• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

A'dan Z'ye Öz Türkçe İsimler (Anlamları ile)

Gizle
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts

  • A'dan Z'ye Öz Türkçe İsimler (Anlamları ile)

    Öz Türkçe İsimler

    ABA: Saygıdeğer, saygıya layık kişi. Bazı Türk boylarında “ana’’,’’abla’’ , bazılarında ise baba anlamında da kullanılmaktadır.
    ABADAN: 1- Cömert, verici 2- Bağışlayıcı, gönül yapıcı
    ABAK: Temiz, iffetli, namuslu kişi
    ABAKA: Yakın akraba, amca çocuğu
    ABAKAN: Alicenap
    ABAKAY: 1- Yakın akraba, yeğen, amca çocuğu 2- Sibirya’da saygın ve sözü geçen hanımlara verilen bir unvan
    ABALA: Abla
    ABAR: (Avar): 1- Gösteriş, heybetlilik 2- Baş eğmez, dirençli
    ABAŞ: Hanım yürüyüşü (Küçük narin adım)
    ABAY: 1- Aydınlık, aydınlık verici 2- Hayret uyandıran, hayret verici
    ABAKIYMIŞ: Gönül kırıcı, can yakıcı
    ABÇAR-(Avşar): 1- İşin ehli kişi, iş bitirici 2- Uyumlu, itaatkar
    ABI: 1- Can, ruh 2- Soyluluk
    ABIÇ: Gönüllü
    ABIDAN: İçli, gönül insanı
    ABIK: İçli, gönüllü
    ABIKAN: Mec.Soylu
    ABIL: Gönüllü, İstekli
    ABINAK: Sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde olan
    ABINÇ(Avunç): Avunç, teselli
    ABIŞ(Apış): Bacağın diz kapağından yukarısı
    ABIŞKA : İçten, içtenlikle çalışan
    ABIZ: Ruhsal, ruhlarla ilgili
    ABİKE: Alicenap, yüksek gönüllü
    ABİN: Mutlu, memnun, hoşnut
    ACAR: 1-Gayretli,Hareketli 2- Gözü pek, yırtıcı
    ACLAN: Açık,Açılan
    ACU-(Acı,Açığ): 1- Açık 2-Keskin, sert 3- Açı,aralık
    ACUN: Dünya, yeryüzü
    ACUNAL: birl. Acun/Al (Almak’tan)
    ACUNAY: birl. Acun/Ay/Mec.”Dünya güzeli”
    ACUNLUK: Dünya malı,dünyalık
    ACUNSUZ: Dünya malında gözü olmayan
    AÇA: 1- Toplum içinde saygınlığı olan kişi 2-Analık derecesinde saygıya layık hanım
    AÇAN: Açma eylemi içinde olan (Çiçek gibi)
    AÇIĞ: 1-Açık,dürüst 2- Bahşiş bey yada hanların verdiği bahşiş
    AÇIK: (Açığ) Büyük kardeş
    AÇIL: Açık, açılmış
    AÇUK: (Açık) İyi huylu,mülayim
    ADAK: 1-Söz,nişan 2-Bağış,sungu
    ADAL: Sadık, güvenilir
    ADALAN: Ünlü, şöhretli
    ADALDI: Ünlü
    ADALIR: Ünlü
    ADALMIŞ: Ünlü
    ADAN: Uygunluk, liyakat
    ADANIR: Ünlü
    ADANMIŞ: Adaklı,adak olmuş
    ADAR: Adama eyleminde bulunan
    ADAY: Memnunluk,hoşnutluk
    ABDAN: Ünlü
    ADBERİLGEN: Adına layık ve ününü hak etmiş kişi
    ADIKTI: Ünlü
    ADIN: Ünlü,adı anılan
    ADINÇIĞ: 1-Seçkin,mümtaz 2- Olağanüstü, fevkalade, bambaşka
    ADIÖTE: birl. Adı/Öte Mec. Temiz bir üne sahip
    ADIVAR: Ünlü,tanınmış
    ADIYAKŞI: birl. Adı/Yakşı(Adı güzel)
    ADIYAMAN: birl. Adı/Yaman Mec. Ürkütücü bir üne sahip kişi
    ADIYEKE: birl. Adı/Yeke(yeğ) Mec. Saygıyla anılan kişi, adı yeğlenen kişi
    ADKIR: Aygır,erkek at
    ADMIŞ: Ün almış, tanınmış
    ADSAY: birl. Ad/Say Mec. Adına saygı duyulan kişi
    ADSIZ: 1- Fakir,kimsesiz
    AFŞAR (Abçar)
    AFŞIN: Apçın,(Opçın) Zırh,demir örgülü savaş giysisi
    AFTABA: Su ibriği
    AGA (Ağa,Aka): 1-Saygıdeğer, ulu kişi 2- Cömert,koruyucu 3-Büyük erkek kardeş,ağabey
    AGOLA: Yönetici,amir
    AGUN: Tatmin,avuntu
    AGUNMUŞ: Avunmuş,sakin
    AĞAÇA: Akça, beyazca, alımlı
    AĞALAK: Oğlak
    AĞALBAY: Muhterem,saygıdeğer
    AĞAN: 1-Yüksek,yukarıda,yukarılara çıkan 2- Geceleri gökten hızla geçen, ışıklı nokta
    AĞAR: 1- Ağı ağırbaşlı, oturaklı 2- Gönül ferahlığı 3- Göğe yükseliş
    AĞARTMIŞ: 1- Namuslu,dürüst 2- Alçak gönüllü, mütevazı
    AĞAT (Akat): Namuslu, gönüllü, iffetli
    AĞAYA: Makul,geçerli,uygun
    AĞDUK: Kutsal,muhterem
    AĞICI: Ağcı, Akçı, Akıcı, Hazinedar, Hazine sorumlusu
    AĞIÇ: Varlık, hazine,servet
    AĞILGAT: 1-Saygıdeğer 2- Yıldız,gezegen
    AĞIM: Yükseliş
    AĞIR: 1- Ağırbaşlı,olgun 2- Ünlü,saygın
    AĞIRBAŞ: birl. Ağır/baş, olgun, alçak gönüllü
    AĞIŞ: (Ağıç) Hazine, servet
    AĞIT: Mersiye,ölüm Türküsü,göğe yükselen feryat
    AĞLAMIŞ: Çileli,çile çeken
    AĞMIK: 1- Ünlü,tanınmış 2- Yüksek rütbeli
    AĞRAK: Yükselen,ilerleyen
    AĞRITMIŞ: Mec. Acı kuvvete sahip kişi
    AĞUL: 1- Ay’ın halesi 2- Oba, köy
    AĞUTUR: Yükselten,yukarı çıkaran
    AĞZUKARA: birl. Ağzı/Kara. Mec. Sert konuşan, acımasız ve hükmedici konuşan kişi
    AK: 1- Beyaz 2- Doğuş, doğum 3- Yükseliş 4-Parlaklık 5-Devinim,hareketlilik 6-Mec.Namusluluk,iffet ve güvenirliğin sembolü
    AKA: Büyük,ulu kişi,saygıdeğer kişi
    AKABA: Yokuş,meyil
    AKAÇ: Akıcı
    AKALIN: bir. Ak/Alın mec. Dürüst,namuslu
    AKAN: 1- Akıcı 2- Yükselen
    AKARCA: Dere,ırmak
    AKAR: Dere,akarsu
    AKARSU: Dere,ırmak
    AKAŞ: birl. Ak/Aş mec.Helal rızk
    AKAY: birl. Ak/Ay 1- Ayın en güzel anı 2- Yenisey Türklerinde “hanımefendi” anlamında kullanılır.
    AKBAŞ: birl. Ak/Baş mec. Dürüst,namuslu
    AKBEL: Dürüst,sözüne güvenilir kişi
    AKBERGÜ: birl. Ak/Vergi fıtrat,huy mec.iyi huylu
    AKÇA: 1-Beyaza kaçan 2-İpekli dokuma 3-Para,maliye,hazine
    AKÇALAR: birl.Ak/çalar mec.Ak tenli hanım
    AKÇALI: Zengin,mal sahibi
    AKÇALMAZ: birl. Ak/Çalmaz mec.Yanık tenli hanım
    AKÇIL: 1-Ak tenli, akça yüzlü 2- Ağarmış, aklaşmış
    AKÇIN: Sözüne güvenilen,sağlam kişilikli
    AKÇORA: birl. Ak/Çura 1- Şamanist gelenekte iyi ruh ve iyilik perisi
    AKEL: birl. Ak/El mec.Dürüst,namuslu
    AKGÜN: birl. Ak/Gün mec. Gelecek,istikbal
    AKHAN: birl. Ak/Han Şamanist gelenekte “İyilik Tanrısı”
    AKI: Eli açık,cömert,zengin gönüllü
    AKIM: 1-Yönelim,yükseliş 2- Akmaktan, akıcı,yayılıcı
    AKIN: 1-Saldırı,hücum 2-Kazak ve Kırgızlarda, ozan ve müzisyenlere verilen ad
    AKINAY: birl. Akın/Ay Türkistan’da hanım ozanlara verilen ad
    AKINCI: 1- Akın eden,saldıran 2- Osmanlılar dönemindeki, öncü birliklere ve bu birliklere dahil olan kişilere verilen unvan
    AKIŞ: 1-Yükseliş 2-Akmaktan akış 3-Servet,hazine
    AKKARA: birl. Ak/Kara mec.Zıtların bütünlüğü
    AKMAN: birl. 1-Temiz,iffetli 2-Apak,bembeyaz
    AKOBA: birl. Ak/Oba mec.soylu
    AKSAK: 1-Aksayan,seken 2-Yükselen,çıkan
    AKSOY: birl. Ak/Soy mec.Soylu
    AKŞAMAN: birl. Ak/Şaman Şamanist gelenekte,iyi ruhlarla ilgilenen ve ilişkiye giren kam
    AKŞİT: Yürekli,gözükara
    AKTAN: birl. Ak/Tan seher vakti,şafak
    AKUZ: birl. Ak/Uz (Uzman,usta)
    AKÜN: birl. Ak/Ün mec.Temiz,şöhretli
    AKYOL: birl. Ak/Yol mec.Dürüst,namuslu
    AKYÖN: birl. Ak/Yön mec.Dürüst,namuslu
    AKYÜZ: birl. Ak/yüz mec.Dürüst
    AL: 1-Bayrak kumaşı 2-Kızarmış,kızarık 3-El,kolun bilekten aşağı kısmı 4- Ala,alaca 5-Almaktan al
    ALA: Karışık renkli,benekli
    ALABAN (Alban)Timsah
    ALACA: Karışık renkli
    ALAÇUK: Kulübe,baraka,Altay Türklerinde,oda,(Çadırın iç bölmesi)
    ALAGAN: (Algan)Fatih
    ALAGAŞ: Ender rastlanan,nadir
    ALAGÜN: birl. Ala/Gün Gün ortası
    ALAK: Yok edici,öldürücü,alıcı,avlayıcı
    ALAN: 1-Işık,nur 2-Orman içindeki açık ve düzlük bölge 3- algan
    ALANÇA: Bahçelerdeki ağaç aralarında bulunan çimenlik bölge
    ALANGUVA: birl. Ala/Geyik
    Cengiz Kaan’ın onuncu göbekten büyük anası 2- Ergenekon destanında adı geçen Uldız Han’ın kızı
    3-Türk mitolojisinde yer alan ünlü kadın ki, efsaneye göre, bir nevi Türklerin ’’Meryem Ana” sı gibidir.
    ALAR: Yalancı karanlık(Gündüz vaktinde)
    ALAS (Alaz) Şamanist gelenekte “Ateş Tanrısı’’
    ALASAYVAN: Şafak vakti,Güneşin doğuşu
    ALASI: Erek,amaç,sahip olunması istenen nesne
    ALATAŞ: birl. Ala/Taş Köz,ateş parçası
    ALAYUNT: birl. Ala/Yunt Altay Türklerinde “kısrak” anlamında kullanılmaktadır.
    ALBA: Yükümlülük,hizmet yükümlülüğü
    ALBAGA: Hasılat,savaş yada av ganimeti
    ALBAN: Haraç,ganimet
    ALBATU: Bürokrat, hizmetle yükümlü kişi
    ALBENİ: Çekim,cazibe,sempati
    ALCU (Alçu)Alıcı,avcı
    ALÇİÇEK: birl. Al/Çiçek (Gül’ün Türkçe karşılığı)
    ALÇİN: Kızıl renkli bir çalı kuşu
    ALÇU (Alcu)1-Algan,Fatih,2-Alcı,Avcı
    ALDI: 1-Öncü,öndeki,selef 2-Algan,Fatih
    ALDUR: Ok atışı,oklayış
    ALEV (YalavYal kökünden)Ateşten çıkan ışık
    ALGAN: Fatih,Fetheden
    ALGAZIN: Yabani vahşi hayvan
    ALGI: 1-Fetih,Almaktan alım 2- Fehim,algılama
    ALGIN: 1- Serap 2-Yüksek yer 3- Bitiricilik,bitiriş
    ALGIŞ (Alkış): Dua,yakarış,niyaz
    ALGU: 1-Tüm,hepsi 2-Toplum,topluluk 3-Silah 4-Alıcı,avcı
    ALGUR: Sakin,kendi halinde,kendinden emin
    ALGÜN: birl. Al/Gün”Kazak ve Kırgızlarda,doğum sırasında yaşanan dikkat çekici,unutulmaz günleri mecz eder.
    ALICI: Alcu,Avcı
    ALIK: Alıngan,Kırgın
    ALIM: 1-Çekim,Cazibe 2-Vergi,Haraç
    ALIMGA: Yazıcı,(Han ve Kaanların buyruk ve fermanlarını yazan görevli kişi)
    ALIMLI: Çekici,Cazibeli
    ALINAK: birl. Alın/Ak mec.dürüst,namuslu
    ALINCAHAN (Alınçak Han) Oğuzname’ye göre,Türk’ün oğullarından
    ALINÇAK: 1-Çekici,cazip 2- Alıngan,nazik
    ALINGAN: Alınan,incinen,gücenen
    ALK: Bitirmek,yok etmek,sona erdirmek,bitiricilik
    ALKA: 1-Bitirici,yok edici 2-İleri,ilerici
    ALKABÖLÜK: birl. Alka/Bölük..Vurucu Tim
    ALKAN: Alkan,Fatih
    ALKAR: Bitirici,yok edici
    ALKAŞ: Bitirici,yok edici
    ALKI: Pervasız,vurdumduymaz
    ALKIM: 1-Gökkuşağı 2-Gerdan
    ALKIR: Tamamlayıcı,bitirici
    ALKIŞ: Algış,dua,övme,yüceltme
    ALMA: Elma
    ALMAKAY: Elma yanaklı
    ALMALUK: 1-Alınması gerekli olan 2-Elma bahçesi
    ALMAS: Almaz,nazlı
    ALMILA: Elma
    ALMIŞ: Algan,Fatih
    ALP: Bu sözcük birçok erdemi içinde barındırır. Bilgelik, yiğitlik, fedakarlık, kahramanlık,
    gözükaralık, toplumculuk, vb. ile birlikte tüm bunlar arasındaki uyumu da içerir.
    ALPAGU: Düşmanına tek başına saldıran kişi
    ALPAGUT: 1-Alplik gösteren kişi 2-Kurt soyundan 3- Seçkin ve saygın kişi
    ALPEREN: birl.Alp/Eren (Gazi, Derviş) Toplumun sayıp sevdiği, örnek aldığı savaşçı kişilerin genel adı
    ALPMAN: Alp gibi Alpçe yaşayan
    ALTAÇU (Altaç): Aldatıcı taktik sahibi
    ALTAMIŞ: Aldatıcı,hileci
    ALTAN: 1-Altın 2-Güneşin doğuş anı,Şafak
    ALTANURUG: (Altın Uruk) Cengiz Kagan ve oğullarının soyuna verilen unvanlardan
    ALTAY: 1-Al/Ala/Tay 2-Altın 3-Ormanlarla kaplı yüksek dağ
    ALTINDAĞ: birl. Altın/Dağ/Altay dağlarının,diğer adı.
    ALTU (Aldu): 1-İlk,Birinci 2-Algan,Fatih
    ALTUN: Altın
    ALTUNSABAK: birl. Altun/Sabak(sopa,değnek)
    ALUÇ: 1-Alıcı(Alçu) 2-Kayın cinsi bir ağaç
    ALUNGAN: Alıngan,nazlı
    ALUNUR: Nazlı
    ALYU: (Algu)
    T..Çağatay Han’ın torunu
    AMAÇ: (Umaç)Gaye, hedef, beklenti
    AMAN: (YAMAN) Sertlik
    AMGAK: Emek/Zahmet
    ANAÇ: 1-Anacık 2-Analık duygusu çok gelişmiş 3-Anaya çeken 4-Doğurgan, üretken
    ANAGAY: Anaya çekmiş, anaya benzer
    ANASIOĞLU: birl. Anası(nın)Oğlu (Babası erken ölmüş ve özellikle anası tarafından bin bir güçlüklerle yetiştirilip büyütülmüş, yetim çocuklar için kullanılmış olduğu anlaşılan Türk adlarından)
    ANAT: 1-Anı,Anılan 2- Yakın,hısım
    ANAZ: Yeğrek, evla, eftal
    AND (ANT) 1-Yemin,söz 2- Yakın akraba
    ANDA: Birlikte ant içmiş(kan kardeşi) (Anda’lık Türklerin en eski geleneklerinden biridir. Andalar birbirlerini kardeşlerinden daha ileride korur, sayar ve kayırmaya çalışırlar.)
    ANDAÇ: Hatıra, anı olsun diye verilip,alınan hediye
    ANDARIMAN: Anılara değer veren ve saygı gösteren kişi
    ANDIR: Anısı ola hatıra
    ANGAY: Anılarına bağlı olan kişi
    ANGI: 1-Anı,hatıra,2-Yetki, yeterlilik
    ANGIM: Mamur, hakim
    ANGIN: Ünlü, anılan, adı duyulan
    ANGIŞ: Ünlü, meşhur
    ANGIT: Yaban ördeği
    ANIK: 1-Anlayış, yetenek, fehim 2- Hafıza, bellek 3- Hazır, mevcutlu
    ANLI: 1-Sakin, ağırbaşlı 2- Bellek, hafıza
    ANIT: Anı olsun diye yapılan yapı
    ANITGAN: Anıt yapan
    ANLI: Ünlü, tanınan
    ANNAK: Yadigar, hatıra
    ANT: And, Yemin
    ANTLIĞ: And içmiş, Yeminli
    ANUÇUR: Övülmüş, övülmeye layık
    ANUK: Yadigar, hatıra
    ANUŞ: Anış, anma eylemi, anı
    APA: Ulu, büyük, saygıyı ve hürmeti hak etmiş kişi (Bazı Türk bölgelerinde “baba” anlamına da kullanılmaktadır.
    APAĞ: Apak, temiz
    APAK: Temiz, namuslu,iffetli
    APATEG: (Apatek)birl. Apa/Tegtek(gibi,benzer)
    ARA: Orta yer, ortalık, boşluk, orta
    ARAL: 1-Ada 2- Aralık,orta, ortalık
    ARAS: 1- At kılı 2- Kalın yün 3- Talih,baht
    ARASLAN: Arslan (Çuvaşlarca söylenişi)
    ARAT: Cesaret, yüreklilik
    ARBIŞ: Büyü,efsun
    ARBUZ: Büyü, sihir
    ARCA: 1-Arıca, saf, temiz 2- Çam ağacı, çamdan yapılmış kutu
    ARDA: 1-Uzun değnek 2- Artçı, halife, ardı sıra giden
    ARDALI: (Ardalu) Yönetici, amir
    ARDIÇ: 1- Halife, artçı 2- Bir ağaç türü
    ARGA: Zeki, akıllı
    ARGAN : (Arkan) Kement, kement bağı
    ARGATU: Yaban koyunu
    ARGIÇ: 1- Kır, mera 2- Gurur
    ARGIN: 1-Yavaş, sakin 2- Gelecek yıl
    ARGUN: Pars cinsinden avcı bir hayvan
    ARGUŞ: (Arkuş)1- Edepli, terbiyeli 2- Haberci, haber veren
    ARGÜDEN: birl. Ar/Güden, Arlı, edepli
    ARI: (Arık) 1- Saf, arı, arınmış 2- Irmak, dere
    ARICA: Soylu, temiz, iyi huylu
    ARIÇ: Barış, sulh
    ARIĞ (Arı, Arık)
    ARIK: 1- Arı, arınmış, temiz 2- Narin, ince yapılı
    ARIL: Arınmış, temiz, pak
    ARIN: Saf, arınmış
    ARINÇ: 1-Barış, kurtuluş 2- Temizlik, saflık, günahsızlık
    ARINIK: Saf, şeffaf, billur
    ARINMIŞ: Temiz, gönüllü
    ARKIN: 1-Argın, yavaş, sakin 2- Halef, ardıç
    ARKIŞ: 1-Ulak, haberci 2- Kervan, kafile
    ARKUN: Halef, geriden gelen, takipçi
    ARKUY: Siper, mevzi
    ARKUZ: (Arguz) Edepli, iyi huylu
    ARLAĞ: Arlı, edepli
    ARLAT: Biricik oğul, anaların en çok üstüne düştükleri oğul
    ARMAGUN: Armağan, hediye
    ARMAĞAN (Yarmagun-Yarmagan)- Hediye
    ARMAN: 1- Onurlu, arlı, edepli 2- Dilek, istek 3- Hayal, fantezi
    ARPA: 1- Büyü, tılsım, Şamanist gelenekte, Kamların okuduğu dua 2- Tahıl
    ARPAD (Arpa)
    ARSİN: (Ersin) Kurtuluş, istiklal
    ARSALAN: Arslan
    ARSLAN: Yırtıcı hayvan Mec. Cesaret, atılganlık ve gözü pekliği sembolize eder.
    ARSLANBALA: birl. Arslan/Bala..Arslan yavrusu
    ARSLANCIK: Küçük arslan..Arslan yavrusu
    ARSLANÇA: Arslan gibi, arslan özelliklerine sahip
    ARSU: birl. Ar/Su mec. Namuslu, dürüst
    ARSUN: 1- Efendi, ağırbaşlı 2- Rahata ermiş, huzurlu
    ARTAGAN: Bereket, artuk, fazlalık, bolluk
    ARTAM (Erdem)
    ARTIM: Bereket, bolluk
    ARTUÇ: Mızrak, mızrak ucu
    ARTUK: Fazlalık, üstünlük, bereket mec. Varlık, zenginlik
    ARTUKDOĞAN: birl. Artuk/Doğan
    Kırgızlarda, olağanüstü vasıflara sahip kişilere verilen bir unvan
    ARTUN: Vakarlı, ölçülü
    ARTUR: Cazibeli, çekici, işveli, fettan
    ARTURU: 1- Ekstrem, uç noktalarda 2- Bereket, bolluk
    ARTUT: Armağan, hediye
    ARVIŞ: Sihir, büyü, tılsım
    ARZIK: Fanatik, bağnaz, sofu
    ASAN: 1- Sağlıklı, zinde 2- Asma eyleminde olan
    ASENA: Efsanevi dişi kurtun adı. Yakın, Yakınlık duyulan
    ASIGLI: Faydalı,Gerekli
    ASIĞ (Ası,Asık) 1- Fayda, Çıkar 2-Kar,temettü
    ASPAR (Asbar) Faydalı, işe yarayan
    ASRAK: Himaye, Koruma
    AŞAN: Aşmak’dan mec. Azimli, engel tanımaz
    AŞIT: 1- Aşılacak, aşılması gerekli olan 2- İşitmektenİşit, kulak ver
    AŞKAR: 1- Savaş atı 2- Kuyruk ve yelesi kara, vücudu kula renginde olan at
    AŞKIN: 1- Aşmış, üstün, faik,akranlarından ileride olan 2- Melodi,nağme
    AŞUK: 1-Aşık,aşmış, geçmiş 2- Tolga
    AŞULA: Yılmaz irade sahibi
    AŞUR: Aşırmaktan mec. Yılmaz, gayretli
    ATA: 1- Ulu, saygıdeğer kişi 2- Baba, dede, ced 3- Adın ve soyun bağlı olduğu kök
    ATABAY: birl. Ata/Bay lala, beybaba. Han, Kağan ve padişah çocuklarını eğitip yetiştiren kişilere verilen bir unvan
    ATAÇ: 1- Atasına bağlı, Atasının yolunda 2- Atadan intikal eden 3- Büyüklük gösteren çocuk
    ATADAN: Miras, manevi miras
    ATAERİ: birl. Ata/Eri mec.Atalarına ve geçmişine saygılı
    ATAGÜÇ: birl. Ata/Güç mec. Gücünü atalarından almış
    ATAĞ: (Atak) 1- Ün, nam, şöhret 2- Atılgan 3- Dağ yolu 4- Çağlayan 5- Bir şahin türü
    ATAHAN: birl. Ata/Han mec. Devletin ilk kurucu büyüğü, devlete ad veren kişi
    ATALA: Tanınmış, ünlü ve zengin
    ATALAN: Ünlü, Meşhur
    ATALAY: Ad almış, ün almış, meşhur kişi (Atila’nın asıl adının bu ve bundan bozulup çevrilmiş hali olduğunu söyleyen bazı tarihçilerimiz de var.)
    ATALIK: Miras
    ATALMIŞ: Ünlü, meşhur
    ATAMAN: Ulu, Saygıdeğer kişi
    Bir kısım tarihçilere göre, Osmanlının, kurucusu olan Osman bey’in asıl adı budur. Bir kısmı
    Atman, bir kısmı Otman der.
    ATASAGUN: birl. Ata/Sagun Hekimlerin en ulusu başhekim Şamanist gelenekte de aynı ad, en iyi kamlar için kullanılmaktadır.
    ATAY: 1- Ünlü, tanınmış 2- Akın, hücum
    ATIGAY: Ünlü, tanınmış
    ATIĞ: Adı sanı belli, ününü arttırmış kişi
    ATIL: Ünlü, meşhur
    ATILGAN: Atak, gözüpek,cesur
    ATILMIŞ: Atılgan, gözüpek
    ATIŞ: Ünlü, meşhur
    ATİLAY: Türk tarihinin en önemli kişilerinden,Batı Hun imparatoru, Bu kişinin adı üzerinde tarihçi ve dilciler pek de anlaşamamışlardır. Benim görüşüm de göç sırasında İtil ırmağı kıyısında doğmuş olmasından dolayı “İtil/Ay”dır. Ancak bununla birlikte bu kişi için bazı adlar söylenmekte (Atila,Atilla,Atılay,Atilay,Atalay,Atlıhan vb.) Anlamlar:1- Atacık,babacık 2- İtil ırmağı kenarında doğduğundan ve Türklerdeki eski bir gelenekten dolayı “İtil” çocuğu anlamında verilen İtilay’ın zamanla Atilay’a dönüşümü 3- Atlı/Ay 4- Atlı/Han 5- Macar dilinde çelik anlamına gelen “Atzel” den
    ATLIĞ: Ünlü,zengin
    ATMACA: Yırtıcı bir avcı kuş
    ATMAN: Ünlü, saygın
    ATMIŞ: Atma eyleminde bulunmuş (ok,kargı vb.)
    ATSAK: Ünlü, adı duyulan
    ATUK: Bolluk, bereket
    AVAR (Abar) 1- Heybet, büyüklük(Abartı) 2- Dirençlilik, dayanıklılık
    AVAZ: Nara, yüksek perdeli ses, çığlık
    AVCI: Av yapan, avlayan
    AVCIL: Avlayıcı, av işinin uzmanı
    AVGAN: Avuntu
    AVINÇ: Avuntu, teselli
    AVINÇA: Avunç
    AVINGU: Avunç,teselli
    AVLAK: Av yeri, av olanı
    AVKAR: Bozkır bıldırcını
    AVUNÇ: Teselli, avuntu
    AVUÇU: Avunç
    AVUNDUK: Avuntu, teselli
    AVUTMUŞ: Teselli eden
    AY: Dünyamızın uydusu olan gezegen. Ancak Türk kültüründe bu ad güzellik, temizlik, ahlaklılık vb. değerleri de içeren birçok öğeyi içinde barındıran bir sembol ve mecaz olarak kullanılmıştır. Çok önceleri erkeklerde kullanılmasına karşın, zamanla kız çocuklarına ad olarak verilmiş, gerek başta, gerekse de son da, birleşik ad olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte bazen geçmiş örneklerde de görüleceği gibi hem erkeklerde hem de kızlarda kullanılmıştır. Ancak yine de ağırlık kız adlarındadır.Ve kız adlarında önemli bir konumdadır.
    AYAĞ (Ayak) 1-Uğur, şeref, şan 2- Devinim, hareket (ayaklanma sözü) buradan gelir.
    AYANA: birl. Ay/Ana Altay Türklerinin eski tanrıçalarından
    AYAS: Ay ışığı, mehtap, gece aydınlığı
    Altay, Tuva, Çuvaş Türklerinde Tanrı sıfatı olarak kullanılan bir ad
    AYATA: birl. Ay/Ata Şamanist gelenekte, göğün altıncı katına bakan Tanrı
    AYAZ: 1- Ay ışığı 2- saf, berrak hava 3- Kuru soğuk
    AYBAKIM: birl. Ay/Bakım, bakmaktan, bakış
    AYBAN: birl. Ay/Ban mec. Debdebe, şaşa
    AYBANDI: birl. Ay/Bandı (Banmak)
    AYBAR: 1-Ay gibi parlak 2- Heybet,heybetlilik
    AYBI: İmdat, medet
    AYBIN: Onur,şeref
    AYÇIL: Ay ışığı, ay pırıltısı
    AYDA: 1- Ay’a eş değer güzellikte 2- Dere kenarlarında yetişen hoş kokulu bir çiçek
    AYDABOLDI: birl. Ayda/Oldu mec. Ay parçası
    AYDAN: Ay parçası
    AYDAR: (Aydar Han) saç perçemi, kakül
    AYDIN: 1- Aydınlık, ışık yoğunluğu 2- Açık, aşikar 3- Entelektüel , münevver
    AYGAN: İçten, samimi, yaren
    AYGAY: Nara, bağırtı
    AYGIN: Sınırsız, uçsuz, geniş
    AYGIR: Erkek at
    AYGIRAG : 1-Dağ keçisi 2- Bir geyik türü
    AYGUÇI: Yönetici, devlet görevlisi, danışman, yarıcı
    AYIM: Çekicilik, sempati
    AYIMÇA: Ay parçası
    AYINTAP: Mehtap, ay ışığı
    AYIR: Değişik, farklı, başka, fark
    AYIRBAŞ: birl. Ayır/Baş..Değişim, mübadele
    AYIRT: Fark, farklılık, ayırım
    AYITGU: Temyiz
    AYISIG: birl. Ay/Isıg..Ay ısısı, sıcaklığı
    AYIT: Söylemek, anlatmak
    AYITMIŞ: Söyleyen, bildiren, uyaran
    AYKAÇ: Konuşkan, Konuşmacı, Hatip
    AYKIN: Geniş, ferah, aydınlık
    AYKOYUN: birl. Ay/Koyun
    Yakut destanlarında adı geçen, eski dönem güç tanrısı
    AYLA: 1-Ayın çevresindeki ışık halesi 2- Devir, dönüşüm
    AYLU (Aylı): Aydan
    AYMA: Duyarsız, başıboş vurdum duymaz
    AYMAN: Aya eş değerde
    AYMAZ: Vurdumduymaz, başına buyruk
    AYRAL: Kuraldışı, istisna
    AYRI: Başka, değişik, farklı
    AYRIÇ: Bölüşüm, taksimat
    AYRIKÇA (Ayıkşa): Derviş, mecnun
    AYRUK: 1- Farklı, değişik 2- Varlıklı, zengin
    AYSELİG (Aysiliğ) birl. Ay/Silig, dürüst, namuslu
    AYTAK: Konuşmacı, hatip
    AYTAR: Haberci, muhbir
    AYTEK: Konuşmacı, hatip
    AYTIN: Aydın, aydınlık
    AYTIŞ: Nutuk, anlatım, hitabet
    AYTIŞAN: Hatip, konuşmacı
    AYTUK: Hatip, konuşmacı
    AYUK: Söz söylenebilen ve sözün değer gördüğü yer
    AYUR: Konu, bahis, bahse konu olan
    AYÜN: birl. Ay/Ün Karahanlılar ve Uygurlar döneminde, han ve kağanların analarına verilen bir unvan
    AYZIT: Şamanist gelenekte “ Ay Tanrıçası”
    AZBOY: Heyecan
    AZGIN: Zapt edilmesi zor, sınırı aşmış, tahrik olmuş
    AZLAĞ. Nadir, az rastlanır.
    AZRAK: Nadir, az rastlanır.
    AZUK: (Azuka, Azık): Geçimlik, yiyecek
    Next&Nextstar
    EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

