır?

    İnsanlar genelde ara sıra kullanarak başlarlar. İlerleyen dönemlerde daha önceki yaşadıkları etkiyi elde etmek için her seferinde kullandıkları miktarı arttırmak durumunda kalırlar. Bu durum madde talebinin artması anlamına da gelir ki bu da bağımlılığa götüren yoldur. Aralıklı da olsa uzun süre kullanım mutlaka bireyin ruhsal ve kimyasal yapısında değişikliklere yol açar.

    8. Herkes Uyuşturucu Kullanıyor ve Onlara Bir Şey Olmuyor! (mu?)
    Gerçekte yetişkinlerin ve gençliğin büyük bir çoğunluğu madde kullanmamaktadır. Böyle bir söylemi dile getirmenin amacı genellikle kişinin kendisine yandaş arama çabasından kaynaklanmaktadır. Uyuşturucu kullanan bir kişinin, maddenin kendisine ve çevresine verdiği zararları görmesi zaman alabilir. Maddelerin verdiği zararlar arasında okul başarısında düşme, aile ilişkilerinde kopukluk, arkadaş çevresinin daralması, bedensel ve ruhsal değişiklikler, zamanla üretkenliğin azalması sayılabilir.

    9. Arkadaşımın Uyuşturucu Kullanması Beni Etkiler mi?

    Eğer kişinin madde alan bir arkadaşı varsa bir süre sonra bundan etkilenmesi olasılığı büyüktür. “Nerden bileceksin yaşadıklarımı, sen hiç kullanmadın ki!†gibilerinden bilinçli ya da bilinçsiz sözlerle yardım etme isteği içindeki kişiyi kullanmaya itebilir. Bu durumu bir girdaba benzetebiliriz.

    10. Uyuşturucu Sadece Kullanan Kişiye mi Zarar Verir?

    Uyuşturucu kullanımı tüm topluma zarar verir. Bulaşıcı bir şekilde yaygınlaşır. Kara para ve mafya uyuşturucudan beslenir. İnsanlar sömürülür.

    Yorum yap

    • #32

      Sağlıklı Bir Yaşam İçin 10 Beslenme Önerisi

      Öğün Atlamayın..

      Yeterli ve dengeli beslenmek için öğün atlamayın. Çünkü atlanan her öğün bir sonraki öğüne kadar daha çok acıkmanıza ve karşınıza çıkan her yemeği kalorisi yüksek veya düşük, miktarca çok veya az demeden ihtiyacınızdan fazla tüketmenize neden olacaktır.

      Öğününüz Çeşitli Olsun..

      Mümkün olduğu kadar çok çeşitli beslenmeye özen gösterin. Her gün beslenme planınız içerisinde tüm besin gruplarına (süt, et, sebze-meyve, tahıl) yer vermeye çalışın. Bu besinlerin hepsinden bir öğünde tüketemeseniz de gün içerisinde farklı öğünlerde almaya çalışın.

      Bol Sebze ve Meyve Tüketin..

      Sebze ve meyveler bol su ve vitamin-mineral içerip, az kalorilidirler. Bol miktarda ve değişik renklerde sebze, meyve tüketmeniz hem kilo kontrolüne yardım eder, hem de birçok hastalıktan (kanser, kalp-damar hastalıkları) korunmanızı sağlar. Dikkat edeceğiniz önemli bir nokta ise mevsiminde sebze-mevye tüketimidir.

      Yağ Tüketimini Azaltın..

      Beslenmenizdeki yağ tüketimini azaltın. Özellikle katı yağlardan (margarin, tereyağ vb.) uzak durun, daha çok bitkisel sıvı yağları tercih edin. Bir günde en fazla 3 yemek kaşığı sıvıyağ tüketin. Yemeklerinizi hazırlarken kızartma yerine ızgara, haşlama, buharda ve fırında pişirme yöntemlerini kullanın.

      Abur - Cubura Sınırlama Getirin..

      Abur cubur olarak nitelendirilen hazır yiyecekler ve ağır tatlılar, pastalar fazla miktarda yağ ve enerji içerdiğinden hem kilo aldırıcı hem de hastalıklara yatkınlığı arttırıcıdır. Bu nedenle bu yiyeceklere mutlaka sınırlama getirin.

      Kurubaklagilleri ve Lifli Besinleri Tüketin..

      Tüketilen karbonhidrat kaynağının türüne ve miktarına dikkat edin. Saf şeker kaynakları ve rafine unlu besinler yerine tokluk hissini arttıran, kabızlığı engelleyen ve kilo kontrolünü kolaylaştıran kurubaklagilleri (nohut, mercimek, barbunya gibi), lifli tahılları, taze ve kuru meyveleri, sebzeleri tercih edin.

      Günde 2 - 2.5 Litre Su İçin..

      İnsan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğe sudur. İnsan açlığa haftalarca dayanabilirken susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Vücut ısısının dengelenmesi, metabolizmanın devamı ve vücuttan zehirli atık maddelerin atılması için su elzemdir. Bu nedenle günde 2-2.5 litre su tüketin.

      Alkol Alıyorsanız, Azaltın..

      Alkollü içki tüketme alışkanlığınız varsa bundan vazgeçmeye çalışın, bırakamıyorsanız da azaltın. Ayrıca içkinin çeşidi de önemlidir. Viski, konyak, votka gibi sert alkollü içkiler bira ve şaraba oranla daha yüksek kalorilidir. Alkol boş enerjidir, bize dönüşü yağ şeklinde olur. Alkol alırken, yanında atıştırdığınız kuru yemiş, cips türünde besinlerin son derece kalorili olduklarını da unutmayın.

      Egzersizi İhmal Etmeyin..

      Sağlıklı yaşam ve sağlıklı beslenme düzeninin içerisine muhakkak bir egzersiz programını dahil edin. Yaşam koşullarınıza uygun, sürekli yapabileceğiniz bir aktivite türünü seçin ve düzenli olarak egzersiz yapın.

      İdeal Kilonuzu Koruyun..

      Hastalıklara yakalanma riskinizi azaltmak, her zaman zinde ve enerjik olmak için sağlıklı kilo aralığınızda olmanız oldukça önemlirdir. Bunun için Beden Kitle İndeksi (BKİ), vücut yağ yüzdesi, bel çevresi ve kalça çevresi ölçümlerinizin sağlıklı dilimde olmasına özen gösterin.

      Yorum yap

      • #33

        Diş Fırçasını Şeytanın Bile Aklına Gelmeyecek Şekilde Kullanmanın Yolları!
        Diş fırçası her gün ya da günde birkaç defa kullandığımız bir eşyamız. Peki onu nasıl daha pratik kullanabiliriz? Diş fırçasının, diş fırçalamanın dışında hangi işlevlerinden yararlanabiliriz?
        Diş fırçası her gün kullandığımız, sağlıklı dişlere sahip olmak için kullanmak zorunda da olduğumuz bir araç. Bu küçük aracın aslında nasıl daha verimli kullanılabileceğini veya dişimizi fırçalamaktan başka nerelerde kullanılabileceğini hiç düşündünüz mü?

        Gazlı içeceklerin pet şişe kapaklarını, diş fırçasını tutabilecek şekilde iki tarafından birer dikdörtgen çıkacak şekilde falçata ile kesebiliriz. Arka yüzeyini, 404 tutkal veya bir silikon tabanca yardımı ile istediğimiz yere monte edebilir; böylece bir diş fırçası askısına sahip olabiliriz. Bunun yerine ise, baş kısmına ufak mandallardan birini tutturabilir ve durmasını istediğimiz yere baş kısmı değmeden bırakabiliriz.

        Diş fırçalarıyla dişlerimizi temizlemekten ötesini de yapabiliriz. Onunla cep telefonumuzun şarj girişini, hoparlörünü tozlara karşı temizleyebiliriz. Klavyemizin tuş aralıklarından touchpad’ine dek ufak tefek kirleri etkili bir şekilde temizleyecek duruma getirebiliriz. Ayrıca spor ayakkabıların alt kısımlarında biriken kirleri temizlemeye de birebir. Baş kısmını keserek ortasından çivi geçirip bir servomotora takarsak bu işlemleri daha da güçlü bir şekilde yapabiliriz.

        Yorum yap

        • #34

          Sigara günümüzün en tehlikeli ürünlerinden biri. Sağlığa zararlı bu maddeyi bırakmaya karar verdiğinizde, vücudunuzda aşama aşama neler olacağını biliyor muydunuz?
          20. ve 21. yüzyıldaki sağlık problemlerinin belki de en önemli nedeni için sigarayı örnek gösterebiliriz. Ülkemizde de yoğun olarak tüketilen bu ürün, insan yaşamını an be an tehdit ediliyor. Eğer siz de sigara bağımlılarındansanız, bu kanser çubuklarını her yaktığınız seferde vücudunuza 7000 adet kimyasal madde alıyor olduğunuzu hatırlatalım. Oldu ya, bu illet nesneyi ağzınıza koymama kararı aldınız; peki bu kararın vücudunuza ne gibi etkileri olacak? Farenizi aşağı kaydırarak aşama aşama neler olacağını okuyabilirsiniz.

          1.Aşama: İlk 20 Dakika


          Kalp atışlarşınız ve kan basıncınız normale dönecek. Sigara içtiğinizde, içindeki nikotin yüzünden epinefrin ve morepinefrin ortaya çıkar. Bu kalp atışlarınızın hızlanıp damarlarınızın daralmasına sebep olur. Ayrıca el ve ayak parmak uçlarınızın soğumasına neden olur. İlk 20 dakikadan sonra parmak uçlarınız da daha sıcak olacak!

          2.Aşama: 2 Saat Sonra


          Vücut nikotin eksikliğini hissedeceği için huysuzluk, gerginlik ve uyumada zorluklar ortaya çıkabilir. Bunun temel nedeni ise nikotin yüzünden normalden fazla dopamin salgılamamız ve eksikliğinde beynin bunu fark etmesidir.

          3.Aşama: 8 saat sonra


          Kandaki oksijen miktarı normale döner. Sigara içenlerin kan hücrelerinde büyük miktarda karbondioksit bulunur. Karbonmonoksit, kan hücrelerine bağlanmada oksijen ile yarış halindedir. 8 saat sonra kanınız, karbonmonoksitten temizlenmiş olur.

          4.Aşama: 24 Saat Sonra


          Sigarasız geçen ilk 24 saatten sonra, bırakan şanslı kişinin öksürük miktarı artar. Korkmayın; bu, vücudun kendini toksinlerden temizlemesinin bir yoludur. Ayrıca bu kadar kısa bir süre içerisinde, kalp krizi geçirme riski çok çok düşük bir seviyeye geriler.

          5.Aşama: 48 Saat Sonra


          Nikotin ve zararlı kimyasallar neredeyse vücuttan tamamen atılır. Sinir uçlarının zarar görmüş bitim noktaları büyümeye başlar. Yemeklerin tadını ise daha iyi almaya başlarsınız.

          6.Aşama: 72 Saat Sonra


          Nikotin temelli mide bulantısı, baş dönmesi, depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklar neredeyse tamamen geçer.

          7.Aşama: 1 Ay Sonra


          Şeker, kalp-damar hastalıkları ve kanser gibi sigara kullanımından kaynaklanabilecek riskler azalır.

          8.Aşama: 3-9 Ay Sonra


          Öksürme, nefes darlığı gibi yan etkiler tamamen gider. Akciğerler, sigaranın verdiği hasarı onarmış olurlar.

          9.Aşama: 1 Yıl Sonra


          Yaklaşık bir yıl sonra, damar daralması nedenli kalp hastalığı riski %50 azalır.

          10.Aşama: 10 Yıl Sonra


          10 yıl sonra ise akciğer kanseri olma riski %50 azalır.

          11.Aşama: 15 Yıl Sonra


          15 yıl sonra kalp hastalığı riskiniz hiç sigara içmemiş biriyle aynı olur.

          Yorum yap

          • #35

            Uyuduğumuz Sırada Kolumuz - Bacağımız Neden İstem Dışı Hareket Eder?
            Hepimizin başına gelmiştir uyuduğumuz ya da uyukladığımız sırada kolumuzun, bacağımızın istem dışı hareket etmesi. Peki bunun sebebini biliyor musunuz?
            Uykuya dalmaya başladıktan sonra beynimizden gelen ani seğirme emirleri, kolumuzun ya da bacağımızın istem dışı olarak hareket etmesine sebep olur. Hipnik kas seğirmesi olarak bilinen bu duruma neyin sebep olduğu hala net olarak açıklanabilmiş değil. Fakat tahminler, beynin kontrolü ele geçirmek için uyku sırasında her gece yaşadığı ‘savaşın’ bir yan etkisi olduğu yönünde.