  • #2

    BABAT:Cins, Tür
    BABRAK: Hızlı, çevik, atletik
    BABÜR: Kaplan cinsi, yırtıcı bir hayvan
    BACI: Kız kardeş
    BAÇAK: Bir çeşit zırh (Dize geçirilen bir zırh)
    BAÇMAN: Başlık, Tolga
    BADAN: Batan (BatmaktanGüneşin batışı)
    BADUR: Batur, bagatur, kahraman
    BADURUK: (Badruk) 1- Sadık, güvenilir 2- Batur, kahraman
    BAGA: 1- Alt, küçük, küçük rütbeli yönetici 2- Boğa
    BAGATUR: Kahraman, Batur, Bahadır
    BAGAY: Afacan, yaramaz, ele avuca sığmaz
    BAGRI: Kararlılık, azim
    BAĞAM: Destek,arka, kuvvet
    BAĞAN: Anıt, abide
    BAĞATUR: Bagatur, batur, bahadır, kahraman
    BAĞDAŞUK: Uyumlu, ahenkli, uzlaşmacı
    BAĞDU: Işık, şua, ışın
    BAĞI: Büyü, efsun, bağlılık
    BAĞIM: Bağlı, bağlılık
    BAĞIMSIZ: Bağlı olmayan, özgür
    BAĞIR: 1- Sine, göğüs, kucak 2- Kalp, gönül
    BAĞIRLAK: İri bir kırlangıç türü
    BAĞIŞ: 1- Veriş, ikram 2- Af, af ediş,3- Nezaret
    BAĞLAN: 1- Demet, deste 2- Bağlılık 3- Kızıl renkli bir su kuşu
    BAĞRI: Kararlı, azimli
    BAĞŞI: (Baksı) Kam, doktor
    BAHADIR: Bagatur, Batur, kahraman
    BAHŞİ: Baksı, doktor, bilgin, büyücü, hoca
    BAKAÇ: Bakıcı, bakan, nazır
    BAKAN (Bağan): 1- Anıt, abide 2- Bağlayıcı, birleştirici 3- Haşarı, afacan
    BAKAY: Haşarı, ele avuca sığmayan
    BAKIM: Bakma eylemi, nazar, bakış
    BAKIR: Bakır madeni
    BAKIRSOKUM:birl. Bakır/Sokum (Kuzey Türklerinde, Merih yıldızı
    anlamına kullanılmaktadır.)
    BAKIŞ:1- Bakış, nazar 2- İkram 3- af
    BAKSI (Bakşı): Bahşı,doktor, bilgin, büyücü
    BAKTI: Bakan, nazır
    BAKUY: Ulu, saygıdeğer kişi, tecrübeli, bilge kişi
    BAL: 1- Yapışkan sıvı 2- Arı balı 3- Çamur, balçık
    BALA: Yavru, çocuk
    BALABAN (Balıban): 1-Bala bandırılmış 2- İri başlı bir doğan türü
    Ayrıca mecaz olarak “ mahzun ve baygın bakış” anlamını içerir.
    BALACA: Yavrucak, ufaklık
    BALAK (Balak): manda yavrusu
    BALAMAN: Cüsseli, iri kıyım
    BALAMİR: (Balabir) Biricik yavru
    BALANDI: İri yarı, gösterişli
    BALASAGUN: birl. Bala/Sagun Özlenen, beklenen yavru (çocuk)
    BALBAL: 1- Heykel, anıt 2- Mezar taşı (Eskiden mezarlara dikilen ve
    üzerlerine öldürülen düşman sayılarının ve kimliklerinin yazıldığı mezar taşı)
    BALÇAK: Kabza, kılıç kabzasındaki siperlik
    BALDU: Balta
    BALDUK: Balta
    BALGAY: Ünlü, meşhur
    BALI: Değerli, yüksek, ulu kişi
    BALKAN: Ormanlarla kaplı, dağlık bölge
    BALKIN: Parlak, gözalıcı
    BALKIR: 1- Yağmur arasında çıkan güneş 2- Yağmurun hemen ardından
    çıkan güneş
    BALTA: Ağaç ve odun kesmek için kullanılan alet
    BALTEG: Çamur, çamurlu
    BALUG (Balık) 1- Balçık çamur 2- Ev, köy 3- Suda yaşayan balık
    BAMSI: 1- Yüksek, ulu, ulaşılmaz 2- Baksı, kam
    BANAR: Demet, tutam, deste
    BANGU: (Mengü, Bengü) Sonsuz, sonsuzluk, ebedi
    BANIÇİÇEK: birl. Banı/Çiçekçiçeğe bandırılmış
    BANLAK: Çağrı, davet, ezan
    BARADAN: 1- Boradan, bora parçası 2- Nara, yüksek ses, bağırtı
    BARAK: Türk mitolojisinde adı geçen çok tüylü, iri başlı köpek
    BARBOL: Varol
    BARÇA: 1- Parça 2- Tüm, tamam, eksiksiz
    BARÇIN: İpekli kumaş, kadife
    BARÇUK (Barçık) Tahta ve keçeden yapılan küçük heykel
    BARÇUK ART TİGİN: birl. Barçuk/Art/Tigin (Art,ardçı,halef)
    BARDAM: Varlık, ganimet, bolluk
    BARGAN: Varan
    BARDI: Vardı (Varmakdan)
    BARGAN: Varan, ulaşan
    BARGI: Kadife
    BARGIT: Kadife
    BARGU: Nimet, ganimet
    BARGUŞ: Ganimet
    BARIK(Barı) : Esas, esas olan, mahfuz
    BARIM: Varım, servet, varlık
    BARIN: 1- Güç, kuvvet 2- Barınak
    BARUNDUK: Sığınılacak yer, barınak
    BARIŞ: 1-Varış, gidiş, gidişat 2- Sukunet, sulh 3- Servet, hazine
    BARK: (Barka) baraka, ev çok önceleri saray anlamına kullanılan
    bu sözcük, Uygurların kentleşmeye ağırlık vermesinden sonra,
    “taştan yapılan ev” anlamında kullanılmıştır.
    BARKAN:Oynak toprak, bataklık
    BARKAT: Heykel, büst
    BARKIN: 1- Gezgin, seyyah 2- Kararlı, azimli
    BARKUK: Servet, varlık
    BARLA: Parlak, göz alıcı
    BARLAK: Parlak
    BARLAS: 1- Çekici, cazip 2- Varlık, servet 3- Temiz, temizlik
    BARLI: Varlıklı, zengin
    BARLIK: Varlık
    BARMAK : (Varmak)
    BARMAKLAK: 1- Varıcı, ulaşıcı 2- Eldiven 3- Varlık
    BARMAN: Varlıklılık, mevcudiyet
    BARS: Pars, leopar
    BARSUK: Porsuk
    BARTIK: Heykel, büst
    BARTU:1- Varlık, servet 2- Menzil, varılacak yer
    BARUG: Mesned, dayanak
    BASAGAR: Ağırbaşlı, mütevazi
    BASAK(Basa)1- Cesur, gözükara 2- Baskın 3- Farklılık, ayırım
    BASAN: 1- Baskın yapan 2- Ölünün ardından verilen yemek 3- Yayan, yayıcı
    BASAR: Baskın, baskıncı
    BASAT:1- Mühür, 2- Yardım, muavenet 3- Busat, pusat,silah 4- başat
    BASGAN: Basan, baskıncı
    BASIK: 1- Gece baskını 2- Basınç, tazyik, baskı
    BASILGAN: Baskıncı
    BASIM: Enerji, güç
    BASIR: Basar
    BASKAK: Basak, cesur, farklı, Çengiz Kaan döneminde askeri valiler için
    kullanılan ünvanlardan
    BASKIN:1- Galp, muzaffer 2- Ani yapılan saldırı 3- Basık, yaygın genişlemiş
    BASMIL:1- Baskıncı 2- yardımcı, muavin
    BASRUK: Baskı, tazyik
    BASSIZ: Başsız, başına buyruk
    BASTI: Bastıran, baskın yapan
    BASTIK: Basdı, Baskıncı
    BASU (Basut) Tokmak
    BASUÇ: Baskı, tazyik
    BASUT: 1-Yardım, yardımcı 2- Demir tokmak 3- Baskın yapan
    BAŞ: Oluş, doğuş, ortaya çıkış, uç nokta, doruk, birinci sıra gibi anlamların
    hepsini içeren bir söz
    BAŞACI: Reis, lider, öncü
    BAŞAD(Başat)
    BAŞAGUT:Önde gelen, önde bulunan, sevilen
    BAŞAK:1- Buğday başı 2- Ok ucuokun ucuna takılan sivri demir 3- Sümbül çiçeği
    BAŞALMIŞ:1- Öncü,önder 2- Düşmanını yenip, yoketmiş
    BAŞAR: Başarı, kazanç
    BAŞARAN: Başarılı, muvaffak
    BAŞARI: Muvaffakıyet
    BAŞAT:1- Emsalleri arasında en üstün ve en önde gelen 2- Hanlık yapan
    bir soya mensup kişi
    BAŞA: (Paşa) Bazı tarihçilerimize göre ..Baş-ağa, bazılarına göre
    ise Baş-şad sözcüklerinin değişime uğramasıyla bu biçime gelmiş ve sözcük,
    bugünkü anlamıyla General ordu komutanı
    BAŞBAĞ:1- Başı bağlı, özgürlüğü kısıtlı 2- Gözde, sevgili, en değerli
    BAŞBUĞ: Ordu komutanı, orgeneral
    BAŞÇIL: Şef, lider, önde gelen
    BAŞDAŞ: Denk, akran
    BAŞDU: Başta olan, önde giden
    BAŞEL: birl. Baş/İl..yol gösterici,mihmandar
    BAŞGAK: 1- Başkan,şef 2- Bir tatlı su balığı
    BAŞGÖZ: birl. Baş/Göz 1-Birleşik, ayrılmaz 2- Mec. Evlilik
    BAŞGU: Alnında beyaz lekesi olan at
    BAŞIL: Önde giden, şef
    BAŞKAL: Emir, ferman
    BAŞKAN: Yönetici, şef, başta giden
    BAŞKARA: birl. Baş/Karamec. Sert, acımasız,bir kişiliğe sahip olan kişi
    BAŞKIR: Başarı, muvaffakıyet
    BAŞLADAÇU: Başlatıcı, yönetici, hakem
    BAŞLAG: Başlangıç, ilk
    BAŞLAK:1- Başıboş, salınmış 2- Başlangıç
    BAŞLAMIŞ: 1- Kararlı, çalışkan 2-Lider, lider olmuş
    BAŞLIĞ: Başı dik gururlu
    BAŞLIK: Yönetici, şef
    BAŞNAK: Başlıksız, tulgasız
    BAŞŞAD: (Paşa) Ordu komutanı, general
    BAŞTIN: Selef, önceki
    BAŞTINKİ: Baştaki, öndeki, önder
    BAŞVEREN: Fedai
    BAŞVERMİŞ: Kurban, fedai
    BATAK:1- Çamur, bataklık 2- Gizli, gömülü
    BATIŞAD: birl. Batı/Şad
    TGöktürk ve Uygur ordularında, batı kanadının komutanlarına verilen unvan
    BATIM:1- Batma boyu, boy, derinlik 2- Sivri bir aletin saplanması
    BATIR: Batur’un şive farkıyla söylenmiş biçimi
    BATMAZ: 1-Diri, mücadeleci 2- Vücuduna sivri ve kesici aletler işlemez
    BATRAK: (Batırak) Mızrak, kargı
    BATSIK: 1- Bastıran, yanaştıran 2- Gün batısı, batı
    BATU: 1-Güçlü, yenilmez, gücüne dayanılmaz 2- Dayanıklı, metin 3- Gün batısı
    BATUGA: 1- Batu, kahraman 2- Gizli, gizlenmiş
    BATUR: Bagatur, Kahraman
    BATURGAN: 1- Saklayan, gizleyen, gizli 2- Batıran,saplayan
    BATUT: Gizli, saklı
    BAVIRGAN: 1- Şefkatli, koruyucu 2- Bağıran, nara atan
    BAY: Varlık, zenginlik, egemenlik, erklik, üstünlük, bolluk sözcüklerinin tümünü
    içeren önemli bir ad. Türk adlarının önemli birleşiklerinden başka sözcüklerle
    kullanılabilen, kullanılan sözcüğü bütünleyip, güçlendiren, hem başa gelerek hem de
    sona gelerek kullanılabilen bir ad.
    BAYA: Bay,baylanmış, zenginleşmiş
    BAYAK: Selef, daha önceki
    BAYAN: (Muyan, buyan) 1- Kalıcılık,sonsuzluk 2- Baht, mutluluk 3- Zenginlik,
    güçlülük,erklik 4- eski dönem Tanrı sıfatlarından 5- Uygur kağanlarının unvanlarından
    BAYAR: Ulu, yüce, kudretli, celilTanrı sıfatlarından
    Bulgar hanlığı dönemi,soyluluk ve üstün vasıflı yöneticiler için verilen bir unvan
    BAYAT: Tanrı sıfatlarından ,..1- Devletli, kısmetli 2- Kadim, ezeli
    BAYATLI: Devletli, bahtı açık, muktedir
    BAYATLUĞ: (Bayatlı)
    BAYAVUT (Bayagut) Varlıklı, muktedir
    BAYÇA: Varlıklı, muktedir
    BAYÇU (Baycu): Varlıklı, devletli
    BAYDAK: 1- Bağımsız, hür 2- Bekar
    BAYDAN: 1- Cömert, eli açık 2- Şık, yakışıklı
    BAYDAR: Varlıklı, muktedir, egemen
    BAYGIN: Kendinden geçmiş
    BAYIK: 1- Varlıklı, egemen 2- Usta, eli yatkın 3- Doğru sözlü, saygılı, güvenilir
    BAYIN: Çekici, güzel, yakışıklı
    BAYINDIR: Güçlü,varlıklı, egemen
    BAYIR: Yamaç
    BAYITMIŞ: Zengin, kudret sahibi
    BAYLA: Varlıklı, refah içinde olan
    BAYLAK: Rahat, refah içinde
    BAYLAM: 1- Azim, kararlılık 2- Demet, bağ
    BAYLAMIŞ: Varlıklı, güçlü olmuş
    BAYLAN: Nazlı, şımarık
    BAYLANIŞ: İlişki, münasebet
    BAYLIK: 1- Varlık, Varlıklılık, güçlülük 2- Ganimet
    BAYMAZ: Mala mülke ilgi duymayan kişi
    BAYRAÇ: Varlıklı, zengin
    BAYRAK: Varlık, varoluş, erklik, güç, ve bağımsızlık
    BAYRAM: Güzellik, mutluluk, sevinç, bolluk
    BAYRI: 1- Ezeli, kadim 2- Emektar, tecrübe sahibi 3- Sonradan zapt edilip, yurda dahil edilen toprak
    BAYRIN: Kadim, ezeli, eskiye dayalı
    BAYSA: Madalya
    BAYSAL:1- birl.Bay/Sal 2- Bolluk, rahatlık 3- Asayiş, sükunet
    BAYSAN: Yakışıklı, levent, gösterişli
    BAYSİN: Zengillik, kudret
    BAYTAG: Bolluk, çokluk, kalabalık
    BAYUK: Hazır, amade
    BAYUR: Cesur, gözükara
    BAYUTMUŞ: birl. Bay/Utmuş (yenmiş, muzaffer)
    BAYÜLGEN: birl. Bay/Ülgen
    Şamanist gelenekte insanlar arası ilişkilerle ilgilenen “mükafat tanrısı”
    BAYÜLKEN: (Bayülgen)
    BAZ: 1- Emin, güvenilir 2- Merkeze bağlanmış, sonradan katılmış
    BAZDA: Hoş, latif, çekici
    BAZIR: Basar, baskıncı
    BAZMAN: Tabi, bağlı, muti
    BECERİ: (Beceriklik) Hüner, marifet, yeterlilik
    BECET: Süs, makyaj, tezniyat
    BEÇİRİK: Becerik, beceri, marifet
    BEÇKAN: İpekten yapılmış sancak
    BEDER: Ziynet, mücevher
    BEDİZ: 1- Resim, heykel, nakış, bezek 2- Taşlara yontularak yapılan süsleme
    BEDİZCİ: Ressam , heykeltıraş, nakışçı
    BEDÜK: Büyük, iri, cesim, ulu
    BEGEÇ: Beyliğe uygun olan
    BEGEN: 1- Beğeni, hoşluk 2- Şehzade, prens
    BEGENÇE: Şehzade, prens
    BEGESİN: Doğruluk, sevap, hayr
    BEGİ: 1- Yiğit, güçlü, 2- Eş- koca
    BEGİSİ:1- Doğru, sevap 2- Beğenilen, imrenilen
    BEGÜM: Hanımefendi, bayan, saygı duyulan hanım, eski Türkçe’de “beğ”’in
    tam olarak dişi karşılığı
    BEĞ: Bey, varlık, erklik, güç, yöneticili toparlayıcılık, liderlik, soyluluk vb. anlamları içerir
    BEĞCEĞİZ: Beycik, Küçük bey
    BEĞÇE: Küçük bey
    BEĞÇEK: Küçük bey
    BEĞDAŞ: Akran,eş,denk
    BEĞDE:1- Aziz, saygıdeğer 2- Adil, adaletli
    BEĞDEŞ: Nazir,benzer
    BEĞDİ: Aziz,muterem, saygıdeğer
    BEĞDÜZ EMEN: birl. Beğdüz/Emen (ruh,can)
    BEĞEÇ:1- Beğliğe layık 2- Beğ çocuğu, küçük bey
    BEĞENDİK: Beğenilen
    BEĞENİ: Hoşa giden, beğenilen
    BEĞENMİŞ: Hoşuna gitmiş
    BEĞER: Beyoğlu, prens, şehzade
    BEĞLEN: Bey soyundan olan
    BEĞLİK: Beylik, beyliğe uygun olan
    BEĞREK: Beyrek, bey çocuğu, küçük bey
    BEK: 1- Bey, beğ 2- Pek, sıkı
    BEKEM: Bey, beyim
    BEKEN: Dayanıklı, metin
    BEKET: Kuvvet, dayanıklılık
    BEKİ: 1- Yiğit,güçlü 2- Eş, koca 3- Şaman, baş şaman
    BEKİK: Güvenli, iyi korunan
    BEKİM: Azimli, kararlılık
    BEL: 1- Bilgi, bilim 2- Belirti,iz, damga 3- Tarlanın orta yeri 4- İki dağın arasındaki geçit
    BELÇİN: Belirti, iz, damga
    BELDEK: İz, işaret, emare
    BELEK:1- Kılavuz, rehber 2- hediye, 3-Kundak bezi
    BELEN:1- Bilen, alim 2- Geçit 3- Sırt, tepe, dağ yolu
    BELET: Belge, delil
    BELGE: Belge, doküman, delil
    BELGİ:1- Belge 2- Bilgi 3- Fark, farklılık, ayırt, alamet
    BELGİN: Belirgin, net, açık
    BELGÜ:1- Belge 2- Sınır taşı, sınır toprağı 3- Yüzük taşı, nişane
    BELİK:1- Doruk, zirve, şahika 2- Saç örgüsü
    BELLEK: Hafıza
    BENEK: 1- Armağan, hediye 2- Bakır para 3- İşlemeli kumaş
    BENGİ: Bengü, mengü sonsuz, sonsuzluk, ebediyet, ebedi
    BENGİLİK: Sonsuzluk
    BENGÜ: Bengi, mengü
    BENİCE: Sonsuzluk, sonsuzluğa giden
    BENK: Muhkem, iyi korunan
    BENLİ: Yüzünde ben olan
    BERDİ: Verdi,Kutsal güçler tarafından yollanan
    BEREGEN: Eli açık, cömert, verici
    BERGE: 1- Vergi 2- Berke, kamçı, değnek
    BERGİ: 1- Vergi 2- Eli açık, cömert