            Vücudumuz, uykuya daldığımız sırada felç halindedir. En hareketli rüyaları gördüğümüz zamanlarda dahi kaslarımız hareketsizdir. Dış dünyada meydana gelen olaylar da bizi etkilemez. Uygulamanızı tavsiye etmesek de bununla ilgili yapılmış bazı deneyler var. Örneğin gözlerinizi açık kalacak şekilde bantlayıp uykuda daldığınızda birinin gözlerinize lamba tutsa dahi rüyanızın bundan etkilenmediği ortaya çıkmış. Yine de rüya gören kişinin dış dünya ile arasındaki kapı tamamen kapalı değildir. Rüya gören insanın beyninden kaçan iki tür hareket vardır ve etkileri de farklılık gösterir.

            Beyinde savaş
            Uyurken en sıklıkla yaptığımız şey, hızlı göz hareketleridir. Rüya gördüğümüz esnada gözlerimiz, o an ki yaşanan gelişmelere göre hareket eder. İstem dışı kol-bacak hareketleri olan ‘hipnik seğirmeler’ ise bundan çok daha farklıdır. Hipnik seğirme, uyku felci vücudunuzu ele geçirmeye başlarken hareketlerinizi kontrol altında tutan motor sisteminizin vücudunuz üzerinde hala bir kontrol uyguladığına işarettir.

            Uyku hali ve uyanıklık
            Beynin derinliklerinde retiküler aktivasyon sistemi adı verilen, iki zıt sisteminden bir tanesi bulunur. Bu sistem tam kapasite halinde çalışırken biz de tam uyanık ve hareket etmek ister bir haldeyizdir. Bunun tam karşı tarafında ise ventrolateral preoptik çekirdek bulunur. Ventrolateral, beynin altında ve de kenarında, preoptik ise göz sinirlerinin geçtiği noktadan hemen önce anlamına gelir. Kısaca VLPO adı verilen bu sistem insana uyku hali verir ve sinirlere yakınlığı sebebiyle de gece ve gündüzü birbirinden ayırarak uyku döngümüzü düzenler.


            Uykudayken Başınıza Gelme Olasılığı Yüksek 8 Tuhaf Şey!
            Peki hipnik seğirmelerin oluşmasına sebep olan şey ne?
            Hipnik seğirmeler, normal gündüz motor kontrolünün son çırpınışlarıdır. Bu seğirmelerin genellikle rüyalarında düşerken ortaya çıktığına dair bir inanç var. ‘Rüyayla bütünleşme’ adı verilen bu olgu, çalar saat gibi dış dünyadan gelen etkenlerin rüyada etki göstermesi anlamına geliyor. Bunun meydana gelmesi, zihnimizin makul hikayeler yaratma kapasitesini göstermektedir.

            Hipnik seğirmeler, zihnin geçişi esnasında uyanıklık ve uyku arasındaki mücadeleden kaçıp kurtulan hareketlerdir. Uyanıkken bizi çevreleyen olayları anlamaya çalışırız; fakat rüya esnasında zihnimiz kendi faaliyetlerine anlam vermeye çalışır. Uykuda dalış esnasında gerçek dünyayla bağlantımız kopma noktasına gelirken ortaya çıkan hipnik seğirmeler, kendi bedenimize ait olan hareketlerdir ve uyuyan bilincin dikkatinden kaçarak rüyalarımıza nüfuz ederler.

            Kısacası uyku sırasında yaptığımız iki hareket türü arasında bir simetri vardır. Hızlı göz hareketleri, uyanmakta olan dünyada görülebilecek rüya kalıntılarıdır. Hipnik seğirmeler ise rüya dünyasına ‘destursuz’ giren uyanık yaşam kalıntıları gibidir.

            Yorum yap

            • #36

              Tıp dünyasında yaşanan inanılmaz gelişmeler, gelecekte yaşanacak tüm hastalıkları kolayca belirlemek için harika aygıtlar konumunda.
              Yutulabilen elektronik sensörler yutmak için zor olabilir ancak araştırmacılar, küçük voltaj hücrelerinin fizyolojik koşulları izleyebileceğini veya gereken anda müdahelede bulunabileceğini düşünüyorlar.

              MIT'deki ve Brigham'daki Kadın Hastanesi'ndeki bilim adamları midede asidik sıvılarla sürdürülen ve uzun süre gastrointestinal sistemde kalabilecek tablet benzeri araçlar geliştirdiler.

              Koch Bütünleştirici Kanser Araştırmaları Enstitüsü'nden araştırma birimi olan Giovanni Traverso, yaptığı açıklamada "Sindirim sistemin uzun süre güç sağlayacak yollar bulmamız gerekiyor" dedi. GI sistemini, algılama için yeni sistemler barındıran gerçekten benzersiz bir fırsat olarak görüyoruz ve bu sistemlerin temelinde güç yatıyor." ifadelerini kullandı

              Brigham Kadın Hastanesi'nde bir gastroenterolog ve biyomedikal mühendisi olan Traverso, çalışma arkadaşı Robert Langer ve MIT mühendisi David H. Koch Enstitüsü profesörü Anantha Chandrakasan,bu çalışmaların kızdemli yazarı konumunda. Diğer bir MIT araştırmacısı Phillip Nadeau, Nature Biomedical Engineering'in 6 Şubat sayısı derginin baş yazarı konumunda. Söz konu projenin açıklanması için yoğun bir çalışma şart.

              Herhangi bir elektronik cihazda olduğu gibi, geleneksel bir pil eninde sonunda güç kaybeder. Bu, sindirim sistemi söz konusu olduğunda potansiyel bir güvenlik riski oluşturabilir. Araştırma ekibi farklı bir yaklaşım izledi: Bir Limon.

              Meyvenin sitrik asidi, iki elektrod arasında (genellikle galvanizli bir çivi ve bir bakır kuruş arasında) küçük bir elektrik akımı taşımaya yardımcı olur. Sindirilebilir sensörün yüzeyine yapışmış olan çinko ve bakır elektrotlar aynı etkiye sahip olabilir mi?

              MIT'e göre, çinko, voltaj devresine güç sağlamak için iyonları mide asidine yayar ve bir sıcaklık algılayıcısı ve 900 metrelik bir vericiyi çalıştırmak için yeterli enerji üretir ve verici söz konusu uzaklıktaki her yere erişebilir.


              Nadeau, "Yaşamsal belirtilerinizi birkaç hafta içinden izleyecek bir mimariye sahip olabilirsiniz ve bunu düşünmek zorunda bile değilsiniz. O noktada ölçümler yapıyor ve bunlarr telefonunuza iletiyor."

              Şu anki prototip (yaklaşık 40 milimetre uzunluğunda ve 12 milimetre çapında) henüz ilk aşama için hazır değil. Ancak araştırmacılar, kapsülü bu boyutun üçte bir oranında küçültmeyi planlıyor.