    BERGİLİK: Doğal, tabi
    BERİK: 1-Berk, sağlam, gürbüz, dayanıklı 2- Cömert, eli açık
    BERİL: Verici, cömert, eli açık, fedakar
    BERİN: Veren, cömert
    BERİŞ: Veriş, hibe
    BERK: 1- Katı, sıkı, sağlam, dayanıklı 2- Şiddet, şiddetlilik 3- Korunan, muhkem 4- Yıldırım
    BERKANT: birl. Berk/Ant Altay dağları cıvarında bir başka dağın adı
    BERKE:1- Kamçı, değnek 2- Dövme 3- Naz, işve
    BERKEM: Düşmana karşı iyi korunan yer, müstahkem mevki
    BERKİN: Güçlü, güçlendirilmiş
    BERKİT: Güçlü, güçlendirilmiş, muhkem
    BERKLİĞ: Berkli, güçlü, dayanıklı
    BERKUK: Sert,cesur, dayanıklı
    BERMEK: Vermek, veriş
    BERŞE: Odun kömürü, kül
    BESEN: Bezen,süs, makyaj, gösteriş
    BETİK: (Bitiğ, bitik) Yazılı kağıt, mektup
    BEYBUT: Barış, sulh
    BEYGE: Bike, küçük hanım
    BEYGU: Bir şahin türü
    BEYLEM: Buket, demet, çiçek demeti
    BEYLEN: Beyli, beye bağlı
    BEYNEN: Beğenen
    BEYREK: 1- Tim, müfreze 2- Merkez ordu, ordugah
    BEYRU (Bayrı) 1- Ezeli, başlangıçsız 2- Emektar, tecrübeli
    BEZEK: Süs, takı, piraye
    BEZEN: Süs, makyaj
    BEZENMİŞ: Süslü
    BEZGİN: Bezmekden. Sarsılmış, bıkmış
    BIÇAK: Biçme aracı
    BIÇGIN: Kesen, biçen
    BIÇKAS: Kağan ve Hanlara yapılan bağlılık andı
    BIÇKI: Bıçak bileme aracı
    BİBİ: Kibar, eğitimli, sayıdeğer hanım
    (Anadolu’da birçok bölgemizde “hala” anlamında da kullanılır)
    BİÇEK: Bıçak, biçici
    BİÇİK: Biçilmiş, biçimlenmiş
    BİÇİM: Şekil, format, örnek, biçilmiş gibi
    BİÇİN: 1- Biçilmiş,biçime girmiş 2- Ekin, tahıl 3- Biçen, doğrayan
    BİGE: 1- Bakire, temiz kız 2- Bey kız saygıdeğer kız
    BİGEM: Sevilen, el üstünde tutulan kız
    BİGEN: Beğenilen
    BİGENDİK: Beğenilen, ilgi duyulan
    BİKE: Bige
    BİKET: Beylik, beyliğe uygun
    BİL: Bilgi, bilim
    BİLDİK: Bilinen, tanınan, ünlü
    BİLECEN: Bilgiç,çok bilmiş
    BİLEDA: Balta
    BİLGE: Bilgili, filozof, alim, bilgin, ulu kişi
    BİLGEKAĞAN: Bilge/Kağan (Aslı, Türk Bilge Kağan’dır)
    TTürk tarihinin, bir çok nedenlerle en önde gelen kişilerinden. Türk Milliyetçiliğini devlet siyasetine sokan, ona sosyal, ve siyasal bir kimlik vererek, devlet-millet bütünleşmesini sağlayan, milliyetçiliğe “zaman boyutu”nu kazandırıp, onu çağlar ötesine götürebilmeyi amaçlayan ve ilk defa “ Birleşik Türk Devletleri” fikrini ortaya çıkarıp bunu milli politika biçimine getiren,yönetimi döneminde sık sık kurultaylar toplayarak milletine “hesap veren” ve tüm bunları kardeşi Kül Tigin’in ölümünden sonra yazdırttığı “mengütaş’larda(Orkun anıtları) da bizzat anlatan ve son olarak da gerek Türk dili, gerek de edebiyatı ve içeriği açısından, dünyada bir eşi daha bulunmayan yazıları yazdırtan ulu kişiİlteriş Kutluk Kağan’ın büyük oğlu, Kül Tigin’in ağabeyi.
    BİLGE TAMGAÇU: birl. Bilge/Tamgacı
    TGöktürkler ve Uygurlar döneminde yüksek dereceli memurlara verilen bir unvan
    BİLGE TONYUKUK: birl. Bilge/Tonyukuk
    TGöktürkler dönemi, ünlü, devlet adamı, siyaset bilimci ve tarihçisiII Göktürk kağanlığının kuruluşunda önemli rolü olan, hem İlteriş Kutluğ Kağan’ın yakın yoldaşı ve başkanlığını, hem de Bilge Kağan’ın başbakanlığını yapan ve kendi adına da yazıtlara yazı yazdıran ulu kişi
    BİLGEN: Bilen, bilgin, alim
    BİLGİN: Bilim adamı
    BİLGÜ: Bilgi
    BİLİG: Bilgiler, bilim, bilim dalı (orj)
    BİLİK: Bilen, bilgili
    BİLUN: Esir, tutsak, (gönül ve akıl esiri, aşık)
    BİNİT: Binilecek nitelikteki, soylu at
    BİRBEN: birl. Bir/Ben Ben mec. Kendini beğenmiş
    BİRÇE: Biricik, yegane
    BİRÇEK: 1- Biricik 2- Saçın ortadan ayrılıp yana dökülmüş hali
    BİREBİN: Yegane, tek, biricik
    BİRGE: 1- Beraber, birlikte 2- Biricik 3-Berke
    BİRGEN: İçine kapanık, münzevi
    BİRİCİK: Tek, yegane, bir tane
    BİRİÇİM: birl. Bir/İçim mec. İmrenilecek güzellik ve çekicilik
    BİRİDİN: Güneyli, güney bölgesinden
    BİRKİT: Birleşik, birleşmiş
    BİŞÜK: Nesil,soy-sop, kavim, kardeş
    BİTERGE: Gerek, hacet, ihtiyaç
    BİTEV: (Bidev) 1- Soylu, soylu at 2- El değmemiş bakir
    BİTİG: Yazı, yazıt
    BİTİGÇİ: Katip, yazıcı
    BİTİGEN: Anıt, yazıt, yazılı taş
    BİTİM: Gaye, hedef, ülkü
    BİTKİ (Bütkü) yerden biten
    BİYAN: (Bayan) (Buyan) Varlıklı, cömert ,Eski Tanrı sıfatlarından
    BİYUM: Cömert, eli açık
    BOD: Boy,uruk
    BOGA: Boğa
    BOĞ: Hediye, armağan
    BOĞA: Boğa
    BOĞACA: Boğa gibi güçlü
    BOĞACI: Boğa deviren
    BOĞAÇUK: Küçük boğa, genç boğa
    BOĞAR: Boğucu, güçlü, kuvvetli
    BOĞARCIK: Güçlü, boğucu
    BOĞTAG: Şapka, başlık, hanım başlığı
    BOLCAL: Vade, müddet
    BOLÇAK: Gürz, topuz
    BOLDUÇAĞ: Uygun zaman, olan çağ
    BOLGAN: 1- Soylu at 2-Keşşaf, mucit 3- Olgun, olmuş, ermiş
    BOLGU (Bolgi): Orijinal, özgün
    BONCUK: Mücevher, takı
    BOR: Bora, fırtına
    BORA: Fırtına
    BORDAK: Semiz, şişman, balık etli
    BORDU: Üzüm, asma
    BORKA: Baraka,ev
    BORLA: Burla, üzüm, üzüm salkımı
    BOSUM: Endam, zerafet
    BOSUT (Basat) anlayış, izan, hidayet
    BOŞGUR: Eğitmen, öğretmen, talimci
    BOŞGUT: Öğrenci, şakirt
    BOY: 1- Uruk, uyruk, oymaklar birliği 2- Eda, endam
    BOYDA(Ğ): Soyut, mücerred
    BOYDAŞ: Aynı boyun mensubu
    BOYLA: Unvan veren kişi
    BOYLA BAĞA TARKAN: birl. Boyla/Bağa/Tarkan
    Bilge Tonyukuk’un öteki adı
    BOYLAN: Adına ve soyuna layık
    BOYLUĞ: 1- Soylu 2- Yakışıklı
    BOYSAN: Yakışıklı, heybetli
    BOZ:1- Sert, şiddetli2- Alaca renk,füme rengi3- Toprak rengi
    BOZAN: Bozmakdan düşmanı yenip dağıtan
    BOZCA:1- Cesur, gözükara 2- Boz rengine kaçan
    BOZCAK: Cesur
    BOZÇİN: Dürüst, güvenilir
    BOZDOĞAN: birl. Boz/Doğan Bir doğan türü
    BOZKIR: Step, çöl, vaha
    BOZKURT: birl. Boz/Kurt
    TOğuz Kağan destanında, Oğuz’a yol gösteren efsane kurt. Genel olarak Türk boylarının hemen tamamında, Türklerin karakteristik özelliklerini üzerinde taşıdığına inanılan “Milli sembol” pozisyonundaki hayvan (Önceleri “Gökbörü” olarak kullanılan bu ad, Selçuklular döneminden sonra, daha yaygın olarak “Bozkurt” olmuştur.)
    BOZLAK: 1- Boz ve kül renginde olan 2- Otlak, mera
    BÖBÜLÜK: Koca, gül
    BÖÇKE:1- Canavar 2- Böcek
    BÖDGE: Çağ, zaman
    BÖG(Bök): Kısmet, nasip
    BÖGÜ:1- Filozof, hikmet sahibi kişi 2- Büyü, sihir 3- Ejderha, canavar 4- Zehirli bir böcek
    BÖGÜR: 1- Ordunun kanatlarından her biri, cenah 2-Kaburga ile kalça arasındaki bölge
    BÖĞDÜN: Bürokrat, yüksek dereceli memur
    BÖĞREK: Ordugah, merkez ordu, merkez ordunun savaş pozisyonu
    BÖĞÜRMÜŞ: Şamatacı, gürültücü
    BÖĞÜŞ: Zeka
    BÖKEN: Ahu, ceylan
    BÖKEVUL: Aşçı, iyi yemek yapan
    BÖKLİ: Yakışıklı,Şık, iyi giyimli
    BÖKLİCE: Şık giyimli
    BÖLE: Pay, nasip, kısmet
    BÖLEN: Bölüm, pay
    BÖLEK: Hediye, armağan
    BÖLÜK: 1- Kısım, ekip, bölüm 2- Pay, nasip
    BÖLÜN: Yönetici, şef
    BÖNGE: Tekme
    BÖNGER: Tekmeleyici, iyi tekme atan
    BÖRÇE: Zülüf
    BÖRÇEK: Zülüf
    BÖRİ: Kurt
    Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde Kağan muhafızlarına verilen genel bir ad.
    BÖRİTEÇİNE (Börteçine) Benekli bozkurt
    Ergenekon destanlarının çeşitli versiyonlarından birinde, Ergenekon’dan çıkışı gösteren dişi kurt,bir diğerinde ise bu addaki demirci ustası olarak geçer.
    BÖRK: Başlık, tüylü hayvan derilerinden yapılan başlık
    BÖRKLÜ(Ğ) Saygıdeğer
    BÖRKLÜCE: Saygıdeğer, saygı gösterilen
    BÖRTE: Benek
    BÖRÜ: (Böri) Kurt
    BUBİK: Konca,gül
    BUCAK: 1-Gizli bölge 2- Uzak yer
    BUCUGA: (Buğucu, ceylan avcısı)
    BUDAK: Sert dal parçası mec. Güç, sertlik, dayanıklılığı sembolize eder.
    BUDAN: (budun)
    BUDAY: Buğday
    BUDRAÇ: Gözü pek, cesur
    BUDULGAN: Yürekli,cesur
    BUDUN: Bütün, Ulu, millet “ Siyasi ve dini yapıları ne olursa olsun soy,dil, töre, kültür, tarihsel yapıları bir olup, psikolojik olarak birbirine bağlı insan topluluğu.Türkçe’de kullanılan millet ve ulus sözcükleri tam olarak bu anlamı içermektedir. Millet, din ortaklıklarını daha ön planda tutan bir anlam içerirken Ulus ise, daha çok boy ve uruk anlamlarını içerir.Buna rağmen yakın zamana kadar millet, son zamanlarda ise ulus sözcükleri dilimize yer etmiştir. Oysa gerek günlük dilimizde gerek yazı dilimizde bu sözcüğün bir an önce kullanıma girmesi gerekmektedir.”
    BUDUNÇAR (Budunçu-Yir) Sözcüğünün tam anlamıyla” Ulusçu”, “milletçi”
    “Oğuz Töresi”’ni yeniden gündeme getirip, yürürlüğe koyan kişi
    BUDUNÇİ: Buduncu, Ulusçu
    BUDUNÇİYİR: birl. Buduncu/Yir,yer toprak
    BUGA: Boğa
    BUGAN: 1- Boğan 2- Alamet, işaret, iz
    BUGATEG: Boğa gibi güçlü
    BUGAY: 1-Afacan, ele avuca sığmayan 2- Buğu, ceylan
    BUGU: 1- Buğu, ceylan 2- Böcek, örümcek 3- Canavar
    BUGUR: Sürekli,devamlı, devamlılığı olan
    BUGA: Boğa
    BUĞRA: 1- Genç aygır 2- Genç erkek deve
    BUĞU:1- Ceylan, 2- Yavru geyik 3- Buhar
    BUĞUÇAN: Boğucu, boğaç
    BUKA: Boğa
    BUKAĞI: Kelepçe, atların ayağına takılan bir çeşit köstek
    BURAK: Güçlü, yenilmez
    BUKAN: (Mokan, Büken) Güçlü, yenilmez
    BUKUK: Tomurcuk, filiz
    BULAÇ: Bulucu, keşşaf, mucit
    BULAGAN: 1- Olgun, kamil 2- Bulan, bulucu
    BULAK: Göze, kaynak, pınar
    BULAR: Bulur, mucit
    BULASI: Ülkü, bulunması istenen
    BULÇA: 1- Bolluk, ganimet, bereket 2- Bulucu, mucit
    BULÇU: Bulucu, mucit
    BULÇUM: Keşif, buluş
    BULDAN: Bolluk, refah
    BULDU: Önemli, değerli, az rastlanan
    BULDUR: 1-İri su damlası 2- Gözyaşı
    BULDAK: 1- Bulanık, karışık, karma 2- Kıyı, sahil
    BULGAN: 1- Olgun,kamil 2- Bulucu, mucit
    BULGANÇ: Karma, kırma, karışık
    BULGAR: Karışık, bulanık, karışmış, içiçe girmiş
    BULGAŞ: Karışıklık, karmaşa
    BULMAZ: 1- olgunlaşmamış 2- Sakin, tembel
    BULMUŞ: 1- Olgun, erdemli, oturaklı 2- Keşşaf, mucit
    BULU: Anlayış, idrak, izan
    BULUÇ: 1-Bulucu 2- anlayış, fehim
    BULUG: 1- Keşif bölgesi, keşfedilen yer, bölge 2- Fidye, haraç
    BULUGAN: Bulan, bulucu
    BULUM: İrfan
    BULUNG: Bulunulan yer, yön, taraf
    BULUŞ: 1-Feraset, buluculuk 2- Manevi destek
    BULUŞGAN: Maharetli, becerikli
    BUMİN: 1- Merkez ordu, çekirdek ordu 2- Puhu kuşu
    BUN: Üzüntü, keder, bunalım, kendinden geçiş
    BUNAK: Bunlu, üzüntülü, kendinden geçmiş
    BUNALMIŞ: Üzgün, mahzun
    BUNG: Bun, keder
    BUNLUĞ: Bunlu, kederli
    BUNSUZ: Mutlu, huzurlu
    BURAN: BurmaktanBurucu
    BURCU: 1- Buruk, burucu 2- Güzel ve keskin koku 3- Biber
    BURÇAK: 1- Nohutgillerden bir tahıl 2- İrmiklik buğday
    BURÇİGEN: Böü/Tigin Moğol ağzındaki söylenişi (Türk ağızlarında Kuzey’e çıkıldıkça T ”ler Ç’ ye dönüşür. Çigin, Tigin, Çengiz Tengiz vb.)
    Çengiz Kagan’ın aile adı. Uygur kökenli olup, sonraları kuzeye göç ederek,Moğol oymaklarının
    arasına karışmış bir oymak
    BURÇİN: Dişi geyik
    BURÇUGİN: Özü sözü bir, güvenilir
    BURÇUK: 1- Tahta veya keçeden yapılmış küçük heykel 2- Varlık, servet 3- Çiçek, gül
    BURKA: Yüz örtüsü, fular (Tozdan ve fırtınadan korunmak için yüze takılan örtü)
    BURKAN: 1- Totem, heykelcilik 2- Hüzün, iç burkuntusu
    BURKE: 1-Burka 2- Berke, kamçı
    BURLA(Hatun): Üzüm, üzüm salkımı
    BURTA: 1- Benek, ben 2- Altın tozu
    BURTAG: Burtak çakıllı, taşlı toprak
    BURUK: Kırgın, alıngan, mahzun
    BURUL: İçli, içten, samimi
    BURUNÇUK: Burulmuş, buruşuk
    BURUNDU: Atların terbiyesi için burunlarına takılan kıskaç
    BURUNGU: Geçmiş, mazi, hatıra
    BUŞKU:Telaş, heyecan
    BUYAN: (Bayan, Muyan) 1- Kut, baht, mutluluk 2- Sevap,hayır 3- Dayanıklılık, mukavemet
    BUYANDI: Kutlu, bahtı açık
    BUYRA: Kıvırcık, kıvrılmış, bürülmüş
    BUYRAÇ: Amir, buyuran
    BUYRAT: Engebe, engel
    BUYRUK: 1- Emir, buyruk, buyurma 2- Göktürkler döneminde vezir, (bakan) anlamına da
    kullanılmıştır.
    BUYURUK: Buyruk, emir
    BUZAÇ: Bozucu, bozguna uğratan
    BUZAN: Bozan, düşman birliğini dağıtan
    BÜBÜLÜK: Gül, konca
    BÜDENE: Bir bıldırcın türü
    BÜGÜ : 1- Büyü, sihir 2- Felsefe 3- ejderha
    BÜK: Kıyı, sahil
    BÜKE: 1- Genç kız, küçük hanım (Bike) 2- Bükü, ejderha
    BÜKE BADRAÇ: birl. Büke/Badraç Mitolojideki, yedi başlı ejderha
    BÜKEÇ: Güçlü, bükücü
    BÜKEY: Büken, bükücü, güçlü
    BÜKİN: Hanımcık, küçük hanım
    BÜKLÜM: Kıvrım, büküntü, saçak
    BÜKÜ: Ejderha
    BÜKÜŞ: Bükme eylemi, bükmek
    BÜLEK: Bilek
    TKırgızların, Mürti oymağı beylerinden
    BÜLTE: Demet, deste, top
    BÜNGÜ: Tos atmak, kafa vurmak
    BÜR: Gonca; gonca gül
    BÜRÇE: Kurt yavrusu
    BÜRÇEK: 1- Kurt yavrusu 2- Saç kıvrımı
    BÜRGE: 1- Kellik 2- Bahşiş, hediye
    BÜRKEV: Himaye,vesayet
    BÜRKÜT: 1- Bahşiş, hediye 2-Bir kartal türü
    BÜRÜM: Bürülmüş, katlanmış
    BÜRÜNCÜK: İpekten yapılmış, şal, fular
    BÜTE: 1- Fidan 2- Bütünlük
    BÜVET: Baraj, set, su seti
    BÜYÜ: Sihir, gizliyi bilme işi, bilgelik
    BÜYÜK: 1- Olgun, saygıdeğer 2- Bilge 3- Büyü, büyücü
    Next&Nextstar
    EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