              Langer, "Bu çalışma hasta sağlığının çözümlerini inceleyen ve yeni yollarına odanak tanıyan yeni nesil elektronik yutulabilir hapların önünü açabilir" dedi.

              Yorum yap

              • #37

                Sahip olduğumuz beş duyuyu kullanmadan bir bilgiyi başkasına aktarabilir miyiz?
                İnsanlar altıncı bir hisin gerçekten de olup olmadığı sorusu sürekli olarak tartışmışlardır ve çoğu insan, herhangi bir bilimsel gerçekliği olmasa da 'altıncı his' olayına inanır.

                Dediğimiz gibi, bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt mevcut değil. Fakat bu, altıncı his konusunda çalışmalar, deneyler yapılmadığı anlamına gelmiyor.



                Bu konuda en meşhur deney Ganzfeld deneyi. "Beş duyu dışında bilgi aktarımı mümkün müdür?" sorusuna cevap arandığı deney şu şekilde yapılmış:

                Birbirinden ayrı olan iki odaya biri 'alıcı', diğeri ise 'verici' olarak adlandırılan iki kişi yerleştirilmiş. Bu kişilerden verici olana yollaması gereken görüntü gösterilip, görüntüyü sesli olarak düşünmesi söylenmiş. Bu sırada alıcı ise hafif bir parazit sesinin duyulduğu kulaklık, yarı saydam göz bandı ve kırmızı ışık verilmiş bir odada, bir nevi duyularından kısmen arınmış şekilde beklemiş.

                Yarım saat sonra alıcıya dört seçenek sunulup birini seçmesi istenmiş. Alıcının bu dört seçenekten şans eseri doğru olanı seçme şansı %25. Buna karşın denekler genel toplamda %35 oranında bir başarıya ulaşmışlar ki bu da deneyin beklenen sapmadan epey yüksek bir şekilde sonuçlanmış olması demek.



                Deneyin ardından pek çok bilim insanı bu deneyde hata olduğu yönünde görüş bildirince 1982'de Honorton isimi bir bilim insanı, deneyi yenilemeye karar vermiş.

                Bilim insanlarının önceki deneye yönelik yaptıkları tüm itirazları ve eleştirileri dikkata alan Honorton, bağımsız kişilere deney prosedürünü tescil ettirmekle kalmamış, resimleri de bilgisayar vasıtasıyla ayarlayarak alıcıya tam anlamıyla görsellerin rastgele sunumasını sağlamış. Honorton'un deneyde elde ettiği sonuç ise %34 olmuş.

                Fakat Honorton bununla kalmayıp deneyi bir adım öteye taşımış. İlk deneyde başarılı olan insanları toplayan Honorton, ikinci bir deneyde bu kez %43'lük başarıya ulaşmış. ABD'deki en iyi sanat okullarından birinden bir grup sanatçıyı deneye dahil eden Honorton, bu kez %50'lik sonuç elde etmiş.



                Günümüze kadar otuza yakın Ganzfeld deneyi yapılmış ve bu deneylerin ciddi miktarında olumlu sonuçlar elde ediliyor. Tabi hala deneyin geçerliliği ve insanlarda farklı bir duyunun olup olmadığı konusu tartışmaya açık bir konu. Yine de çoğu insan altıncı his olduğunu düşünmekte.

                Yorum yap

                • #38

                  New York'taki Genome Center araştırmacıları, sorunsuz bir şekilde bir DNA'ya video, işletim sistemi ve bir virüs yükledi.
                  Canlı DNA'sının bugüne kadar teknoloji dünyasında depolama birimi olarak kullanılan yüzlerce teknolojiye ilham verdiğini, bilim insanlarının DNA'dan esinlenerek çeşitli depolama teknolojileri geliştirdiğini biliyoruz. Peki gerçek bir canlı DNA'sı, bu verileri depolayabileceğimiz bir yer olabilir mi?

                  Bu konuyla ilgili çalışmalar yürüten New York Genome Center araştırmacıları, DNA Fountain isimli geliştirdikleri teknikle birlikte bir DNA'nın içine birden fazla veri depolamayı başardı. Bu teknikle yapılan deneme sonucunda bilim insanlarının bir DNA'nın içine bir film, işletim sistemi ve zararlı yazılım (virüs) sığdırdıkları ve DNA'nın olağanüstü bir aktarma hızına sahip olduğu söyleniyor.

                  Peki canlıların genetiği yazılımlarla değiştirilebilir mi?
                  DNA'ya bilgisayar ortamındaki yazılımların sorunsuz bir şekilde aktarılması, canlıların genetiğinde bilgisayar üzerinden değişiklikler yapılıp yapılamayacağı sorularını da gündeme getiriyor. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse, belki de ilerleyen dönemlerde çocuğumuzun nasıl görüneceğini ve hangi yeteneklere sahip olacağını dijital ortamdan ayarlamak mümkün olabilir. Açıkçası böyle bir şey olur mu bilemiyoruz ama teknolojinin gün geçtikçe çok daha korkunç bir hal aldığı kesin.

                  Yorum yap

                  • #39

                    Dünyanın belki de en tehlikeli ve tedavisi zor hastalığı kanser türleri, ilk aşamada vücudunuza 15 uyarı yolluyor. Zamanında teşhis, kolayca hayat kurtarabilir.
                    Pek çok insan dünyanın en korkutucu hastalığı olarak AIDS'i görebilir. Ancak AIDS tanımı bile tek başına doğru değildir: AIDS; Hiv virüsü taşıyıp, tedavi görmeyen hastaların karşılaştığı son aşamadır. Virüs, direnç testine tabii tutulup, kişide doğru ilaç kombinasyonları kullanılırsa, HIV Pozitif bir kişi, hayatına uzun yıllar boyunca devam edebilir.



                    Ne var ki kanser, çok daha sinsi bir hastalıktır. Kanser, hücrelerinizin olumsuz yönde mutasyona uğramasına neden olur. Kanserin belirtileri, son derece basit hastalıklara ait belirtilerle karıştırılabilir. Erken teşhis hayatınızı kurtarır. Buna ek olarak ilerleyen safhalarda bile bu hastalığın üstesinden gelen güçlü kişiler görülmüştür. Yani, her zaman umut var.

                    Yine de, gerekli sağlık kontrollerini gerçekleştirmeniz için size bir rehber sunmak istiyoruz. İlk seviye kanser türlerinin 15 belirtisi mevcut.

                    Yumrular
                    Vücudunuzda aniden beliren yumrular kanser belirtisi olabilir. Ancak her yumru, kanser anlamına gelmez. Genellikle kanseri işaret eden yumrular sabit ve ağrılıdır. Sabit ve ağrılı yumrular, özellikle göğüs kanserinde gözükür.