    Yorum yap

    • #3

      CABADAK: Hayret, şaşma
      CABALAK: Yabalak, yaygın
      CAĞIMDA: Yaratıcı, üretken
      CAĞIMDI: Lütufkar, iltifat eden
      CAĞLI: Namuslu, dürüst
      CAKŞI: Yakşı, yakışıklı, güzel
      CALMAN: Yalman
      CAMAN: 1- Yaman, 2- Kam, büyücü
      CAMANBAY: birl. Caman/Bay..Şamanist gelenekte, obanın büyücüsü,doktoru, kötü ruhları kovan kişi
      CAMUGA (Camuka) Kızgın, asabi
      CANİK: Tüccar, ticaret erbabı
      CANKU: Meşveret
      CARIP: Yakın, dost, çok yakın arkadaş
      CARLIK: Yarlık, emir, ferman
      CARTI: Şık, alımlı
      CARUZ: Heyecan
      CATUK: Halim, haluk
      CAV: Gösteriş, afi, fiyaka
      CAVANKUL: Uygurlar döneminde ordunun sol cenahını ve oradaki askerlerin tümüne verilen ad
      CAVILDAK: Neşeli, şen şakrak
      CAVLI: Gösterişli, cafcaflı
      CAYMAZ: Cesur, kararlı
      CAYNAK: Pençe, Doğan pençesi
      CEBE: 1- Silah,ok, cephane 2- Zırh
      CEBEN: Gayretli, çalışkan
      CEBENOYAN: Cebe/Noyan
      Çengiz Kagan’ın dünyaca ünlü komutanı ve yakın arkadaşı.(Çengiz’in bütün Türkleri bir bayrak altında toplama fikrinin mimarı bu ulu kişidir.)
      CELASUN: (Çalasun) 1- Delikanlı 2- Cesur, savaşçı 3- Becerikli, eli tez.
      CELAYIR: (Çalayır) 1- Bilgin, gün görmüş, tecrübeli 2- savaşçı
      CELDEN: Yel, yel parçası
      CELME: Çalım, fiyaka, gösteriş
      CENGEL: Hafif, ince
      CENGİZ: Çengiz, Tengiz, Deniz
      CEREN: Ceylan, ahu, gazel
      CERKİN: Hısım, yakın
      CERKUDAY: birl. Yer/Kutay Eski dönem yer tanrısı
      CETİK: Yetkin, uzman, olgun
      CETİZ: Yetkin, becerikli
      CEYRAN: Ceren
      CIDA: Mızrak, kısa saplı mızrak
      CIGI: Şamanist gelenekte ,iyi ruh. Boy ve oymakları kötülüklerden koruduğuna inanılan ruh
      CILDUZ: Yıldız
      CILIMGA: Kağan ve Han’ların mektuplarını yazmakla görevli kişi
      CİBELİK: Sonsuz, sonsuzluk
      CİCİ: (Cicik, cicek) 1- Çiçek, gül 2- Konuk 3- Sevim, sevimlilik
      CİDAGU: Yetkin, yetenekli, becerikli
      CİDE: İri, uzun bir ağaç türü
      CİGA: Taç, gelin başı
      CİĞİL: Hafif, yeğni, kolay
      CİLMAYA: Türk mitolojisindeki efsanevi kanatlı at
      CİNGİL: 1- Galip, utkan 2- Güvenilir,sadık
      CİNGÜ: Zafer, utku
      CİVİL: İyi ruh, temiz , arınmış ruh
      COLAY: (Yolay) birl. Yol/AyKazaklarda “ayağı uğurlu” kişiler için kullanılır.
      COLDA: Yolcu, yola çıkan
      CUCİ: 1- Cici, çiçi, cicik, çiçek, çuçu, çuçi 2- Konuk..Bu ad daha çok, beklenmeyen doğumlar sonrası kullanılır ve bu yüzden “konuk” anlamını içerir
      CULUM: Narin, nazik, hassas
      CUMUK: Yumuk, yumulmuş
      CUPAR: Parfüm, güzel koku
      ÇABA: Gayret, enerji
      ÇABACI: Gayretli, enerjik
      ÇABAK (Çaba)1-Çabuk,çevik 2- Küçük bir göl balığı türü
      ÇABAR: 1- Çapar, davranır 2- Ulak, kurye, elçi
      ÇABUK: (Çapuk) Çapan, çaba gösteren, çabalayan
      ÇAÇA: 1- Savaş baltası 2- Gemici 3- Çiçi, çiçik
      ÇAGAVUN: Bal arısı
      ÇAĞ: 1- Zaman, vakit 2- devir, devran 3- su sesi, şırıltı
      ÇAĞA: Yavru çocuk
      ÇAĞAN: 1- Bayram, eğlence 2- Şimşek 3- gürz, çakan 4- Beyaza kaçan beyazımsı
      ÇAĞANAK: Çalgı, enstrüman
      ÇAĞAŞ: Kırlangıç
      ÇAĞATAY: birl. Çağ/Atay
      1-Çağının en ünlüsü 2- çağdaş, çağının ilerisinde
      ÇAĞDAŞ: Çağın insanı, aynı çağda yaşayan kişiler
      ÇAĞIL: 1- Su sesi 2- Çakıl taşı
      ÇAĞILDAK: Çağlayan, şelale
      ÇAĞILTI: 1- Su sesi, suyun taş ve kayalara çarparken çıkarttığı ses
      ÇAĞIN: 1- Şimşek , çakın 2- Gürz, topuz
      ÇAĞIR: Çağırı, çağrı
      ÇAĞIRGAN: Çağıran, davetkar
      ÇAĞLA: 1- Namuslu, dürüst 2- Erik türlerinden bir yemiş
      ÇAĞLAK: 1- Namuslu, dürüst 2- Çağlayan, şelale
      ÇAĞLAR: Şelale, çağlayan
      ÇAĞLASUN: Dürüst
      ÇAĞLAV: Dürüst
      ÇAĞLAYAN: Şelale
      ÇAĞLAYIK: Şelale
      ÇAĞLI: 1- Dürüst 2- Yakışıklı, güzel
      ÇAĞLIN: Meşhur ve liyakat sahibi
      ÇAĞRI:1- Mesaj, davet 2- Doğan kuşu, doğanın bir çeşidi
      ÇAĞRUK: Katı, sert
      ÇAKA: 1- Savaş baltası 2- Çakı 3- Fiyaka, çalım, gösteriş
      ÇAKALOZ: 1- Fener 2- İlkel bir top silahı (Top mermisi yerine çakıl taşı atan)
      ÇAKAN: 1- Gürz,topuz 2- Şimşek
      ÇAKAR: 1-Deniz feneri 2- gürz
      ÇAKI: Kesici, yontucu küçük bıçak
      ÇAKICI: 1- Çakma eyleminde bulunan 2- Çakı ustası
      ÇAKIL: Çakıl taşı
      ÇAKIN: 1- Şimşek 2- Kıvılcım
      ÇAKIR:1- Doğan türü bir avcı kuş 2- Gürz 3- Şarap, içki
      ÇAKIRCA: Doğan türü bir avcı kuş
      ÇAKIRCI: Eskiden saraylarda, özel olarak doğan terbiyeciliği yapanlara verilen bir sıfat
      ÇAKMAK:..Çak kökünden türeyen, vurmak, kesmek, bölmek eylemi için kullanılan bir sözcük
      ÇAKMUR: Tutumlu, eli sıkı
      ÇAKTU: İri yapılı, gösterişli
      ÇAL: Kılıç darbesi, darbe, vuruş
      ÇALAP: Ulu ruh, Kadiri mutlak (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)
      ÇALGAR: Çalıcı, vurucu
      ÇALGIÇAY: Taştan yapılmış el değirmeni
      ÇALIK:1- Silahşör, iyi kılıç kullanan 2- Çelik 3- Mesaj, haber 4- Haşarı, yaramaz
      ÇALIM: 1- Gösteriş, fiyaka, kurum 2- Kılıcın keskin tarafı
      ÇALIMLU: Gösterişli, çekici
      ÇALIN: Çiğ, jale
      ÇALIŞ: Azim, ceht
      ÇALIŞGAN: Çalışkan, işgüzar
      ÇALKARA: Doğan türü bir avcı kuş
      ÇALKIN: Darbeci, hamleci, vurucu
      ÇALMA: Maden üzerine yapılmış oyma, işleme
      ÇALMAN: Çalıcı, vurucu
      ÇALUK: Çalık
      ÇAM: Bir ağaç türü
      ÇAMUR: Sazlık, bataklık
      ÇANAYAZ: Berrak, billur
      ÇANDAR: Karışık, karma
      ÇANDIR: Karışık
      ÇANGA: 1- Soylu 2- Pençe
      ÇANGAL: 1- Çok sık ağaçlı bölge 2- Budaklı ağaç
      ÇAPAN: 1- Ulak, haberci 2- Enerjik,- çalışkan 3- iş elbisesi, eski giysi
      ÇAPAR: 1- Enerjik, çalışkan 2- Giysi 3- Saldırgan 4- ulak, haberci
      ÇAPGIN: Enerjik, koşan, ardından giden
      ÇAPGUR: Tufan, afet, deprem
      ÇAPIN: Atak, hücum, savlet
      ÇAPITGAN: Saldıran, saldırgan
      ÇAPLAN: Bir şahin türü
      ÇAPLI: Şahin türü bir avcı kuş
      ÇAPTI: Koşan, seğirten
      ÇAPTUĞ: Ünlü, çok tanınan
      ÇAPUL: Çapmak kökünden, vuran, saldıran, alıp götüren vb. eylemlerin tümü
      ÇARDU: Cinli, perili
      ÇARMAGUN: Görevli, görevlendirilmiş , emir almış
      ÇAŞKA: Sabi,bebek, yavru
      ÇAŞUT: Haberci, muhbir, ajan
      ÇAT: Yansıma, yayılma, ün
      ÇATAK: Çatal, çatallı, iki kollu değnek
      ÇATAL: İki kollu, iki kola ayrılmış nesne
      ÇATGAL: 1-Yüksek dağlık bölge 2- Çatal
      ÇATIK: Çatılmış, tersleşmiş
      ÇATLI(ğ): 1-Ünlü, tanınmış 2- Gözü kara, cesur
      ÇATUK: Bıçak sapı yapılan bir ağaç türü
      ÇAV: Ün, şöhret, yansıma, duyuru, bildiri
      ÇAVA: Ünlü, tanınmış
      ÇAVAŞ: Ünlü, tanınmış
      ÇAVLAK: Çağlayan, şelale
      ÇAVLAN: Çağlayan
      ÇAVLI: 1- Ünlü,meşhur 2- Doğan yavrusu
      ÇAVUDUR: İyi üne ve şöhrete sahip olan
      ÇAVUNT: Ün, şöhret
      ÇAVUŞ: Bilgi veren, bilgi götüren, bilgi dağıtan (Çavkökünden)
      ÇAVUT: Duvar, sütun
      ÇAY: Dere, ırmak
      ÇAYAN: 1- Dövülmemiş, dökme demir 2- İşlenmemiş ham demir
      ÇAYLAK: Kuyruğu uzun ve çatallı bir avcı kuş
      ÇAYLAN: 1-Dere kenarı 2- Çağlayan
      ÇEBER: 1- Usta, mahir 2- Hoş, latif
      ÇEBİ : (Çepi,çepni) 1- Sert bakışlı 2- Usta eli yatkın, yetenekli 3- Cebe, çebe, silah
      ÇEKEN: Cazip, cazibe, çekicilik
      ÇEKİM: Cazibe, çekicilik
      ÇEKİMLÜ: Çekimli, cazibeli
      ÇEKLİ: Armağan, hediye, düğün hediyesi
      ÇEKMERGEN: Nişancı, iyi vuruş yapan, silahşör
      ÇELEK: Bülbül, güzel öten bir kuş
      ÇELEN: 1- Becerikli, çalışkan 2- Fettan, yanıltıcı
      ÇELİK: (Çelük,çuluk) Gücü arttırılmış sert demir
      ÇELİKTEN: Çelik parçası
      ÇELİM: Beden, endam, gösteriş
      ÇELME: 1- Çalma 2- Başa örtülen bez (Bandana)
      ÇENGİN: Gösterişli, dikkat çekici
      ÇENGİZ: Deniz
      ÇENGŞİ: Mucize, olağanüstülük
      ÇEPEN: Hatip, iyi konuşan, güzel söz söyleyen
      ÇERÇİ: Ulak, haber, bildiri ulaştıran kişi
      ÇERİ(Ğ): Asker, savaşçı, toplanarak bir araya gelmiş erat
      ÇEVEN: Çevre, muhit
      ÇEVGEN: Cirit, değnek
      ÇEVRİ: Çeviri,girdap, anafor
      ÇEVRİM: 1- Girdap, anafor 2- Çevre, muhit
      ÇIDAM: Dayanıklılık, metanet
      ÇIDAMLI: Metin, dayanıklı
      ÇIDIK: Güç, dayanıklılık
      ÇIGAY (Çığay): 1- Fakir, varlıksız 2- Kurt yüzlü, kurt bakışlı
      ÇIĞ:1- su damlası, kırağı 2- kar yığını, kar topu
      ÇIĞAL: Omuz, omuz başı
      ÇIĞIN: Çıkın, bohça
      ÇIĞIR: 1- Çağ, devir 2- çığın açtığı yol 3- Dar yol, patika
      ÇIĞLA: Saf, halis
      ÇIĞLAN: Saf, halis
      ÇIĞRI: 1- felek 2- melodi
      ÇIKAN: 1- kaynak, kaynarca 2- yeğen, hala çocuğu
      ÇIKMAK: 1- çıkma eylemi 2- Kaynak 3- çakmak
      ÇILDIM: Seri- hızlı, enerjik
      ÇIMRIN: Aktif, faal
      ÇIN: (çin, çine) sağlam, dayanıklı, güvenilir
      ÇINAK: 1- sevap, hayr 2- güvenilir,sadık
      ÇINDAN: sandal ağacı
      ÇINGAY: Özü, sözü bir, sözüne güvenilir
      ÇINGILIÇ: birl. Çın(sağlam, dayanıklı) Kılıç
      ÇINGIR:1- Kopuza benzeyen bir saz 2- Çıngırak
      ÇINTAY: Soylu, güvenilir
      ÇIRAY: Yüz, eda, çehre
      ÇIRGANIŞ: Zevk, haz, tat
      ÇITIRKI: Işık, nur, ziya
      ÇİBEK: Atmaca türü bir avcı kuş
      ÇİÇEK: 1- Gül, gül çiçeği 2- Cici, cicik
      ÇİÇİKAĞAN: birl. Çiçi/Kağan
      Hun Kaganı (Ulusçuluğu, devlet siyasetine sokan ve bunun savaşını veren kişi)
      ÇİGAN: Yoksul, fakir
      ÇİGEN: Gayretli
      ÇİGENDİK: Gayretli, çalışkan
      ÇİGER: 1- Gayret,azim 2- Çökertiş,çökertme
      ÇİGERMİŞ: Çökertmiş, düşmanı bozguna uğratmış
      ÇİGİL: Olgun,gelişmiş, olmuş
      ÇİGİLVAR: Kısa ve küçük ok, özel ok
      ÇİĞDEM: Yaban çiçeği, (Itır çiçeğinin Türkçesi)
      ÇİL: Dağ tavuğu
      ÇİLDE: Kış mevsiminin en soğuk dönemi
      ÇİLDU: Hızlı, seri, çabuk
      ÇİLEN: 1- Çığ 2- Jale 3- Bir dağ çiçeği
      ÇİLENTİ: Çığ, jale
      ÇİMÇİK: Saf, masum
      ÇİNE: (Çin) 1- Sadık, güvenilir 2- Öz, soy 3- Kurt, kurt yavrusu
      ÇİNKAY: Sözüne güvenilir, özü sözü bir
      ÇİPLİ: Narin, ince yapılı
      ÇİRAY: Yüz, çehre, eda
      ÇİT: Çizgi, sınır, limit
      ÇİTER: birl. Çit/Er (sınır muhafızı)
      ÇİZGEN: Saban izi, karasabanın tarlada açtığı yol
      ÇİZİM: Resim figürü
      ÇOBAN: 1- Elinde cop (değnek, sopa) olan 2- Muhtar, oba beyi
      ÇOBAR: Değnekli, değnek taşıyan
      ÇOBAYIKMIŞ: Gönül kırıcı, haşin
      ÇOGA: Vahşi hayvan
      ÇOGAY: Yoğun, kesif
      ÇOĞAŞ: 1- Debdebe, şaşa 2- Vahşi hayvan yavrusu
      ÇOKAN: 1- Gürz, topuz 2- Hayvan yavrusu
      ÇOKU: 1- Debdebe, şaşa 2- Bolluk, bereket
      ÇOLAK (Çalak) Silahşör, iyi kılıç çalan
      ÇOLBANAK: 1- Uzak görüşlü 2- Törenin dışında kalan 3- Nikahsız ilişkiden doğan çocuk (Hakas Türklerinde)
      ÇOLDU: 1- Bahşiş, mükafat 2- Ganimet
      ÇOLPAN: 1-Kuzey yıldızı 2- Uzak görüşlü 3- Tanıdık, bildik, aşina
      ÇOMAK: 1- İri ve yuvarlak değnek 2- Bir ucunda topuz bulunan sopa, silah 3- İnanmış, inançlı
      ÇONGAR: Gürültü, şamata, nara
      ÇOPUR: Geyik ve karaca yavrusu
      ÇORA: (çura, çur) 1- Yer tanrısı 2- Cin, peri 3- Ruh
      ÇORAMAN: Cinli, perili
      ÇORLU: Cinli kötü ruhların etkisinde kalan kişi. Bu ad Şamanist gelenekten gelen bir ad dır.Eskiden bunalımlı ve toplum tarafından hoş karşılanmayan kişiler için bu ad verilirdi ve bu kişiler Kam ve Baksılar tarafından tedavi edilmeye çalışılırdı)
      ÇOTAK: Kabza, kılıç kabzası
      ÇOTUR: Kabza, kılıç kabzası
      ÇÖKERMİŞ: Çökertmiş, düşmanı bozmuş
      ÇÖKLÜ: Soylu, asil
      ÇÖKÜL: Irmakların taşarak vadilere bıraktığı tortu
      ÇÖMÇE: Ağaçtan oyulmuş su kabı
      ÇÖZELİ: Kıpçak, merkezden uzakta olan
      ÇÖZELTİ: Ayrılış, kopuş, firak
      ÇUBAN: Çoban, muhtar, obabaşı
      ÇUÇU: Şair, şairane konuşan
      ÇUĞA: (çuka) 1- Yürekli, cesur 2- Arınmış, duru 3- narin
      ÇUĞAY: Narin ve alımlı kız
      ÇULÇU: Serçe, Turgay kuşu
      ÇULUK: 1-Çelik 2- çalık, kılıç çalan 3- aceleci, heyecanlı
      ÇURAN: Ruhlarla ilgilenen
      ÇUTUR: Kılıç kabzası
      ÇUVAŞ: 1-Sakin, rahat 2- dindar, dünyaya değer vermez
      ÇÜCEN: Akıllı, aklını kullanan
      ÇÜNÜK: Çınar ağacı
      Next&Nextstar
      EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

      Yorum yap

      • #4

        DADAK : eğme, dokunma, tatma
        DADAL: Tat alan, sezen, farkına varan
        DAĞ: (Tağ,tağ,tak,tav) Dağmec. genişlik, büyüklük, ululuk,heybet
        DAĞAÇA : Dağ gibi heybetli
        DAKAK : Ucu ataşli ok
        DAL: 1-Ayrı, bölünmüş 2- saldırı, büyüme, yayılma 3- batma, çıkma 4- yalınlık, çıplaklık
        DALAN: koridor, dehliz
        DALAŞ: Döğüş, karşılıklı saldırı
        DALAY: (Talay) Genişlik, ululuk, sonsuzluk mecaz eden, asıl anlamı , büyük deniz, okyanus
        DALBAY: 1- Vasi, ardına sığınılan kişi 2- Çuhadan yapılmış şapka
        Kırgızlarda- 3- avcı kuşları yakalamak için, tuzaklara bağlanarak bırakılan küçük kuş
        DALBOY: Vasi, ardına sığınılan kişi
        DALKILIÇ: birl. Dal/Kılıç mec. Zırhsız ve korunmasız
        DALKIRAN: Kırıcı, ayırıcı
        DAMLA: Su damlası , tane
        DANA: İnek yavrusu, iki yaşındaki genç inek
        DANİŞMAN: Müşavir, bilgi ve tecrübesine danışılan kişi
        DANSIK: (Tansık) Olağanüstü, fevkalade
        DARGA: Vali, üst düzey, bürokrat
        DARGUN: Alıngan, kırılan, narin
        DARI : 1- Bir tahıl türü 2- sıkı, sıkıntı, zorluk
        DARICA: 1- Darı gibi, darı niteliğinde mec. Bereketli 2- sıkı, sıkıcı, zorlu
        DARSIK: Öfkeli, hiddetli
        DARUKA : (Darga) Vali, yönetici, bürokrat
        DARULGAN: alıngan, nazlı
        DAŞKI: Taşkı, taşmış, dışarı çıkmış, dışarıda olan
        DAYAK: Değnek, baston, dayanılan nesne
        DAYANÇ: 1- Dayanak, destek, güven 2- Dayanma gücü tahammül
        DAYANGAN: Dayanıklı, metin
        DAYANGI: Köşe minderi
        DAYAR: Hazır, hazırlıklı
        DEBRET: Kımıldayış, devinim
        DAĞER: Kıymet, para, nafız
        DEĞERBİLİR: birl. Değer/Bilir Kadirşinas, vefalı
        DEĞERLÜ: Değerli, kıymetli
        DEĞİRMİ: Çevreli, yuvarlak, toparlak
        DEĞNEK: Dayanak, dayanılacak nesne
        DELİ: Usu gitmiş, azmış, dellenen, mec.gözü kara, yiğit
        DEMİR: Demir madeni
        DEMİRAĞ: Zırh, örgülü göğüslük birl. Demir/Ağ
        DEMİRDEN: Demir parçası
        DEMİRDÖĞEN: birl. Demir/Döğen mec. Acı kuvvet sahibi
        DEMİRGEN: 1- Demir, ham demir 2- temren, okun ucundaki demir parçası
        DEMİRHAN: birl. Demir/Han
        Şamanist gelenekte “ Maden Tanrısı”
        DENERİ. Dikkat, itina
        DENGİZİK: Denizcik, küçük deniz, göl
        DENİZ: Deniz, büyük göl
        DENLİ: Edepli, terbiyeli
        DEPEGEN: Tekmeleyen, iyi tekme atan
        DEPREM: Zelzele, sarsılma, kımıldama (Kişisel görüşüme göre bu ad çocuklara deprem sırasında yada deprem felaketi sonrası yaşanan, çileli günler sırasında doğan ve o günlerin anısına verilen bir addır.)
        DERİN: Derinlikden mec. Olgunluk, bilgelik
        DERMEK: Dirilik, canlılık, bir arada tutmak
        DERNEK: Eğlence, toy, birliktelik
        DEVİN: Hareket, kımıldanış, davranış
        DEVRİM: Devirme, yıkma, devirip yerine geçme,..ihtilal
        DEYİM: Söyleniş, darbımesel
        DEYİŞ: Söyleyiş, şiirsel anlatım, ozan dili
        DIVRAK: Yakışıklı, alımlı, civan
        DİBEK: 1- Ağaçtan oyulmuş büyük havan 2- Yayık ağaç
        DİK: 1-Yükseklik, yükseliş 2- kararlılık, yıkılmazlık, caymazlık 3- inat
        DİKEÇ: Sütun, dikil, dikilmiş
        DİKMEN: İnatçı, kararlı
        DİLEK: Dil ile istenen, dile getirilen istek, arzu, murat, dilek
        DİLER: Dileyen, dileyici
        DİLİM: kesik, bölüm, bölünmüş, biçimlenmiş
        DİNÇ: Zinde, sağlam, dirençli
        DİNLER: Terbiyeli, munis, muti
        DİP. Baht, talih
        DİPÇİN: 1- Bahtı açık 2- Sağlam, dayanıklı
        DİREK: 1- Dirilik, sağlamlık, ayakta kalmak 2- Temel, dayanak 3- Vezir,bakan
        DİREN: Direnç, karşı koyuş, dirilik
        DİRENÇ: Direnme gücü
        DİRENGEÇ: Destek, dayanak
        DİRGEN: 1-Dirilik,2- harmanda kullanılan demir çatal
        DİRİ: (diri, dirik, Tiri, tirik) Can, ruh, canlılık, canlı
        DİRİL: Can, ruh, tin
        DİRİM: Yaşam, sağlık, canlılık
        DİRLİG: Yaşam, hayat
        DİRSE: Derse, söylerse, konuşkan
        DİZİK: (dizi) Kolye, takı
        DİZLEK: Hazır cevap, konuşkan
        DODURGA: 1- Dolgun, doyumlu 2- doyuran, doyurucu 3- açık, net, berrak
        DOĞA: 1- Tabiat,doğallık, ortaya çıkış 2- Huy, yaradılış, fıtrat
        DOĞAN: 1- Soylu bir av kuşu 2- Doğmuş, olmuş, ortaya çıkan
        DOĞRU: Dürüst, yalansız, sözüne güvenilen
        DOĞRUL: 1-Doğruluk, dürüstlük 2- Ayakta duran, dirençli
        DOĞU: Güneşin doğuş yönü
        DOĞUÇ: Doğuş,doğma, ortaya çıkış
        DOĞUDAN: Doğulu, doğu yönünden gelen
        DOĞUŞ: Doğma, ortaya çıkış
        DOKUNAK: Dokunuş, değiş, mec. Ağır, mahsun,yürek sızlatan, yüreğe dokunan
        DOKUNÇ: Dokunak, hüzün
        DOKUZ: Dokuz sayısı, Türklerin en çok eskilerden beri uğurlu sayılarındandır
        DOKUZ ARKA: Dokuz/Arka (Eski dönemlerde soyluluk gösterme ve belli etmesi açısından, bir kişinin babasından itibaren geriye doğru dokuz atasının sayılıp açıklanması..)
        DOLANDI: Dolanan, gezgin
        DOLU: 1-Bilgin, tecrübeli, öğretmen 2- Bütün, tam, eksiksiz 3, Şamanist gelenekte ve Alevi_Bektaşi gelenekte, içki, şarap 4- kısa süren, iri taneli yağmur
        DOLUN: Tam, bütün, eksiksiz
        Yakut Türklerinin eski bereket Tanrılarından
        DOLUNAY: Ayın on dördü, ayın en güzel hali
        DOMANİÇ: 1-Dumanlı bölge 2- Tümsek, engebeli arazi
        DONAT: Giyim, kuşam, zenginlik, cömertlik
        DOMURCUK: Gül, tomurcuk
        DONATMIŞ: Giydirip, kuşatmış, sevindirmiş, cömertlik göstermiş
        DONATUR: Cömert, eli açık, bağışlayıcı
        DONSUZ: Çıplak, fakir, varlıksız
        DORA: Doruk, zirve, şahika
        DORAN: (Duran) Diri, canlı, yaşayan
        DORU: 1- Doruk, zirve 2- Kara ile kızıl arası renk (At rengi)
        DORUK: Zirve, uç, şahika
        DOYMADUK: Doyumsuz, sevilmeye doymayan, doyulmayan
        DOYUM: 1- Doymak, tatmin 2- Ganimet, bereket
        DOYURAN: mec. Cömert, hayr sahibi, iyilik sever
        DÖĞEN: 1- Dövüşçü,döven 2- Ekin saplarını ezmeye yarayan, altında çakmaktaşı bulunan geniş tahta
        DÖĞER: 1- Döver 2- değer, kıymet 3- Kalın, enli bir ağaç
        DÖĞERLİ: Değerli
        DÖĞÜŞ: Dövüş, savaş, kavga
        DÖĞÜŞGEN: Kavgacı, savaşçı
        DÖKÜMHAN: birl. Böküm/Han 1- Dökmekten döküm 2- Düğüm, bağ
        DÖLEK: 1- Çok döl veren 2- Koyunun kuzuladığı yer 3- İtibarlı, saygıdeğer, maharetli
        DÖLEN: Muti, sevgi gösteren
        DÖNDER: (Döne, döndü gibi “dönmek” fiilinden türetilmiş, çocukları ölen ailelerin, yeni çocukları olduğunda kullandıkları adlardan)
        DÖNDÜ: Dönüş yapan (Reenkarnasyon) çocukları ölen ailelerin verdiği adlardan
        DÖNGEL: Saat
        DÖNGÜ: Dönüşüm, başa dönüş
        DÖNGÜN: Dargın, gönlü kırık
        DÖNMEZ: Kararlı, cesur, azimli
        DULAK: Dolu, olgun, tecrübeli
        DUMAN: 1- Sis, kırağı 2- ateşten çıkan gaz
        DUMLU: 1- dumanlı, sisli bölge 2- Soğuk ve ayaz alan yer
        DUMRUL : 1- Okun sivri ucu 2- Başı dumanlı, efkarlı
        DURA: (Durak) 1- yaşam, hayat 2- Sağlamlık, dayanıklılık, kalıcılık 3- ev, yaşanılan yer, barınak (Bu ad, çocukları ölmüş ailelerin yeni çocukları olduğunda yaşamda kalıp uzun yaşaması ve sağlıklı olması dileğini içeren adlardandır ve çok eskilere dayanan bir gelenekle bu gün de sürdürülmektedir.Durak, Dursun, Durmuş, Durdu, Yaşar, Tokta, Tok, Toka, Toktamış, Turan vb. adlar da hep aynı psikoloji ve geleneğin ürünüdür.
        DURAK: (Dura) Yaşam, hayat
        DURAN: (Turan) Durucu, kalıcı, yaşayan, canlı
        DURCU: Durucu, kalıcı canlı
        DURDU: 1- Duran, kalıcı, canlı, yaşayan 2- Yaşam, hayat
        DURGAÇ: Durak, durulan, yaşanılan yer
        DURGUN: 1- Durulmuş, süzülmüş, arınmış 2- Sakin, sükuna ermiş, kendi halinde
        DURMUŞ: 1- Duran, yaşayan, canlı 2- Yaşam, hayat
        DURSUN: Durması, yaşaması istenen
        DURU: 1- saf, sade, berrak 2- Duran, durgun
        DURUK: Duru, durucu
        DURUL: 1- Sükun bulmak, huzura kavuşmak 2- Günahsızlık, arınmışlık
        DURULCA: Masum, günahsız
        DURULMAZ: Afacan, yaramaz
        DURULMUŞ: Tatminkar, sakin
        DURUM: Yaşam, hayat, süreğenlik, duruş
        DUVA: (Düve)
        DUVAK: Örtül kapanmış, gelin başı
        DUVAN: (Doğan)
        DUYAN: Duyucu, hissedici
        DUYAR: Duyarlı, hisli, duygulu
        DUYARI: Duyarlılık, hislilik
        DUYGU: His, duyum
        DUYUŞ: Duyum, hissediş, duyarlılık
        DUYUŞAN: Duyan, hisseden
        DÜĞÜN: (Töğün, Toygün) Toy günü, yemekli eğlence
        DÜŞ: Rüya, aniden ortaya çıkış
        DÜŞELGE: Pay, hisse
        DÜŞERGE: Miras, pay
        DÜŞÜNGÜ: Düşünerek üzülme, kafaya takma, üzülme, teessür
        DÜVE:1- Genç inek, dananın büyüğü 2- Döven, dövüşçü
        DÜVECİ: Dövücü, dövüşçü
        DÜVEHAN: birl. Düve/Han
        DÜVEN: (Döven)
        DÜYECİ: Dövüşçü, döğüşçü
        DÜZ: (Tüz) 1- Doğru, doğruluk, gerçek 2- Soy, kök, döl 3- Kural,kaide
        DÜZE: Düzen, uslup, tarz
        DÜZEN: Kural, kurallar bütünü
        DÜZGE: Süs, makyaj
        DÜZGÜN: 1- Düzülü, düzenli, muntazam 2- Gidişat, teamül
        Next&Nextstar
        EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