                    İdrar Rengi Değişikliği
                    İdrar renginin aşırı koyu olması ve idrarın tuhaf bir kokuya sahip olması organlarınızdaki bir sorun anlamına gelebilir.

                    Gaitadaki Tuhaf Renkler
                    Gaitadaki tuhaf renkler, başta gastroenteroloji sistemindeki sorunların nedeni olabilir.

                    Sindirim Güçlükleri
                    Sindirim güçlükleri ve mide asitlerinin aşırı olması da belirti olabilir.

                    Yaralar
                    Özellikle cilt kanserinde görülen yaralar, normal sürede iyileşmezler ve normal yaralara göre daha güçlü bir renge sahiptirler.

                    Ağrılar
                    Bilhassa vücudun belirli bölgelerinde yoğunlaşan kronik ağrılar, kayda değer problemlere işaret edebilir. Belli noktadaki ağrı bir türlü düzelmezse doktora başvurmanızı öneririz.

                    Garip Lenf Nodları
                    Genelde lenf nodları, basit bir enfeksiyon karşısında bile şişme eğilimdedir. Lakin bazı kanserlerde, bu şişler bir türlü sönmez.

                    Kanamalar
                    Rahim kanserinin en sıkça rastlanan belirtisi vajinadaki kanamalardır. Kanamalar özellikle cinsel ilişki ve sonrasında sıklaşabilir.

                    Saçlardaki Anormallikler
                    Bazı kanser türlerinde Androjen ve estrojen hormanları aşırı düzeyde sargılanıyor. Bu saçlarda gerek dökülme, gerekse aşırı büyümeye neden olabilir.

                    Ateş
                    Ateş, pek çok basit enfeksiyonda görülebilir. Lakin kanserlerin neden olduğu ateş semptomları, ilaçlarla tedavi edilemez ve uzun süre devam eder.

                    Öksürük
                    Uzun süren öksürük, akciğerlerdeki bir soruna işaret edilebilir. Birkaç günü aşan aşırı öksürükle savaşıyorsanız, doktorunuza başvurun.

                    Benler ve Çiller
                    Ciltte aniden çillerin ve benlerin oluşması genellikle en ciddi cilt kanseri melanom ile ilişkilendirilir.

                    Aşırı Kilo Kaybı
                    Dİyet veya spor yapmadan birkaç günde 4.5 - 5 kilo kaybı ciddi bir belirtidir. Her tür kansere işaret edebilir.

                    Yorgunluk
                    Gece gündüz çalıştığınız için ortaya çıkan yorgunluklardan değil, ne kadar dinlenseniz ve beslenseniz geçmek bilmeyen yorgunluklardan bahsediyoruz. Böyle bir şey olursa, mutlaka bir uzmanı ziyaret edin.

                    Saydığımız maddeler son derece basit bir hastalığın da, kanser gibi ciddi hastalıkların da belirtisi olabilir. Vücudunuzu sizden iyi kimse tanıyamaz. Eğer bir anormallik hissediyorsanız, doktora başvurmaktan ve gerekli testleri yaptırmaktan çekinmeyin.

                    Yorum yap

                    • #40

                      Bilim insanları Bolivya'nın Amazon Ormanlarında yaşayan Tsemane yerlilerinin dünyadaki en sağlıklı kalplere sahip olduğunu açıkladı
                      Son yapılan araştırmalar gösteriyor ki, dünya üzerindeki en sağlıklı kalplere Bolivya'nın Amazon ormanlarında yaşamlarını sürdüren, Tsimane ya da Chimane olarak bilinen yerliler sahip. Tahmin edileceği üzere, düzenli beslenme ve egzersizin özellikle yaşlı nüfusun sahip olduğu oldukça sağlıklı kalplere etkisi çok büyük. Beslenme alışkanlıklarıyla ilgili en şaşırtıcı nokta ise oldukça fazla oranda karbonhidrat barındırıyor olması.


                      2014'ün Temmuz ayından, 2015'in Eylül ayına dek sürdürülen çalışmanın makalesi geçtiğimiz günlerde The Lancet dergisinin internet sitesinde yayımlandı. Amerikan Kardiyoloji Kolejinde de bir toplantıda sunulan çalışmada, incelenen toplumlar arasında damar tıkanıklığının en az Tsimane halkında görüldüğü belirtildi.

                      Çalışmada incelenen 705 Tsimane yerlisinin kalbini bilgisayarla tomografiyle inceleyen doktorlar, Tsimanelerin kilolarını, kalp hızı, kan basıncı, kolesterol ve kan şekerini ölçtü. Araştırmaya katılan Tsimanelilerin yaklaşık 85%'inde hiçbir kalp hastalığı olmadığı dikkat çekti. Böylesine sağlıklı kalplere sahip olmalarının sebebinin ise büyük ölçüde doktorların genelde yapmamızı önerdiklerini onların doğal olarak yapıyor olmaları. Tsimaneliler sigara ya da alkol kullanmıyor ve günlük yaklaşık 10-12 km yürüyorlar. Hatta 60 yaşın üzerinde olanlarının bile günlük 10 kilometreye yakın yürüdüğü belirtiliyor.



                      Tsimaneli katılımcıların sağlık sonuçlarını 6 bin 800 Amerikalının örnekleriyle karşılaştıran araştırmacılar, Amerikalıların Tsimane halkından beş kat daha fazla kalp rahatsızlığı geçirme riski olduğunu ifade etti.

                      Yorum yap

                      • #41

                        Saç ve Cilt Bakımı Yaptırırken Dikkat Edilmesi Gerekenler!
                        Güzel ve şık görünmek için yalnızca kıyafetlerin ve aksesuarların yeterli olmadığı, aynı zamanda bakımlı saçlara ve cilde sahip olmak gerektiği artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.

                        Bunun yanında, kişinin yüz tipine yakışan saç modelini seçmesi de oldukça önemli. Çünkü bazı saç modelleri herkesin yüz tipi için uygun olmayabilir ve bu şekilde yanlış uygulanan modeller sonrasında hayal kırıklığı yaratabilir.

                        Her yüz tipi ne yazık ki her saç modelini kaldırmaz. Özellikle de kısa saç modelleri bazı yüz tiplerine özel uygulanmalıdır. Dolayısıyla bu tarz modelleri yaptırmadan önce profesyonel birinden bu konuda yardım alınmalıdır. Bazı saç modelleri vardır ki çok bakım istediği gibi, her yüz tipine de yakışmaz. Yüzü uzun ve zayıf olmayan kişilere daha çok yakışan kıvırcık saç modelleri belki de kullanımı en zor olanlardır. Bu tarz saç tipleri için özel bakım ürünleri ve yağlar gerekir. Özellikle saçı doğal kıvırcık olmayan ve bunu perma ile sağlayan kişilerin saçlarının güzel ve sağlıklı görünmesi için daha dikkatli olması gerekir.

                        Tüm bunların dışında, güzel ve şık görünmek isteyen her kadın mutlaka cilt bakımı konusunda da özenli olmalıdır. Bakımlı olmaktan kasıt, elbette en pahalı cilt ürünlerini kullanmak anlamına gelmez. Evde hazırlanabilecek doğal malzemelerle de oldukça sağlık karışımlar hazırlanarak da cilt bakımı yapılabilir.

                        Yorum yap

                        • #42

                          Merdiven çıkarken diziniz ağrıyorsa dikkat

                          Vücudun en büyük ve en fazla yük taşıyan eklemlerinden biri olan diz, hareketsizliğin ve fazla kiloların bedelini ödüyor. Liv hospital ortopedi ve travmatoloji uzmanı doç. Dr. Erdem ertürer hiçbir sebebi yok gibi görünen ve hafif başlayan diz ağrılarının nedenini ve çözümünü anlattı.

                          Diz önü ağrısı sık görülüyor

                          Belirgin bir travma yaşamadığı halde diz ağrısından şikayet eden hastalarda akla gelen ilk teşhis “patella-femoral ağrı sendromu†diğer adıyla diz önü ağrısı oluyor. Bu hastalıkta ana rolü diz kapağı kemiği yani patella oynuyor. Genellikle nedeni bazı kaslardaki dengesizliklerin patella kemiği ile diz eklemini oluşturan diğer kemikler arasında bir uyumsuzluk meydana getirmesidir. Zamanla bu durum eklemin ön kısmındaki kıkırdaklarda ödeme ve hatta zedelenmelere yol açarak artan bir ağrıya neden olur. Hastada oluşan şikayetlerin nedeni sıklıkla spor ya da egzersiz yapmamalarıdır.



                          Gündelik hayatı kısıtlamaya başlar

                          Bu tür rahatsızlıkların en önemli belirtisi yokuş ve merdivende artan diz ağrısıdır. Zira bu ağrı zamanla normal yürüyüşlerde de görülmeye başlar ve gündelik hayatı kısıtlar duruma gelir. Bu şikayetlerle başvuran hastalarda doğru tanı çok önemlidir. Muayene ile diz ağrısı oluşturabilecek menüsküs zedelenmeleri, bağ yırtıkları ya da kireçlenme olarak bilinen kıkırdak sorunları birbirinden ayrılır. Eklem uyumu değerlendirilir. Gerekirse mr çekilerek özellikle diz içi yapıların durumu ile ilgili detaylı bilgi sahibi olunur.



                          Öncelikle kaslar güçlendirilmeli

                          Uzmanlara göre patello-femoral ağrı sendromunda öncelikli tedavi şekli fizyoterapi olmalı. Fizyoterapide diz çevresindeki kas yapıları güçlendirilerek dizin doğru bir mekanikte çalışması sağlanır ve böylece aşınma ve ağrı engellenir. Akut ağrıyı geçirmek için veya kıkırdak yapısını güçlendirmek için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Bu önlemlerle ağrının geçmediği durumlarda diz içi enjeksiyonlara da başvurulur. Ancak tedavinin başarılı olması için önce hastanın egzersiz ve spor faaliyetlerini gündelik yaşantısının bir parçası haline getirmesi gerekir.







                          Diz sağlığını korumak için kiloya dikkat edin, spor yapın



                          Aşırı kilo dize çok yük bindirir, diz sağlığı için fazla kilolardan kurtulmak gerekir.

                          Eğer dizde belirgin bir artroz (kireçlenme) varsa ve yürürken diz ağrısına yol açıyorsa baston kullanmak dize binen baskıyı azaltacaktır.

                          Özellikle ağrısız dönemlerde yürüyüş yapılmalıdır.

                          Düzenli spor yaparak genel kondisyonu artırmak, kas kuvvetini, kasların ve eklemlerin esnekliğini artırmak gerekir. Denge ve propriosepsiyon egzersizleri de çok önemlidir.

                          Sporun dizleri çok zorlamaması gereklidir. Sıçramalı, zıplamalı sporlar diz sorunu olan kişiler için uygun olmayabilir.

                          Spor öncesinde ve sonrasında mutlaka germe egzersizleri yapılmalıdır.

                          Ayakkabı seçimi çok önemlidir. Çok yüksek topuklu ayakkabı önerilmez. Ayakkabının arka desteği iyi olmalıdır.

                          Yorum yap

                          • #43

                            Obezite ve Sigara Olumsuz Etkiliyor

                            Ancak yaş ilerledikçe kadınlardaki doğurganlık potansiyeli düşüyor. Son yıllarda giderek daha çok önem kazanan ve araştırılan ‘doğurganlık potansiyeli’yle ilgili bilgi aldığımız Acıbadem Taksim Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Banu Kumbak Aygün, kadınlara bu potansiyeli korumak için neler yapılması gerektiğini anlatıyor.



                            Evliliklerin ya da çocuk sahibi olmanın ileri yaşlara ötelenmesi, beraberinde bazı sıkıntılara yol açıyor. İlerleyen yaşla birlikte gebe kalma ihtimali düşüyor ya da giderek zorlaşıyor. Çiftler çocuk sahibi olmak için kendilerini hazır hissettiklerinde, bu kez hamilelik gerçekleşmeyebiliyor ve zaman geçtikçe hayal kırıklığı ortaya çıkabiliyor. Son yıllarda kadınlardaki doğurganlık potansiyelinin tespit edilebildiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Banu Kumbak Aygün, kanda yapılan AMH testi ve ultrasonografide yumurtalıklardaki foliküllerin sayımı ile bunun mümkün olduğunu söylüyor.



                            Doğuştan belli oluyor

                            Doç. Dr. Banu Kumbak Aygün, özellikle evli olmayan ya da henüz çocuk sahibi olmayan evli çiftlerde, jinekolojik muayene sırasında kadının bu yönde değerlendirilmesi ve bilgilendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. “Doğurganlık potansiyelini yükseltmek mümkün müdür?†sorusuna ise, şöyle yanıt veriyor: “Aslında her kadın doğduğunda yumurta kapasitesi belirlenmiş olarak hayata geliyor. Yani anne rahmindeyken ve genetik yatkınlıkların etkisi ile her bireyin yumurta kapasitesi doğduğunda belirleniyor. Fakat yaşam boyunca başımıza gelen olaylar; örneğin kanser gibi ciddi hastalıklar, kemoterapi ve radyoterapi gibi ağır tedaviler, endometriozis gibi jinekolojik hastalıklar yumurta kapasitesini zayıflatıyor ya da azaltabiliyor†diyor.