        Yorum yap

        • #5

          EBİN : (Evin) Tane, öz
          EBİNÇ: Refah, huzur
          EBİRİ: Erim, erdem, fazilet
          EBREK: Dayanıklı, sebatkar
          EBREN: 1- Evren, kainat 2- Felek, talih
          EBRET: Ayrılım, ihtilaf
          EBRÜK: Dayanıklı, sebatkar
          ECE: (Eçe)
          ECEVİT: 1- Çalışkan ,, aktif 2- haşarı, yaramaz
          EÇE: 1- Dahi, çok akıllı, çok zeki 2- Saygıdeğer, görgülü hanım
          EÇİNE: Doğru sözlü, sözüne güvenilir
          EDE: (Edi, Ata) Atalık, hatırı sayılan, sözü dinlenen kişi
          EDERKON: birl. Ede/Kon (Konmaktan can, ruh)
          EDGÜ: 1- İyi, güzel, hoş 2- Adil, adaletli 3- Eğitmen, öğretmen
          EDGÜDİ: 1- Eğitici, öğretici 2- İyi, ala
          EDİ: Eda, ata, saygıdeğer ulu kişi
          EDİGE: 1- İyi, iyi kalpli 2- öğretmen
          EDİK: Kısa konçlu çizme
          EDİL: (İdil,etil, atil) iyilik, güzellik
          EDİZ: 1- Kıymet, kıymetli 2- Yüksek, Yükselmiş
          EGE: (Eke,Öke)1- Dahi, çok akıllı 2- Egemen, sahip 3- Bakıcı, eğitici
          EGEMEN: 1- Hakim, sahip, kendinden başkasını dinlemeyen, buyrukçu 2- bilge kişi, dahi
          3- ağa, ağabey
          EGİT: Göz değmesi ve nazara karşı göz kenarlarına sürülen bir ot
          EĞBER: Eğri, eğrilmiş
          EĞİLMEZ: Gururlu, mağrur, dik başlı
          EĞİN: Eğirilmiş
          EĞİR: 1- Sarış, çeviriş, kuşatma 2- bükme, kıvırma
          EĞNEZ: Narin, zayıf, ince
          EĞREK: Sık, bol
          EĞRİ: Eğik, bükük mec. Saygılı, alçak gönüllü
          EĞRİM: Pınar, göze, küçük çağlayan
          EKE:1- Dahi, çok akıllı 2- Sahip, egemen 3- bakıcı, eğitici
          EKEÇ: Cana yakın ve çekici kız
          EKELİK: Deha, kıymet
          EKİM: 1- Ekin ekme eylemi 2- Yarım, ziraat
          EKİN: 1- Mahsul, tarla ürünü 2- tarlaya ekilip olması beklenen her türlü bitki
          EKİNCİ: 1-İkinci (erkek, ya da kız) 2- Rençber, çiftçi
          EKSÜK: Azlık, yokluk, yoksulluk
          EKŞİ: Eksi,eksik, azlık, yokluk
          EL: 1- İl, Ülke, Memleket 2- İlgi, bağlantı 3- Barış, Sukunet 4- Kolun, bilekten aşağısı
          ELA: (Ala) Renkli alacalı
          ELBAN: (İlban) Devletçi, devletine bağlı, sadık
          ELBİR: birl. El/Bir mec. Elbirliği, işbirliği, imece
          ELCEK: 1- Ekin biçme aracı 2- Munis, sessiz
          ELÇİK: Eldiven
          ELÇİ: 1- Devletine bağlı, devletçi 2- Devleti adına aracılık eden, haberci, temsilci
          ELÇİM: Demet, tutam
          ELÇİN: 1- Demet, bağ, buket 2- Ekin biçerken kullanılan bir alet 3- Devlet görevlisi, devletine bağlı
          ELDEK: 1- basiret, kabiliyet, eylem gücü 2- Yedek, elde bulunan
          ELDEM: 1-Alışkın, yetişkin 2- Sevimli, cana yakın 3- evcil koyun
          ELDÜZ: birl. El/Düz Yurtsever
          ELEZ: (Eliz)Arı,duru, temiz, munis, uyumlu
          Yakut destanlarında bekaret tanrıçası (Ulu Tuyun’un kızı)
          ELGAY: Yurtsever
          ELGİN: 1- Konuk, öncelik verilen kişi 2- Gurbetçi, yurdundan uzak
          ELGÖRMÜŞ: Gezgin, seyyah
          ELGÜN: Halk, avam, halktan kişi
          ELİBOL: Cömert, eli açık, sahi
          ELİK: Usta, eli yatkın
          ELİŞ: Usta, maharetli
          ELİTAŞ: Cimri, eli sıkı
          ELİTEZ: Becerikli
          ELKATMIŞ: birl. El/Katmış Ülke fethetmiş, algan
          ELKİN: 1- konuk 2- Yolcu
          ELÖVER: Yurtsever
          ELTUTAR: birl. 1- El/Tutar mec. Yardımsever, hayırşinas 2- Fatih, Algan
          ELVEREN: Olgunlaşan, yeterlilik kazanan
          EMÇİ: Doktor,eczacı
          EMEÇ: Amaç, gaye
          EMEK: 1- Gayret, cehd, zahmet 2- Güç, enerji
          EMEN: 1-Can, ruh, hayat 2- Ağaç dikmek için açılan çukur 3- meşe ağacı
          EMET: Sınır, mesafe
          EMGEK: Emek, zahmet, güçlük
          EMLEK: Duygulu, merhametli
          EMRE: (İmre) Düşkün, aşık, hayallerle yaşayan
          EN: (Yen)1- Derinlik, genişlik 2- Av 3-Kıyı 4- Arka
          ENÇU: Sükun,huzur,ruh derinliği
          ENDEŞ: Eşit, müsavi
          ENEÇ: Meyil, meyilli
          ENİK: (enük, enek)Genişçe, yayık
          ENGİN: 1- Genişlik, derinlik, yayıklık 2- ufuk, ufuk çizgisi
          ENİCUK: Hısım, kavim- kardeş
          ENİŞ: (Enuş) 1- İniş, yokuşun karşılığı mec. Rahata ve huzura erme 2- Uçlarda, ekstrem
          ENKİŞ: Tecrübeli, deneyimli, olgun
          ER: 1- Olgun,olmuş, ergin, yetişkin erkek 2- Asker, çeri
          ERÇE: birl. Er/ÇeErkeğe yakışır biçimde
          ERÇİN: Ülkenin idari bölümlerinden her biri (İl, ilçe, kasaba vb.)
          ERDEM: ( Ertem) Fazilet, bilgelik, yücelik, hünerlilik
          ERDEMÇİ: Erdem sahibi
          ERDEMLÜ: Erdem sahibi
          ERDEN: Er parçası, erden olma
          ERDİN: Ermiş, olgun
          EREK: Erişilmek istenen, ülkü, hedef
          EREKLİ: (Ereğli) Ereği olan
          EREM: Müjde, iyi haber
          EREN: 1- Olgun, 2- Hür, bağımsız 3- Din ile bütünleşmiş
          ERENTÜZ: birl. Eren/Düz
          TTuva ve Çuvaş Türklerinde, “Terazi Yıldızı”
          EREZ: 1- Erişilen, mutlu olunan 2- Cesur, gözü kara, dayanıklı
          ERGEN: Olgun, deneyimli
          ERGENE: 1- Güçlülük, egemenlik 2- Maden dağı 3- Dağlar arasındaki geçit
          ERGENEKON: 1- Maden dağı 2- Dağlar arasındaki yurt
          ERGİ: Eriş, olgunluk, deneyim
          ERGİL: 1- Bilgili, deneyimli, yetişkin 2- Savaşçı, cengaver
          ERGİN: 1- Ermiş, olgun, irfan sahibi 2- Savaşçı, cengaver
          ERGUN: 1- Yumuşak huylu kişi 2- Hızlı koşan at 3- Argun
          ERİK: Ermiş, olgun, bilge, filozof, becerikli
          ERİKEN: Ermiş, olgun, bilge
          ERİM: 1- Müjde, iyi haber 2- Felsefe, derin bilgi 3- Vade, zaman
          ERİNCİK: Mahçup, utangaç
          ERİNÇ: 1- Olacak, olması gereken, kaçınılmaz sonuç 2- Nimet, bolluk
          ERİŞ: Gaye, erişilmesi istenen
          ERİŞEK: Ülkü, gaye
          ERİŞEN: Ulaşan, vasıl olan
          ERİŞKİN: Olgun, kamil, ermiş
          ERK: 1- Güç, kudret 2- İktidar, erklik, hükümranlık 3- Bağımsızlık,egemenlik
          ERKE: 1- Egemen, güç 2- İşve, naz, cilve 3- Çekicilik, çekiciliği kullanma istek ve yeteneği
          Türk mitolojisinde, Ülgen’in dokuz kızından biri ve namus tanrıçası
          ERKELİ: Egemen
          ERKEM: Nazlım, işvelim, edalım
          ERKİ: 1- Güçlü, egemen, erke 2- Atik, çevik
          ERKİN: 1- Bağımsız, otorite tanımaz 2- Başına bıuruk, kendi bildiğini okuyan 3- Sürekli, süreklilik
          ERKİNDİK: Erkinlik, bağımsızlık, hürriyet
          ERKLİG: Egemen, kuvvetli, şevkatli
          ERKMEN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Bekar, evlenmemiş
          ERLİK HAN: birl. Erlik/Han
          Şamanist gelenekte “Cezalandırma Tanrısı”
          ERMAN: 1- Erdemli, güç, mert 2- Kutsal, mukaddes
          ERMİŞ: Olgun, müdrik
          ERNEK: Küçük parmak, serçe parmağı
          ERSE: Ermesi, olgunlaşması istenen
          ERSİN: 1- Uzun ömürlülük dileği 2- Olgunluk, bilgelik dileği
          ERSÜ: Fazla, çok fazlalık
          ERTE: 1- Seher, şafak 2- Yarın, gelecek, sonraki, halef
          ERTEGİ: Destan, lejant
          ERTEN: Tan, şafak
          ERTİK: Meslek, sanat
          ERTİM: Olgun, erişkin, bilge
          ERTİN: 1- Mahsun, hüzünlü 2- Kendine yeten
          ERTİNGÜ: 1- Olağanüstü, fevkalade 2- Efsane, mit
          ERZENE: Doruk, zirve, en üst
          ERZİ: Veli, vasi, yönetici
          ERZİK: 1- Asıl, ana, temel 2- Soylu ve yiğit
          ESBOL: birl. Es/Bol Çok zeki, çok akıllı (Usu-bol)
          ESE: 1- Mutluluk, sağlık 2- Yel, esinti
          ESELİK: Selam, selamet
          ESEN: 1- Sağlık, selamet 2- Yel, yumuşak yel
          ESENLÜ: Esenli, sağlıklı
          ESER: Esinti, yel
          ESİ: Yel, esinti
          ESİM: Esinti
          ESİN: 1- Esinti, yel 2- soluk, sağlık, nefes 3- İlham
          ESİNTİ: Yel, hafif yel
          ESİRGEN: 1- Arkadaş, dost, yaren 2- korunan, yakınlık duyulan
          ESİRGENÇ: Nazlı, nazenin
          ESİRKİŞ: Merhamet, acıma duygusu
          ESKİN: Yel, yel alan
          ESLEK: 1- Yumuşak başlı, uysal 2- Selam, selamet
          ESNEK: Uzayan, genişleyen, esen
          ESRİGÜN: birl. Esri/Günfırtına
          ESRİK: Mecnun, kendinden geçmiş
          ESRİMİŞ: Kendinden geçmiş
          ESTELİK: Yadigar, hatıra
          ESTİ: Yel, esinti
          EŞİM: Çalışkan, becerikli
          EŞİNGEN: 1- Çalışkan 2- Eşit, müsavi
          EŞİTGEN: İşitken, işiten, dikkatli
          EŞKİN: 1- Hızlı, atik 2- Dayanıklı, metin 3- Rüzgarlı bölge, rüzgar alan bölge
          EŞLİK: Dost, yaren, refik
          ETGÜ: 1- İyi, iyilik 2- Etki, şiddet
          ETİGE: Öğretmen, mürebbiye
          ETİL: İtil- idil
          ETİNGÜ: Olağanüstü, fevkalade
          ETİZ: Yüksek, ulu
          EVCİL: Evine bağlı, evcimen
          EVCİM: 1- Evcimen, evcil 2- İşgüzar, hamarat
          EVCİMEN: Evine bağlı
          EVCİMİK: Ekonomist, muktesit
          EVDEŞ: Hanım, erkeğin eşi
          EVGİ: İvedi, acele
          EVGİN: 1- Aceleci, telaşlı 2- Evcil, evine bağlı
          EVİN: Cevher, öz, nüve
          EVİRGEN: 1- Tedbir, tedbirli 2- Dönüşüm, çevirim
          EVREN: 1- Kainat 2- Ejderha, canavar 3- Baht, talih
          EVRENSEL: Evreni kaplayan, evreni içine alan
          EYGİ: İyi, salih, temiz
          EYGİŞ: İyi kişi, iyi insan
          EYGÜ: İyi, iyice
          EYİN: Vücut
          EYİNÇ: Refah, mutluluk
          EYLEM: 1- İş, iş görme, çalışma 2- Etkileyici davranış 3- Durdurma, önünü kesme
          EYLETMEZ: Amansız, aman vermez
          EYLETÜR: İyilik sahibi, cömert
          EYLİK: İyilik, yardım, iane
          EYMEN : 1- Alçak gönüllü, mütevazı 2- Yardımsever, hayırşinas
          EYMÜR: (Eymir) İyilik sahibi, hayırşinas
          EYTEMİŞ: Güzel konuşan, tatlı dilli, hatip
          EYÜGE: İyi,iyice
          EZDİ: Ezen, ezici, baskıcı
          EZGİ: 1- İyi, iyilik, 2- Uyum, ahenk 3- Acı, üzüntü 4- Name, hoş sada
          EZGİN: Ezik, ezilmiş, acı çekmiş, mahzun
          EZİLGEN: Mazlum, zulüm görmüş
          EZİM: 1- Belirti, iz 2- Zorunluluk, mecburiyet
          EZİNÇ: 1- Belirti, iz 2- Ezginlik, mahzunluk
          Next&Nextstar
          EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

          Yorum yap

          • #6

            GALI : Kalın, Hediye, bağış, çehiz
            GALIN: Hediye, çehiz
            GAMAĞ : Bütünlük, bütün, tüm
            GARA: Kara
            GARACU: Sivil, resmi olmayan
            GARGILI: Kargılı, mızraklı
            GASPAK: Süslü, müzeyyen
            GAYIR: (Kayır) 1- Taraf, destek, kayırma 2- Lütuf, ihsan, hediye
            GAYURMUŞ: Kayırmış
            GAZAN: (Kazan) 1- Kazanma, kazanç, üstünlük 2- Kızgın, kızgınlı celallenmek
            GEÇE: Geçmiş, mazi, geçen
            GEÇEK: Geçit, köprü
            GEÇER: Geçeli, caiz
            GEÇGEL: Makbul, nafız
            GEÇGİL: Geçerli, makbul
            GEÇGİN: Geçmiş, kendinden geçmiş, feda etmiş
            GEÇİM: 1- Yaşam, dirlik 2- Anlaşma, uyuşma 3- rısk, yiyecek, nafaka
            GEÇİMLÜ: Munis, yumuşak huylu
            GEÇİMLÜK: Geçinmek için gerekli olan
            GEDEK: 1- Görev, vazife 2- Oyuk, kırılıp, yıkılarak açılan yol
            GEDİZ: Su birikintisi, gölet
            GEGEZ: Mümkün, uyumlu
            GEĞİN: Set, şiddetli
            GELBERİ: Ocaklardan,ateş çekmek için kullanılan ucu eğri demir çubuk
            GELDEÇ: Gelecek, ati, istikbal
            GELEK: (Gelik) halef, sonraki
            GELGEÇ: Geçici, kalıcı olmayan
            GELGEL: Çekim, cazibe
            GELDİ: Gelecek, istikbal
            GELİN: Gelen, dışarıdan içeriye gelen
            GELİNCİK: Kır çiçeği
            GELİK: Halef, sonraki
            GELİKLİ: Halef
            GENCE: (Gençek, genç) Taze, yavru, genişleyen, gelişen
            GENEŞ: Müşavere, meşveret
            GENGŞİ: Cengşi, mucize
            GENİŞ: Yaygın, enli, engin
            GENSU: birl. Gen/Su Deniz, büyük göl
            GER: 1- Söz verme, ant içme, bağlama, anlaşma, birleşme 2- Vahşi hayvan yavrusu
            3- Dev, devasa
            GERAY: birl. Ger/Ay Uygun, münasip, layık
            GERAYHAN: birl. Geray/Han
            Kırım hanlığının kurucusu ve ilk hanı. Daha sonra gelen hanlar bu adı, birer
            unvan olarak kullanmışlardır.
            GEREZ: Dilber
            GERGÖZ: 1- Zabit, zabıta 2- Geyik gözü
            GERİM: 1- Yön, cihet 2- Hicap, utangaçlık
            GEYİK: (Geyük) Yabani, vahşi, yabancıl
            GEZ: 1- Nişan, işaret 2- Giz, sır
            GEZGİN: Seyyah
            GEZGİNSU: birl. Gezgin/Su Irmak
            GEZLER: Nişancı, iyi atıcı
            GIYIN: Gamze, çukur
            GİCİK: Taze, hoş, sevimli
            GİDİK: Uç, kenar, sınır, limit
            GİRAY: Uygun, layık
            GİRGİN: Girişken, müteşebbis, cana yakın
            GİRİK: Girişken, müteşebbis
            GİRİŞKEN: Girgin
            GILAV: Teşvik, destek
            GILIG: (Kılık) Huy, yaradılış, tabiat
            GIRGIÇ: Çalışkan, aktif, faal
            GİRÇEK: 1- Gerçek, hakikat 2- Bağlı, sadakatli
            GİRTİNE: İman, inanç
            GİZ: Sır, Gizlilik
            GİZEM: Sır, esrar
            GİZLENÇ: Hazine, define
            GONÇA: Bahşiş, hediye
            GORAL: Kısmet, nasip
            GİCİK: Minyon, sevimli
            GÖCEK: Taze, hoş, güzel
            GÖÇELGE: Konup göçülen yer
            GÖÇER: Göçmen
            GÖÇMEN: Muhacır
            GÖÇÜNCÜ: (Göçküncü) Geçici, fani
            GÖĞEN: Gök rengi, maviye çalan, mavileşmiş
            GÖĞKUTLUĞ: birl. Gök/Kutlu
            GÖĞNÜK: 1- Yanmış, kavrulmuş 2- Mavi, maviye kaçan
            GÖK: 1- Tanrı, Tanrıdan..Tanrısal, kutsal 2- Mavi ,Gök rengi 3- Yer üstü, gökyüzü
            4- Ezel-ebet, başsızlık ve sonsuzluk 5- Güzellik, göz alıcılık, üstünlük
            GÖKBEN: 1- Tanrıdan gelen, gök parçası 2- Masmavi
            GÖKBÖRİ: birl. Gök/Böri Tanrısal kurt..(Bozkurt)
            GÖKBÖRİ: birl. Gök/Böri (..Bazı kaynaklarda “Bozkurt” olarak da geçer.)
            GÖKÇE: Güzel, zarif, çekici, gözalıcı
            GÖKÇEK: Gökçe, çekici, güzel
            GÖKÇEL: Mavimsi, maviye çalan
            GÖKÇELİ: Güzel, Yakışıklı
            GÖKÇEN: Gökçe, güzel, alımlı, dilber
            GÖKÇİL: 1- Gökten gelen, göksel 2- Mavi, maviye çalan
            GÖKÇİN: Mavi
            GÖKLEN: Ulu, mübarek
            GÖKMEN: Tanrısal, Tanrıdan gelen
            GÖKTÜRK: birl. Gök/Türk Tanrıdan kut almış. Kutsanmış Türk(Tanrısal Türk,
            Tanrı tarafından gökte yaratılıp, yeryüzüne yollanan Türk)
            GÖL: Göl, deniz mec. Ululuk, geniş gönüllülük
            GÖLEĞEZ: birl. Göl kenarında yetişen bir su çiçeği
            GÖLET: Küçük göl, gölcük, yapay göl
            GÖMEÇ: Kuyuda (Toprak fırında pişirilen ekmek)
            GÖMEK: Kömek, yardım, inayet
            GÖMÜÇ: Hazine, define, mücevher
            GÖNDEM: İtaatkar, muti, sadık
            GÖNDER: Mızrak, direk
            GÖNE: Onur, iftihar
            GÖNEN: 1- Feyz 2- Onur, iftihar 3- Bolluk, bereket
            GÖNENÇ: Açık, talih, mutluluk, iftihar
            GÖNÜL: 1- Can, ruh, duygu merkezi 2- Kalb, vücudun kan pompası
            GÖNÜLDAŞ: Gönül birlikteliği, aynı inanç, duygu ve düşünceleri paylaşıp
            savunan bireylerin her biri
            GÖRCEĞİZ: Ufuk çizgisi
            GÖRÇEK: Ufuk, ufuk çizgisi
            GÖRÇÜM: Geçici, fani
            GÖREGEN: Görgülü, görüp geçirmiş, deneyimli
            GÖREK: Görüntü, peyzaj, manzara
            GÖREZ: Meltem, hafif yel
            GÖRGÜ: Terbiye, muaşeret
            GÖRGÜÇ: Dürbün
            GÖRGÜLÜ: Terbiyeli
            GÖRGÜN: Görgülü, deneyimli
            GÖRK: İhtişam, olağanüstü güzellik ve çekicilik, ihtişam, debdebe
            GÖRKEM: İhtişam, debdebe, heybet, olağanüstülük
            GÖRKEN: Hürmetli, Hürmete layık
            GÖRKLÜCE: İhtişamlı, heybetli, yakışıklı, güzel
            GÖRKLÜĞ: Çok güzel, çekici, ihtişamlı
            GÖRÜMCÜK: Görülmesi, ilgilenilmesi gerekli olan
            GÖRÜK: Gözetleyici, casus
            GÖRÜN: Görüntü, Açıklık, netlik
            GÖRÜNDÜK: Aşikar, gizlisiz, saklısız
            GÖVEL: Gök rengini almış, göğe ermiş
            GÖVERİ: Yeşermiş, gururlu
            GÖVEZ: Mağrur, gururlu
            GÖY: Taze, genç
            GÖYMEN: Yanık, yanık tenli
            GÖYNÜK: Yanık, kavrulmuş
            GÖZ KAMAN: birl. Göz/Kaman Gözde, seçkin, göz kamaştırıcı
            GÖZAL: Göz alıcı, farklı, seçkin, el üstünde
            GÖZBAY: birl. Göz/Bay Sihirbaz
            GÖZBAYCI: Sihirbaz, illüzyonist
            GÖZDE: Beğenilen, göze girmiş, el üstünde tutulan, emsallerinden daha üstte bulunan
            GÖZE: (Gözek, Köze) Kaynak suyu, menbaa
            GÖZEBE: Tahmin, beklenti
            GÖZEGER: Çekici, cazibeli
            GÖZEGÜ: Gözde, çekici
            GÖZEĞEN: Ufuk, ufuk çizgisi
            GÖZEĞİR: birl. Göz/Eğir Çekici, cazip, göze hoş gelen
            GÖZEK: Göze
            GÖZEN: Cazibeli, çekici, göze hoş gelen
            GÖZERİ: Dürbün
            GÖZGEÇ: Ayna
            GÖZGÖR: Ayna
            GÖZGÜ: Ayna
            GUNA: Kına
            GONCUK: (Göncük) Kısa gün, kış günü
            GUR: (Gür,Kür) 1- Şiddet, kızgınlık, öfke 2- Ateş, ateşlilik
            GURSAÇTI: birl. Gur/Saçtı (Kızgın, celalli, hiddet ve öfke saçan)
            GUVA: Geyik
            GUYUK: Canavar, ejderha, vahşi ve yırtıcı hayvan
            GUYULDAR: Uyumlu, ahenkli, geçimli
            GUZ: 1- Güzel, çekici, yakışıklı 2- Oğuz
            GÜCENİR: Alıngan, mahçup
            GÜCENMİŞ: Alıngan
            GÜÇ: (Güçü, küç, küçlük) Enerji, kuvvet
            GÜÇEYÜ: Çok güçlü, yenilmez
            GÜÇLÜK: Güç, zorluk, meşakkat
            GÜDEK: Güdülenme, motivasyon
            GÜDER: Murat, emel, beklenti
            GÜDÜL: 1- Saç üzerinde pişirilmiş mısır ekmeği 2- Kısa, kalın 3- Gözü pek
            GÜDÜR: Hayal, kurgu
            GÜLEÇ: Güler yüzlü, mütebessim
            GÜLEGEN: Güler yüzlü, mütebessim
            GÜLEK: 1- Handan, mütebessim 2- Gölcük, küçük göl
            GÜLEN: Mutlu, mütebessim
            GÜLER: Mütebessim, güler yüzlü mec. Talihi açık
            GÜLESİN: Mutlu, sıkıntısız, tasasız olma dileği
            GÜLGÜN: Gülen, mütebessim
            GÜLSÜN: Mutlu, sıkıntısız olma dileği
            GÜLÜK: Gülen, mütebessim
            GÜLÜMSER: Mütebessim, sevimli
            GÜMÜL: Demet, buket, deste
            GÜMÜŞ: Gümüş madeni
            GÜN: Güneş, gündüz, afitap
            GÜNANA: birl. Gün/Ana
            Sogay Türklerinde eski dönem, güneş tanrıçası
            GÜNÇE: Güneşlik, şemsiye
            GÜNÇEK: Güneşlik
            GÜNÇÜ: 1- Güneşe benzeyen, güneş gibi 2- Güneşi seven
            GÜNDAŞ: Gün/Daş ..Aynı güneşi paylaşan, gün ortağı
            GÜNDEM: Ağır başlı, mülayim
            GÜNDEN: El üstünde tutulan, revaçta..
            GÜNDER: birl. Gün/Der (..Derlemekten..)
            GÜNDÖNDÜ: birl. Gün/Döndü bir çiçek türü
            GÜNDÜ: Gündüz, gün ortası
            GÜNDÜZ: Gün içi, gün ortası, güneşli gün
            GÜNEŞ: Güneş
            GÜNEY: (Küney) Güneşe bakan, güneş gören
            GÜNGEN: Takvim, vakit
            GÜNGÖR: birl. Gün/Gör “mec. Bahtı açık olsun, mutlu olsun”
            GÜNGÖRMÜŞ: birl. Gün/Görmüş “mec. Deneyimli, dolu yaşamış
            GÜNLÜK: Güneşlik, şemsiye
            GÜNTÜLÜ: birl. Gün/Tülü (Gündüz düşü)
            GÜNÜÇ: Nafaka, günlük
            GÜNYELİ: birl. Gün/Yeli ..doğudan gelen yel, doğu rüzgarı
            GÜR: (Kür) 1- Sağlam, sıkı 2- Sık, yoğun 3- Yiğit, korkusuz
            GÜRBOĞA: (Kürboğa) birl. Gür/Boğa
            Türkistan’ın Araplarca işgal edildiği dönemlerde, özellikle o sıralarda
            Genel vali olan, “ İbni-kuteybe” adlı çapulcuya karşı, kahramanca direnen ve her defasında
            Yeni direnişler örgütleyerek, Türkleri işgallere karşı uyanık ve diri tutmaya çalışan bir Türk beyi
            GÜRBÜZ: Sağlıklı, kuvvetli, dayanıklı
            GÜRE: Güç, enerji
            GÜRELİ: 1- Enerjik, çalışkan 2- Haz, doyum
            GÜRGEN: Bir ağaç türü
            GÜRÜZ: (Gürz) Topuz
            GÜVEN: İtimat
            GÜVENÇ: Güvence, garanti
            GÜYÜK: Canavar, vahşi hayvan
            GÜZ: Sonbahar
            GÜZEL: (Gözel) Yakşı, alımlı, çekici, göze hoş gelen
            GÜZEY: 1- Taze, körpe, yeni 2-Destek, fırsat 3- Sonbahar 4- Kuzey yönü
            GÜZİN: (Güzün) Güz vakti, güz vaktinde doğan
            GÜZLEK: Güz döneminde kalınan yer
            Next&Nextstar
            EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