                            Yaşam şekline dikkat!

                            Bu durumda sormamız gereken asıl soru; “Doğurganlık potansiyelinin azalmasına karşı hangi önlemleri almalıyız?â€... Yapılabilecek en önemli şeyleri sigara içmemek, dengeli beslenmek ve kilo kontrolü olarak özetleyen Doç. Dr. Banu Kumbak Aygün, bu önlemlerin ciddi rahatsızlıkların oluşmasını engelleyerek, hem doğrudan hem de dolaylı yoldan faydalı olacağını belirtiyor.



                            Anne rahmindeyken anne adayının alışkanlıkları ve ciddi rahatsızlıkları, genetik yatkınlık, antioksidandan fakir beslenme ve obezite de kadınlardaki doğurganlık potansiyelini azaltıyor. Doç. Dr. Aygün, her ne kadar bu etkenleri tamamen kontrol edebilmenin mümkün olmadığını söyleyerek, düzenli yıllık kontrollerin mutlaka yaptırılmasını öneriyor: “Yıllık jinekolojik muayeneler esnasında bu noktayı gözden kaçırmayarak, doğurganlık potansiyelimizi yüksek tutmak ve eğer bir tehdit var ise erkenden farkına vararak önüne geçmek mümkün.â€



                            Öte yandan anne adaylarının gebeliklerinin sağlıklı olması, doktor kontrolünde iyi bir gebelik takibi yapılması, doğacak kız çocuklarının ilerideki yaşantısını ve sağlığını da olumlu yönden etkiliyor.

                            Yorum yap

                            • #44

                              Çoğunlukla diş hekimi korkusu olan kişilere, engelli yetişkin ve çocuklara, mide bulantısı olan kişilere uygulanan anestezi yönteminin diş çekiminden, ileri cerrahi işlemlere kadar diş hekimliğinin tüm alanında başarı ile uygulandığını ileten Hospitadent Diş Hastanesi Anestezi Uzmanı Dr. Tamer Yen, anestezi ile ilgili merak edilen konuları açıkladı.

                              Genel anestezi altında diş tedavilerinin engelli, çocuk ve yetişkin hastalar başta olmak üzere, diş hekimi korkusu olanlarda, bulantı refleksi fazla olanlarda ve bazen de genel konfor açısından uygulandığını belirten Hospitadent Diş Hastanesi Anestezi Uzmanı Dr. Tamer Yen, “ Uygun şartlarda herkes genel anestezi ya da sedasyon alabilir ancak hastanın mevcut hastalığı varsa mutlaka hekime bildirmesi istenir. Hastanın tanı konulmamış bir hastalığını tespit edebilmek için kan değerleri, kanama değerleri, EKG, akciğer röntgeni ve açlık kan şekeri gibi tetkikler istenir ve gerekirse başka bir uzman hekimin görüşlerini alır. Genel durumu kötü olan; kontrolsüz şeker, tansiyon, kalp hastalığı olan ve gebeliğinin ilk dönemlerinde olan hastalar ancak sağlık durumlarının daha uygun olduğu şartlarda anestezi alabilirler†dedi.

                              Anestezi ve Sedasyon Arasındaki Fark Nedir?

                              Öncelikle tüm anestezi işlemlerinin tam teşeküllü ameliyathane şartlarında anestezi uzmanı ve teknisyeni eşliğinde gerçekleştirilmesinin önemini vurgulayan Dr. Yen anestezi ve sedasyonun farkını şu şekilde açıkladı:

                              “Genel anestezide; operasyon odasında hastanın kolundan açılan damar yolundan verilen anestezi ve kas gevşetici ilaçlar ile tamamen derin uyku sağlanır; bu esnada hastanın solunumu ise burun ya da ağızdan takılan solunum tüpünden oksijen/anestezi gazı karışımı verilerek gerçekleşir. Böylece uyum sağlanacak ve bu durum anestezi cihazı ile desteklenecektir. İşlem biterken tüm ilaçlar ve uyutucu gazlar kesilerek uyanma sağlanacaktır. Tüm diş operasyonları bu yöntemle yapılabilmektedir.

                              Sedasyonda ise hastanın koluna takılacak damar yolundan aralıklı olarak verilen rahatlatıcı bir ilaç ile hafif uyuma ve konfor sağlanarak ilaçların kesilmesi ile tamamen hastanın uyanması gerçekleşir. Yetişkin hastalarda tüm işlemler, çocuk hastalarda kısa işlemler sedasyon ile yapılabilmektedir. Bu yöntemin genel anesteziden farkı daha hafif olması, işlem sonrası toparlanmanın daha hızlı ve daha az riskli olmasıdır.â€

                              Anestezi Tedavisi Zararlı Mıdır? Yan Etkileri Var Mıdır?

                              Genel anestezinin halkımız tarafından narkoz olarak bilindiğini söyleyen Dr. Tamer Yen, “Narkozun hiç bir yan etkisi yoktur. Yani anestezi sonlandığında narkoz etkileri tamamen geriye döner ve kalkar. Narkoz, yıllar sonra beyin hasarı yapmaz, felç bırakmaz, bağımlılık yapmaz. Gerektiği takdirde bir kişi aynı gün içerisinde defalarca narkoz alabilir. Ailesel olarak narkoz ilaçlarına karşı duyarlılığı olanlar için ise (muayene sırasında sorulur) farklı bir ilaç ya da yöntem seçilir. Burada önemli olan husus anestezinin tam teşekküllü bir ameliyathanede, anestezi uzmanı ve teknisyeni gözetiminde profesyonelce yapılmasıdır†diye konuştu.

                              Yorum yap

                              • #45

                                Kış aylarında hipertansiyon, ritim bozuklukları, kalp krizi, kalp yetmezliği ve kalp kökenli ani ölümlerin görülme sıklığı artıyor. Bunun temelinde de hava sıcaklığındaki düşme, fiziksel aktivitede azalma, hava kirliliği, hatalı beslenme alışkanlıkları ve hormonal değişiklikler gibi birçok faktör yatıyor. Örneğin soğuk havaya uzun süre maruz kalmak vücut ısısının düşmesine sebep olabilirken; aşırı rüzgarlı hava da vücudu çevreleyen koruyucu ısı tabakasını uzaklaştırabiliyor. Düşen ısının etkisiyle damarlar daralınca kan akımında azalma oluyor. Kalbe giden oksijen miktarı azalınca kalp daha fazla kan pompalamaya çalışıyor; kalp hızı artıyor ve kan basıncı yükseliyor. Dolayısıyla kalp krizi ve inme tetiklenebiliyor. Bu nedenle kış mevsiminde kalbimizi korumak yaşamsal öneme sahip. Acıbadem International Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem kış aylarında kalp sağlığınız için almanız gereken önlemleri anlattı, önemli önerilerde bulundu.



                                1.Vücudunuzun uyarılarını dikkate alın

                                Kendinizi dinlemeyi öğrenin, vücudunuzun gönderdiği göğüs ağrısı, nefes darlığı ve çarpıntı gibi uyarıları görmezden gelmeyin. Örneğin göğüs ağrınız varsa, geçer diye beklemeyin; en yakın acil servise gece-gündüz fark etmeden başvurun. Çünkü kalp krizinde zaman yaşamsal önem taşıyor.



                                2. Kat kat giyinin

                                Soğuktan korunmak için tek bir kalın kıyafet yerine, kat kat giyinmeye özen gösterin. Çünkü bu şekilde giyinmek, bir çeşit yalıtım görevi gören, fazladan bir hava tabakası oluşturuyor. Böylece vücut ısısının daha iyi korunmasını sağlıyor. Başımız vücut ısısının kaybedildiği başlıca bölgelerden biri, dolayısıyla sokağa çıkarken şapka takmayı ihmal etmeyin. Özellikle donmaya daha duyarlı olan kulaklarınızı ve çabuk ısı kaybeden ellerinizi koruyacak şekilde giyinmeyi unutmayın.



                                3. İlaçlarınızı düzenli kullanın

                                “Kalp hastalığınız varsa, ilaçlarınızı düzenli kullanmayı ihmal etmeyin.†uyarısında bulunan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem bunun nedenini ise şöyle açıklıyor: “Kış aylarında sadece soğuk havanın varlığı değil, fiziksel aktivitede azalma ve kilo alımı da, kan basıncının yükselmesine sebep oluyor. Bu nedenle özellikle hipertansiyon sorununuz varsa kış aylarında kan basıncınızı düzenli olarak ölçmeyi alışkanlık haline getirin. Unutmayın ki kan basıncınızın yükseldiğini hissetmemeniz, normal seviyede olduğu anlamına gelmiyor. Kan basıncınızda değişiklik varsa, doktorunuzla görüşmeden ilaçlarınızı kesinlikle değiştirmeyin.â€

                                4.Egzersizlere devam

                                Soğuk havadan korunmak gerekiyor. Ancak havanın soğuk olması egzersizi, en azından yürüyüşü bırakmanız için bir gerekçe olmamalı. Sıkı giyinerek, buz ve sert rüzgar olmadığı zamanlarda egzersizlere devam! Bunun için haftada 5 gün, 30 dakika boyunca kalp hızınızın arttığı, daha hızlı nefes aldığınız, ancak konuşmayı sürdürebildiğiniz ağırlıkta egzersiz yeterli olacaktır. Egzersiz yapamıyorsanız, aynı koşullarda yürüyüş de etkili olacaktır. Eğer dışarı çıkamıyorsanız, ev içinde de olsanız, hareketsiz kalmayın. Uzun süre oturmaktan kaçınarak, en az saatte bir hareket etmeye çalışın.



                                5. Hastalıklardan korunun

                                Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem kış aylarında kalp hastalıklarının alevlenmesinin bir sebebinin de grip ve zatürre gibi solunum yolu enfeksiyonlarının artması olduğuna dikkat çekerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Örneğin grip olduğunuzda vücudunuza fazladan bir stres yükleniyor. Ateşinizin artması kalbinizin daha hızlı çalışması ve daha fazla oksijene ihtiyaç duymasına sebep oluyor. Aynı zamanda grip nedeniyle vücuttaki sıvı miktarının azalması sonucu kan basıncının düşmesi nedeniyle kalbin oksijen kaynağı azalıyor. Bu nedenlerden dolayı var olan kalp yetmezliğini alevlendirebiliyor. Unutmayın ki, vücudumuz bir bütündür. Bir yerdeki hastalık diğerlerini de etkileyebiliyor.



                                6. Sebze ve meyve tüketmeniz şart

                                Hastalıklarla savaşmada vitamin, mineral ve liften zengin özellikleriyle bağışıklık sistemimizi destekleyen, özellikle taze olmasına dikkat edeceğiniz kış sebze ve meyvelerini sofranızdan eksik etmeyin. Günde en az 4-5 kez meyve ve sebze, sağlıklı yaşamı sürdürmenize destek olacaktır. Yemeklerde mümkün olduğunca az tuz kullanmayı alışkanlık haline getirin. Tahıl tüketiminde, liften zengin olan tam tahılı tercih edin. Haftada 2 gün balık yemeye özen gösterin. Besinlerde doymuş ve trans yağ kullanmayın ve şekerden de mümkün olduğunca uzak durun.



                                7. Depresyona savaş açın

                                Kış aylarında farklı nedenlerle depresyona eğilim artıyor. Kortizol gibi stres hormonlarının artışı kalp krizi ve hipertansiyon gibi kalp hastalıklarının da alevlenmesine sebep oluyor. Stres sebebini bulmak, gerekiyorsa tedavi için doktorunuza başvurmak, sorunu erken çözmenize yardımcı olacaktır. Aileleriniz ve arkadaşlarınızla görüşmek, dışarı çıkamıyorsanız komşularınızı ziyaret etmek de kendinizi iyi hissetmemizi sağlayacaktır.



                                8. D vitamini eksikliğine dikkat!

                                Son yıllarda, birçok çalışmada D vitamini eksikliğinin kalp yetmezliği ve inme gibi kalp damar hastalıklarında da risk faktörü olduğuna dair sonuçlar izleniyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem D vitamini almanın en etkili yolunun ise güneş ışığı olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor: “Ancak kış aylarında, güneş ışınlarının dünya atmosferine girdiği açının fazla olması nedeniyle atmosfer büyük ölçüde, D vitamini sentezi için gereken UVB ışınını engelliyor. Bu nedenle yeterli güneş ışığı alamadığınız zaman D vitamini takviyeleri kullanmamız gerekebiliyor. Bunun için öncelikle doktorunuza danışarak D vitamini düzeyinizi ölçtürmeniz gerekiyor.â€

                                Yorum yap

                                Hazırlanıyor...
                                X