            Yorum yap

            • #7

              NOT: Türkçe'de h harfi yoktur. Ancak zamanla "K" harfi ile başlıyan bazı kelimeler H harfi ile başlamıştır.

              HAN:1- Devlet başkanı 2- Kağana bağlı, özerk devlet başkanı 3- beylik başkanı, yönetici
              HANIM: 1- Han’ın dişisi 2- Soylu kadın 3- Han’ın evdeşi (Hatun) 4- Türk töresinde, kadınlara olan saygıyı ifade eden genel bir sıfat
              HANLI: Yurttaş, Bir Han’a bağlı kişi, Bağımsız bir devletin mensubu
              HATUN: (Katun) 1- Kağan’ın evdeşi, kraliçe 2- Saygı duyulan, görgülü hanım Türkçe’deki, kadın sözcüğü buradan gelir.
              HOMAR: (Humar) Yakışıklı, çekici, güzel, süslü, fiyakalı
              HUN: (Kul) Koyun, koyunlu
              HUŞ: Bir çam ağacı türü
              Next&Nextstar
              EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

              Yorum yap

              • #8

                IDAÇU: Muhafız, koruma
                IDUĞ: (Iduk) Kutsal, tanrısal
                IĞAÇ: 1- Ağaç, ağaçlıklı bölge 2- Fersah
                IĞAR: Kıymetli, ağır
                IĞDIR: 1- İyi, hoş, hoşluk 2- Yetkin, ehil
                IĞIRCIK: Fecir
                ILAÇIN: Laçin, şahin kuşu
                ILANKU: 1- Kıvrak, atletik 2- Ulu, Ululanmış, yüce
                ILDIR: 1- Ürküt, ürkütücü 2- Berk, sert
                ILDIRIM: Yıldırım, berk
                ILDUZ: Yıldız, necm
                ILGAR: 1- Gayret, cehd 2- Atın, dört nala gitmesi hali
                ILGAT: Kapalı, müphem, belirsiz
                ILGIM: Serap
                ILGIN: Hoş kokulu bir bitki
                ILGIT: Ilık, tatlı, sakince, yumuşakça
                ILICA: 1- Ilımlı, ılık, ılıkça 2- Yunak, hamam
                ILIK: Soğukla sıcak arası
                ILIMAN: 1- Ilık, ılık hava 2- Uyumlu, sakin, mutedil
                ILKI: 1- At yavrusu 2- At sürüsü
                ILKICI: At çobanı
                IMIRGI: Taze, körpe
                IMRAĞ: (Imrak, İmre, Emre) Aşık, şayeste, geçkin
                INAÇ: Yar, canan
                INAK: 1- Han ve Kağanlara yakın olan kişi “Hasbey” 2- Gamsız 3- Canan, yar
                IRAZ: (Irıs, uraz) 1- Baht, talih, mutluluk 2- Cesaret, gözü pek olma
                IRGA: Talihli, şans, şanslı
                IRIM: 1- Büyü, efsun 2- İçinden su akan toprak, arazi
                IRLAYU: Irlayan, yırlayan, akarak uzaklaşan, ırmak
                IRMAK: Akarsu
                ISIK: (Issıg-Issık) Isı, sıcaklık, hararet
                ISIYEL: birl. Isı/Yelmeltem
                ISRIK: Okşayıcı, sarıcı, ısıtıcı
                ISSIK: Isık, ısı
                ISSIZ: Soğuk, tenha, cansız, kimsesiz
                ISTIK: Sıcak, ılıman
                IŞBARA: 1- Çalışkan, hamarat 2- birl. Isı/Bora
                IŞIK: Aydınlık, nur
                IŞIL: Yarul, nur, ziya, ışık parıltısı
                IŞILTI: Işık parçası
                IŞIN: Güneş parıltısı, ışık parıltısı, yansısı
                IYIŞ: Armağan, hediye, ihsan
                İBAR: Parfüm, koku, misk
                İÇ: 1- Öz, görünmeyen yan, bir nesnenin öz yapısı 2- İçerde kalan kısım, iç kısım
                İÇBUYRUK: birl. İç/Buyruk
                Saraylardaki iç hizmetle görevli kişi
                İÇEN: (İçin) İçli, duygusal
                İÇER: İçeride, kapalı, mahfuz
                İÇERGE: (İçergu) İçten, samimi
                İÇGE: İçeri, içerde, dahili
                İÇGELİK: birl. İç/Gelik ..İçten gelen, doğal davranış, samimiyet
                İÇGER: İçe alan, içe bağlayan, tabi kılan
                İÇGİN: İçli, içten, samimi
                İÇİGEN: 1- İç geçiren, içli 2- Sabırsız, aceleci
                İÇİK: 1- İçli, duygulu 2- İçerde, dahilde, devlete tabi
                İÇİM: 1- Duygu, hassasiyet 2- Yudum, yudumluk
                İÇİNGİR: İçli, hassas
                İÇİT: İçilecek nitelikte, içimi güzel
                İÇKUR: Savaş meydanı
                İÇLEK: İçli, narin, hassas
                İÇLİ(K): Duygulu, hassas
                İÇTEN: Samimi,açık, dürüst
                İÇTENLÜK: Samimiyet
                İDE: (Ede, İdi) Ululuk, nüfuz, kudret
                İDEGE: Ulu, nüfuz sahibi, edici, yapıcı
                İDEGER: Eder, yapar
                İDEKLİ: Yapıcı, edici, güçlü
                İDER: 1- İzci, takipçi 2- Yapan, yapıcı, edici
                İDGÜ: 1- İyi, güzel 2- Tanrısal, mübarek
                İDİ: (İdik) 1- Tanrı, rab, sahip, efendi 2- Tanrısal, Tanrıdan gelen, mübarek, kutlu
                İDİKUT: birl. İdi/KutKut sahibi, Tanrıdan gelen, Tanrıya yakın, Tanrıya benzer, Tanrı tarafından görevlendirilmiş vb. anlamları içeren ve Uygur kağanlarının büyük çoğunluğunun kullandığı bir unvan
                İDUK: İdi, Tanrısal, mübarek
                İGAN: Yıkan, yıkıcı, deviren
                İGİT: 1- Yiğit 2- Bakıcı, eğitici
                İĞDİ: (İğdir) Yetkin, ehil, iyice
                İĞREK: Saf, temiz, duru, arı
                İĞSEN: Kayıtsız, ilgisiz
                İĞSİZ: Salim, selametli
                İKİNÇ: İkinci
                İKİZER: İkizlerden her biri, benzer
                İKŞİT: Yürekli, bagatur
                İL: 1- Doğuş, oluş, oluşum 2- Bitişme, bütünleşme, doku 3- Devlet 4- Yurt, yer, konak, memleket,diyar 5- Halk, ahali, insan topluluğu 6- Barış, sulh
                İLAÇAN: birl. İl/Açan ..İl almış, fatih, algan
                İLAÇİN: Laçin, şahin
                İLBAY: birl. İl/Bay .. Vali, bakan, beylerbeyi
                İLBEY: birl. İl/Bey
                Otmanlılar döneminde asker toplayıp, onların eğitim ve lojistiğini sağlayan kişilere
                verilen bir unvan
                İLBİ: Büyü, sihir
                İLBİLGE: birl. İl/Bilge ( Devlet yönetiminde bulunmuş ve devlet tecrübesi olan)
                İLBİLİG: 1- Devlet bilgisi ve deneyimi 2- Devlet arşivi
                İLBİLMİŞ: birl. İl/Bilmiş Yurtsever, yurduna bağlı
                İLÇİ: Devlete hizmet eden, devletin hizmetinde olan
                İLÇİN: Devlet görevlisi, devlete iş gören
                İLDAŞ: Yurttaş, hemşehri
                İLDEM: Pişman, nadim
                İLER: Oluşum, bitişim
                İLEY: Civar, etraf
                İLGEN: Kanıt, delil, ispat
                İLGERÜ: 1- İleri, ileride 2- Doğu, doğudan 3- Bolluk, refah
                İLGEZDİ: birl. İl/Gezdi, Gezgin, seyyah
                İLGEZER: birl. İl/Gezer, Gezgin
                İLGİ: Bağlantı, bitişim, alaka, özen
                İLGİK: Barışsever, barışçı
                İLGİNÇ: İlgi çeken, ilgi duyulan,enteresan, sıra dışı
                İLGİR: Barışçı, barışsever
                İLGÖRMÜŞ: birl. İl/Görmüş, Gezgin
                İLGÜ: Amaç, hedef
                İLGÜY: Nazlı, nazenin
                İLHAN: birl. İl/HanBölge Hanı, Kağanlığa bağlı özerk han
                İLİDİ: Yarar, fayda
                İLİG(ğ): 1- Ünlü, tanınmış, meşhur 2- İlk, birinci, başlangıç, ortaya çıkış
                İLİK: İlk, birinci, önce
                İLİNGİ: Devletine bağlı, devletinin hizmetçisi
                İLİŞ: Bitişik, yakın
                İLK: Başlangıç, doğuş, çıkış, öncelik
                İLKE: (Ülke) Kurucu, yapıştırıcı, oluşturucu..(Günümüz Türkçe’sinde,”prensip, düstur” anlamında)
                İLKİ: ilk, ilkin, birinci
                İLKİN: Birinci, öncelikli
                İLKUŞ: birl. İl/Kuş Kartal türü bir avcı kuş
                İLLİ: Bağımsız, özgür, devleti olan
                İLMEN: Devletç devletine sadık
                İLSİRET: birl. İl/Siret ..Düşmanın devletini yıkıp, esir eden, devletsiz bırakan
                İLTEMİŞ: birl. İl/Demiş ..Yurtsever
                İLTER: Yurt koruyucusu, yurduna sahip çıkan, yurtsever, yurdunu toparlayan
                İLTERİM: birl. İl/Terim
                İLTERİŞ: birl. İl/Teriş, Yurdunu ve budunu derleyip, toparlayan, bir aya getiren ve yücelten
                İLTÖRE: birl. İl/Töre, ..Devlet geleneği
                İLTUTMUŞ: birl. İl/Tutmuş, Algan, fatih
                İLUN: 1- Ulu,yüce 2- Soylu 3- Genç, cıvan
                İLYIĞDI: birl. İl/Yığdı, Algan, fatih
                İME: Em, çare, derman
                İMEÇE: Birliktelik, emek ortaklığı
                İMEN: 1- Emen, can, ruh 2- Kayın ağacı
                İMER: Hayırsever, iyilik sahibi
                İMGE: 1- İyi, yararlı 2- İz, belirti 3- Tasavvur, zihinsel sembol
                İMİŞÇİ TUNGATAR: birl. İmişçi/Tunga/Tar..Kaplanlarla dövüşen cesur kişi
                İMRAG (imrağ-İmrak): Aşık, derviş, dost
                İMRE (Emre-İmrağ): 1- Ağabey,ağa 2- Beylerbeyi 3- Aşık, derviş, dost
                İMREN: İmrenmektenimrenilen, iç geçirten
                İNAK: 1- Kardeş, kardeş çocuğu 2- Han ve beylerin en güvenilir adamı ve yardımcısı
                İNAL: 1- Soylu, Kağan yada Hanların ana tarafından akraba 2- Anası Kağan yada Han soyundan olup babası kara budundan, halktan olan kişi 3- Avrupa’daki, kont, baron vb. unvanların Türkçe’deki karşılığı 4- Emin ve güvenilir kişi
                İNALÇIK: Küçük İnal
                T1- Uygur kağanlığı dönemi bey ve komutanlarından 2- Haverezmler devleti bey ve
                İNAN: İman, inanç 2- Kural, akide 3- Emniyet, güvenlik
                İNANGU: İnanılan, güvenilen, mutemet
                İNANIR: İmanlı, inançlı
                İNCE: Hafif, yeğni, nazik
                İNCESEN: Huzur ve güvenlik, sükunet
                İNCİ: (Yinçi, yinçgü) 1- işve, naz,eda 2- Sessizlik, ıssızlık 3- İstiridye türü deniz
                kabuklusundan çıkan tane, takı
                İNÇGÜ: İnce, narin
                İNER: İnmekden mec. Alçak gönüllü, mütevazı
                İNERBAŞ: birl. İner/Baş mec. Alçak gönüllü
                İNİ: Kardeş, karındaş,kayın birader
                İNİSİ: Küçük erkek kardeşi
                İPAR: Parfüm, misk
                İPEK: (Yipek) İpek böceğinin ipeği (İpkökünden)
                İRÇİ: 1- Yırcı, halk ozanı 2- İr.ik, iricik 3- Yirçi, yerci, toprak sahibi
                İRÇİK: 1- İricik 2- Er, küçük er
                İREN: 1- Sert, katı2- Araç, vasıta 3- Ürek, yürek
                İRENÇİN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Güçlü, dayanıklı
                İRGE: 1- Yırlama, söyleme, okuma 2- Ergin, olgun
                İRGİN: (İrge) Uygurlar ve Karluklar dönemi memuriyet unvanlarından
                İRİK: Sert, katı, iri
                İRİM: Müjde, iyi haber
                İRİS: 1- Kurtuluş, hürriyet 2- Iras, ıraz
                Türk mitolojisindeki tanrıça adlarından “kötü ruhları kovup, tamuya gönderen tanrıça”
                İRKİL: 1- Ululuk, heybet, cesaret 2- Aksakal,kam, baksı
                İRKİN: Olgun, bilge, ulu
                İRKİT: Ürküt, ürkütücü, heybetli
                İRKLİ: 1- Güçlü, muktedir 2- Yüksek dereceli memur
                İRNEK: (Emek) Serçe parmak
                İRŞİ: Peri, peri kızı
                İRTEGÜN: birl. Erte/Gün Sabah
                İRTEM: 1- Erdem, fazilet 2- Marifet, hüner
                İRTİŞ: Hüner, hünerlilik
                İRTÜK: Değer, kıymet
                İSEN: 1- Esen, yel, rüzgar 2- Doğa, tabiat 3- Açık, net, sahih
                İSTEK: İsteyiş, arzu
                İSTEM: İrade, dileme erki
                İSTEMİ: İstem, irade, dileme ve buyurma erki
                İŞBARA: (iş, devinme, davranma) Bara /Var, varlık) birl. İş/Bara
                İŞÇEN: İşgüzar, hamarat
                İŞGÜN: (İçgün) Kızıl yapraklı bir yayla çiçeği
                İŞİM: (İçim) İçtenlik, samimiyet
                İŞİTGEN: İşitici, dinleyici,öğüt dinleyen
                İŞLEK: 1- İdmanlı, eğitimli 2- İşgüzar, çalışkan
                İTBARAK: birl. İt/Barak (Barık, baraka)
                Türk mitolojisinde adı geçen köpek
                İTGÜÇİ: İteleyen, itici, yapıcı, destekçi
                İTİK: Yetik, yetkin, uzman
                İTİMGEN: İteleyen, itici, destekçi
                İTMAÇ: Alet, edevat, takım
                İTMİŞ: (Etmiş) Yapıcı, uzman, uzmanlaşmış
                İVECEN: Aceleci, telaşlı
                İVGİN: (Evgin) Ateşli, sabırsız, telaşlı
                İYBA: Utangaç
                İYE: Güç, kudret, erklik, sahip olma
                İYEUZA: birl. İye/Uza, Güçlü, egemen ve uzman
                İYİ: İyi, yararlı ve uğurlu
                İYİK: 1- İyi, uğurlu 2- Heves
                İYİM: 1- Güzellik,hüsn-i niyet 2- Dost, canan, yaren
                İYİMSER: Olayları iyi gözle gören ve yorumlayan
                İYNEM: Dost, ahbap, yaren, canan
                İZ: Basma, ezme, sıkıştırma, kesmek, yarmakbildiren kökten; yarık, yara, kalıntı, belirti
                İZGİ: (İZGÜ) 1- İyi,kutlu 2- Akıllı, zeki 3- Adil, adaletli
                Next&Nextstar
                EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                Yorum yap

                • #9

                  KAAN: (Kagan) Kagan sözcüğünün Moğol ağzındaki söylenişi
                  KABA: Büyük, iri, şişkin
                  KABAK: 1- Kapalı, kabuklu 2- Kabarık
                  KABAL: Kapalı, zindan, mahpus
                  KABAMIŞ: Kapalı, güçlü, mahfuz
                  KABAN: 1- Kapan, kapıcı 2- Kabarık, asi, isyankar 3- Dik yokuş
                  KABAR: 1- Kabarık, asi, kabadayı 2- Kapan
                  KABARTU: Şişik, kabarık, kabarcık
                  KABIŞ: Kavuş, kavuşma, birleşme, toplanma
                  KACIR: Kaçır, kaçırıcı, korkutucu, ürkütücü
                  KAÇ: (Kaçı, kaş) Kaçan, koşan
                  KAÇAĞLI: Kaçaklı, kaçıcı, koşucu
                  KAÇAN: 1- koşan, kaçan 2- Vakit, saat, vade
                  KAÇGAR: (Koçgar,kaşgar) 1- Koç gibi, koç yiğit 2- koç başı
                  KAÇIR: Kaçıran, kaçırtıcı
                  KAÇIRA: (Kaçır) 1- Kaçıran, ürküten 2- Çalışkan, aktif
                  KAÇMAS: 1- Kaçmaz, ürkmez, korkmaz 2- Evcil, munis
                  KAÇUT: 1- Savaş, dövüş 2- Kısa mızrak, kargı
                  KADAGAN: Buyruk, ser, emir, komut
                  KADAK: (Katak,Katık) 1- Katı, sert 2- Mıh, çivi 3- Armağan, hediye
                  KADAŞ: Arkadaş, yaren, yakın
                  KADIR: (Katır) mec. Güçlü, dayanıklı, metin, inatçı
                  KADIRCA: Katır gibi
                  KAGI : (KAKI) Öfke, şiddet
                  KAĞAN: İmparator, hanların hanı
                  KAĞANLI(G) : İmparatorluk, imparatorluğa mensup olma
                  KAĞBA: Koruyucu, muhafız
                  KAKIĞAN: Öfkeli, gözü kara
                  KAKINÇ: 1- Kılıç ve kargı hamlesi 2- İhtar, ikaz 3- Hiddet, öfke
                  KAKIZ: Gözü pek, hiddetli
                  KAKŞA: Seri, aceleci, hızlı
                  KAKUMAKLU: Gazaplı,şiddetli
                  KAL: Ulu, saygıdeğer, hatırı sayılır
                  KALABA: 1- Ulu, saygıdeğer 2- Sayıca çok, kalabalık, bolluk
                  KALAKLI: Ulu, yüksekte
                  KALANÇA: Bakiye, arta kalan, artık
                  KALÇAV: Şakacı, nüktedan
                  KALDUN: Kalan, artan, bakiye
                  KALGAN: (Kalkan) Ok, kargı, kılıç gibi savaş aletlerine karşı koruma sağlayan siperlik
                  KALGAY: Veliaht, şehzade
                  KALIN: 1- Sert, dayanıklı 2- Mal, servet, varlık 3- Çeyiz 4- Yararlılık, fayda
                  KALINGU: (Kalın) Kalıng, güçlü, dayanıklı
                  KALISIZ: Şüphesiz, kararlı
                  KALMUK: Güç gösterisi, güçlülük, kabadayılık
                  KAM: Şamanist gelenekte, ulu kişi (Hekimlik, filozofluk, büyücülük, duacılık dahil olmak üzere, oba ya da oymakların, her türlü sorunuyla ilgilenen kişi)
                  KAMALAG: Sedir ağacı
                  KAMAN: 1- Kuman, kumanlı 2- Gözü kara, cesur, aman vermeyen
                  KAMAŞIG: Melez, karışmış
                  KAMAZ: Sarsıcı, sallayıcı,ürkütücü
                  KAMÇI: Kırbaç
                  KAMDU: Para yerine geçen eşya, emanet
                  KAMŞAT: Şaşırtıcı, ürkütücü
                  KAMU(Ğ): 1- Bütün, tam, hep 2- Halk, ahali 3- Destek, dayanışma
                  KAN: 1- Soy, sop, kaynak, can, canlılık, soyluluk 2- Damarlardaki sıvı 3- Kağan, han
                  KANAT: 1- Tüy, telek 2- Taraf, yön, cenah
                  KANCI: 1- Kan güden soylu 2- Kanıcı, kanmış, inanıcı
                  KANDI: İnançlı, kanık
                  KANDUK: (Kanduk) Kandı, kanık
                  KANDUKYURT: birl. Kanduk/Yurt Gurbet
                  KANG: (Kang, kan) Kan, soy, ata
                  KANGSIK: 1- Kardeş gibi..kardeş yakınlığında 2- Üvey kardeş
                  KAYNAK: (Kanak) mec. Soylu
                  KANIĞ: 1- Kanmış, kanık 2- Sevinç, neşe
                  KANIK: 1- Kanma, inanma, kabul, ermek 2- Sevinç, neşe
                  KANIŞ: Kandırış, cilve, işve
                  KANITGAN: Şevk veren, kan kaynatan
                  KANK: 1- Kan, soy 2- Ata, baba
                  KANKLI: Soylu, soyu sopu belli, kanlı
                  KANLI: Soylu
                  KANTIK: 1- Kandırıcı, işveli 2- Uzakta, gurbette olan
                  KANYUMAZ: birl. Kan/Yumaz (Yumak, yıkamakdan)
                  KAPALAN: Kaplan
                  KAPAR: 1- Akıl, can, ruh 2- Kalkan, zırh 3- Kapan, tuzak
                  KAPGAN: 1- Kanlı, soylu 2- Kalkan, zırh 3- Algan, fatih 4- Kaplan 5- Kapan, tuzak
                  KAPGIŞAY: Saf, sade, halis
                  KAPKIR: Hassas, imtizaçlı
                  KAPLAN: Kapan, kedigillerden bir yırtıcı hayvan
                  KAPURTU: Kabartı, kabarık, kabadayı
                  KAR: Kar tanesi
                  KARA: Siyah renk, ak’ın karşıtı AncakBu sözcükte de Türkçe ad ve sıfatlar arasında özel bir yere sahiptir. Çünkü birçok mecaz anlamı içinde barındırması ilgi çekicidir. Birçok birleşik adın, başında ya da sonunda kullanılabildiğinden, çeşitli anlam değişiklikleri de ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden, içerdiği tüm anlamları açıklamakta yarar vardır. Bu durum,ayrıca Türklerin, sosyal yaşamlarında, renklere ne derece önem verip, ne derece zengin anlamlarla bezediğinin de önemli ipuçlarını verecektir. Örneğin: Ak:Temizlik, güzellik, soyluluk, merkez. Gök(mavi): Kutsallık, özgürlük, Kızıl(kırmızı): Dikkat, özen,tedbir, değişiklik, devrim, şiddet. Yeşil: Doğum, tazelik, huzur, sükun anlamlarını içinde barındırmaktadır. Renklerle yönler de anlatılabilir. Ak: güney, Kızıl: Doğu, Sarı: Batı, Kara: Kuzey yönlerini anlatır. Kara’nın öteki anlamlarına gelince:
                  1- Güç, şiddet
                  2- Olağanüstülük, harikuladelik
                  3- Ululuk, büyüklük, ulaşılmazlık
                  4- Cesaret, atılganlık, yiğitlik
                  5- Yas, keder, üzüntü, ölüm
                  6- Fakirlik, sıradanlık, (soylu olmamak)
                  7- Kötülük, bela, uğursuzluk
                  8- Esmer ten, yanık ten
                  9- Aşırı soğuk, kış
                  KARAALMAZ: birl. Kara/Almaz..Namuslu
                  KARABAŞ: birl. Kara/Baş 1- Evlatlık 2- Kul, köle
                  KARABATAK: birl. Kara/BatakBir deniz kuşu
                  KARACA: 1- Karaya çalan, esmer 2- Gözü kara, cesur, şiddetli 3- Bir ceylan türü
                  4- Halktan soylu olmayan
                  KARACIK: 1- Esmer, kar tenli 2- Gözbebeği
                  KARAÇIL: Kumral, karaya çalan
                  KARAGA: Karga, kuzgun
                  KARAĞLI: 1- Yaslı, matemli 2- Bakışları etkileyici
                  KARAHAN: birl. Kara/Han
                  1- Türk mitolojisinde “Tanrılar Tanrısı” 2-Devletlerinde, soylu
                  olmayıp, kara budundan (halktan) biri olarak devlet kuran kişilerin takındığı unvanlardan
                  KARAK: 1- Kara/Ak 2- Gözbebeği 3- Bakış, nazar
                  KARAKÇI: 1- Gözlemci, bakıcı 2- Karakeçi
                  KARAKIRK: birl. Kara/Kırk (..Kırk sayısı da, üç ve dokuz gibi, Türklerin uğurlu sayılarındandır.)
                  KARAKITAY: birl. Kara/Kıtay (Çinliye benzeyen, Çinlilerle kanı karışıp, melez olmuş)
                  KARAKOL: birl. 1- Kara el 2- Gözetleme yeri, gözetim alanı
                  KARAKUŞ: birl. Kara/Kuş (Mizan Yıldızı)
                  KARAKÜNE: Kara gün
                  KARAL: Vade, müddet
                  KARAMIŞ: Bakmış, görmüş, açık göz
                  KARAMAN: 1- Kara tenli 2- Yiğit, gözü kara
                  KARANÇI: Bakıcı, gözlemci
                  KARAOTAĞ: birl. Kara/Otağ
                  Eski dönem, toy ve şölenlerde, çocuğu olmayan beylerin oturduğu kısım, tribün (oğlu olanlar,Ak otağa, kızı olanlar kızıl otağa, konuk edilirlerdi.)
                  KARAOZAN: birl. Kara/ozan (halk ozanı)
                  KARASAGU: ağıt, mersiye
                  KARASÜYÜK: birl. Kara/Süyük (kemik) (avam, halktan)
                  KARAŞAMAN: birl. Kara/Şaman
                  TŞamanist gelenekte, kötü ruhlarla uğraşan şamanlar
                  KARAŞIN: Esmer, karaya çalan
                  KARAUL: Bakış, gözlem yeri (Karakol sözcüğü buradan gelir)
                  KARAÜREK: birl. Kara/Yürek Cesur, korkusuz
                  KARAV: Bakış, nazar, bakan
                  KARAVUL: (Karaul) 1- Gözcü, keşif kolu 2- Muhafız
                  KARAY: yardımcı, yararlı, yardımsever
                  KARAYIŞ: bakış, bakan
                  KARAYİR: birl. Kara/Yer (kara toprak)
                  KARÇAK: 1- Pençe 2- Büst, yarım heykel
                  KARÇIGA: Bir şahin türü
                  KARDAŞ: Kardeş, kardeş yakınlığı
                  KARGI: Mızrak
                  KARGIN: Meşbu
                  KARGUY: 1- Bir atmaca türü 2- Gözetleme kulesi, dağ başlarına yapılan yüksek yapı
                  KARIK: Karışık, melez
                  KARIKSIZ: Saf, temiz, karışık olmayan
                  KARIMIŞ: karışık, karışmış
                  KARINÇIK: Bakış, nazar, göz kaçamağı
                  KARINDAŞ: 1- Kardeş, kardeşlik 2- Kız kardeş, bacı (Kazak ve Kırgızlarda)
                  KARLIGAN: karlar eriyince açan bir dağ çiçeği
                  KARLIK: Karlı arazi, karlı dağ
                  KARLU: Karlı, kar almış
                  KARLUGAÇ: Kar çiçeği
                  KARMAS: Karıştırmaz (Soyunu, neslini)
                  KARŞI: Karşıt, zıt
                  KARŞIT: Karşı
                  Türk mitolojisinde, Ülgen’in yedi oğlundan biri ve Temizlik Tanrısı
                  KARTAL: İri kanatlı avcı kuş (Karatal)
                  KARUÇ: 1- Karış, karışık 2- Kara uç
                  KARYAĞDI: birl. Kar/Yağdı (Doğumu, kar yağdığı sırada olan)
                  KASAR: 1- Keser 2- kasıntı, afili 3- Fırtına
                  KASMIŞ: Afili, fiyakalı, kasıntı
                  KAŞ: Kaş, korkusuzluk, cesaret
                  KAŞGAR: Cesur, üstün vasıflı
                  KAŞKA: 1- Yiğitlik, mertlik 2- Üstün vasıflılık 3- Dayanıklılık, metanet
                  KAŞUK: Dayanıklı, metin
                  KATAK: Katı, sert
                  KATAN: 1- Sert, katı 2- Saplayan, (Kargı, ok) 3- Ekleyen, artıran
                  KATGI (katkı): 1- Katı, sert, haşin 2- Yarar, yararlılık 3- Neşe, şenlik
                  KATGIÇ: Katı, sert, dayanıklı, haşin
                  KATI: sert, dayanıklı, haşin, güvenli, adamakıllı, etraf
                  KATLICAK: Katıca,sertçe,şiddetli
                  KATIGU: Çalışkan, gayretli, azimli
                  KATIĞDI: Çok katı, şiddetli, kuvvetli
                  KATIK: 1- Katı, sert, güçlük, şiddet 2- Katılan, katılım 3- Ekmek, yemek
                  KATILGAN: Dayanıklı, metin, sert
                  KATILIK: Güçlük, sertlik, dayanıklılık, haşinlik
                  KATIRAK: Katıca, haşince
                  KATIYEL: birl. Katı/Yel (Kuru rüzgar)
                  KATIZ: 1- Ağaç kabuğu 2- Tarçın
                  KATLAV: Zırh, siper
                  KATLIG: Katılık, sertlik
                  KATMIŞ: 1- Saplamış 2- Katılaşmış 3- Eklemiş
                  KATUN: (Hatun) İmparatoriçe, Kağan eşlerine verilen bir unvan. (Kadın sözcüğü buradan gelir)
                  KAVAN: Kovucu, defedici
                  KAVÇIN: Konuk, kısa süreli misafir
                  KAVŞIT: 1- Kavuşma, vuslat, kavuşulan yer
                  KAVURT: 1- Kurt 2- Haşmet, ihtişam 3- Dayanıklılık, kalıcılık
                  KAVUŞ: 1- Menzil, kavuşulacak yer 2- Buluşma, buluşma yeri
                  KAY: 1- Tipi, kar fırtınası 2- Masal, hikaye
                  KAYA: Taş bloğu mec. 1- Sertlik, sağlamlık, yıkılmazlık, dayanıklılık 2- İhsan, inayet
                  KAYAK: Kayık, sandal
                  KAYALAK: 1- Kayık, sandal 2- kaya, kayalık
                  KAYAN: 1- Çığ, çığ kümesi 2- Sel, sel suyu
                  KAYAR: 1- Sel, sel suyu 2- Gurur, onur
                  KAYAŞ: Hısım, akraba, kavim kardeş
                  KAYÇI: Masalcı, destancı
                  KAYDU: 1- Katı, sert, şiddetli 2- Kaygı, hüzün 3- Sel, sel suyu
                  KAYGAÇ: Kayık, sandal
                  KAYGAŞ: Mucize, olağanüstülük
                  KAYGIN: 1- Üzgün, kaygılı 2- İsyankar, isyan halinde
                  KAYGU: Kaygı, endişe, titizlik
                  KAYGULU: Kaygılı, mahzun
                  KAYGUN: Mahzun, üzgün, müteessir
                  KAYGUSUZ: Vurdumduymaz, gailesiz, umursamaz
                  KAYI: 1- Sel 2- Kar fırtınası 3- Muhkem, iyi korunan
                  KAYIR: 1- Kayırma, hamilik, destek 2- Heybet, gösteriş 3- Azim, kararlılık
                  KAYIRGAŞ: 1- Deste, demet 2- Kayırıcı, koruyucu
                  KAYIRMIŞ: Kayıran, kayırıcı, destekçi
                  KAYIRŞI: 1- İçli, merhametli 2- Karşı, muhalif, hizip
                  KAYITGAN: Dik başlı, boyun eğmeyen
                  KAYITMAS: Adil, adaletli
                  KAYMAS: Adaletli, düzenli
                  KAYNAK: Pınar, göze
                  KAYNAR: 1- Pınar, göze 2- Ateşli, kızgın
                  KAYNARCA: 1- Kaynak, pınar, menbaa 2- Ilıca, banyo
                  KAYRA: Yardım, inayet
                  KAYRAL: Yardım, destek
                  KAYRALDIĞ: 1- Destekli, torpilli 2- Eli açık, cömert
                  KAYRIM: Arka, destek, inayet
                  KAYRU: Geri, arka, destek
                  KAYTAG: Aldatıcı, adaletsiz, hilebaz
                  KAYTBAY: Adil, adaletli, hakkaniyetli
                  KAYTMAZ: Adil
                  KAYTUN: Yardımsever
                  KAYURTAR: Kurtarıcı, yardımsever
                  KAZAK: 1- merkezden uzak kalan 2- Otoriteye bağlı olmayan,başına buyruk 3- Gezgin
                  KAZAN: 1- Kazanç, kazanım, birikim, artı değer, bolluk 2- Kızan, kızgın
                  KAZANCUK: 1- Kazanç, kar, getiri 2- Yemek kazanı, tencere
                  KAZANÇ: Gelir, kar, artı değer, getiri
                  KAZGAN: Kazan, kazanç
                  KAZILIK: 1- Kazık 2- Kazma aleti 3- Kızgın, celalli
                  KAZIRGAN: Şamanist gelenekte, kötü ruhların, doğruluğa gelmesi için,geçici bir süre için kaldığı ateş çukuru. Bir nevi cehennem
                  KAZU: Nimet, kazanç
                  KAZUK: (Kozu, Kazık) 1- Kazma 2- Kazık, sırık
                  KEBEK: Kabuk, ağaç kabuğu
                  KEBENÇ: İtimat, güven, hoşnutluk
                  KEBENÇÜ: Hoşnut, bahtiyar
                  KEÇİG: 1- Geçit, köprü 2- Mutlu, sevinçli
                  KEÇİKLİĞ: Mutlu, sevinçli
                  KEÇİR: Bağışlayıcı, affedici
                  KEÇÜRGEN: Bağışlayıcı, affedici
                  KEDİMLİG: 1- Zırh, demir ağ 2- Giyimlik, giysi
                  KEKMEN: Olgun, ergin, ermiş
                  KELEŞ: Alımlı, yakışıklı, cıvan
                  KELEZTİ: Hayal, serap
                  KELGİN: Gelgin, suyu kabaran ırmak
                  KELİŞTÜ: Olgunluk, gelişim, suhulet
                  KELTEÇİ: Gelici, gelecek olan, halef
                  KEMEÇ: Asker, askeri görevli
                  KENÇEK: (Gençık, Genç)
                  KENÇLİYÜ: Oğuz beylerinin, özellikle güz kurultayların dan sonraki toy ve şölenlerde, kendi mallarını yağmalatıp, halka dağıtılması için kurdukları büyük sofra. Yağma sofrası
                  KENDÜZ: Nefs, can, ruh
                  KENEŞ: İstişare, müşavere
                  LENGEŞ: Keneş
                  KENGEŞLÜ: Danışık, anlaşık, dayanışmalı
                  KENDİL: Gönül, gönüllü, temiz yürekli
                  KENİ: (Kuni) Adaletli, adil, dengeli
                  KEPKE: Örnek, numune
                  KEPTİK: 1- Latif, şakacı 2- Eşit, müsavi
                  KERAMUN: Karaman, esmer tenli
                  KERAYET: Sahil, kıyı, plaj
                  KEREGÜ: Ev, çadır, barınak
                  KEREKLİ: Gerekli, elzem, ihtiyaç
                  KEREKTÜ: İhtiyaç, lüzum, zaruret
                  KEREKÜLÜG: Çadırlı, göçebe
                  KERELTİ: Tanıklık, şehadet
                  KEREN: Ulu, kebir, kadir
                  KEREŞ: Kiriş, yay kirişi
                  KERİ: 1- Eski, kadim, geride kalan 2- Germekten, gerilmiş, gergin
                  KERİNÇSİZ: Eşsiz,emsalsiz
                  KERKİ: Balta, nacak
                  KERKİT: Nacak
                  KERTÜK: (Kertik) 1- Ağaca bıçakla çizilen çizgi 2- yapay, suni
                  KESEN: 1- keskin, kesici 2- Bölüm, ara
                  KESİ: Keskin, kesen, kesici, sert
                  KESİK: Kesi, keskin
                  KESKİN: 1- Sert mizaçlı, asabi 2- Uç, ekstrem 3- Kesici
                  KEŞİKÇE: 1- Muhafız, koruyucu 2- Defa, sıra, adet
                  KEŞİKÇİ: 1- Israrlı 2- Nöbetçi
                  KET: 1- Darbe 2- Yılmaz, azimli, kararlı
                  KETÇİK: Darbecik
                  KETE: Ulu, büyük
                  KEYİK: Baht, mutluluk
                  KEZEGEN: Gezgin, çapkın
                  KEZGEN: Gezgin, çapkın
                  KEZGİÇ: Gezgin
                  KEZİK: Cesaret, atılganlık, cüret
                  KEZİR: (Kizir, keser) Cesur, cüretkar
                  KIBI: Keşif, buluş
                  KICIR: Öç duygusu, intikam
                  KICURGAN: Gösterişli, mağrur
                  KIDIK: Gedik, güdük
                  KIĞILCIM: Kıvılcım, şerare
                  KIĞITDUK: Davet, ikram
                  KILAĞI: Kılıç ve bıçakların bilendikten sonra ağız kısmında meydana gelen çizgi
                  KILAĞUZ: Kılavuz, rehber
                  KILAVUN: Düğün hediyesi
                  KILDI: 1- Yaratıcı, yapıcı 2- Etken, amil
                  KILGI: 1- İstem, irade 2- Yaratılmış, kılınmış
                  KILICI:Yaratıcı, yapıcı, halik, kadim
                  KILIÇ: (Kıl-Uç) Silah
                  KILIG: 1- yaradılış, huy, karakter 2- Beceri, iş, yapıcılık
                  KILIGLI: 1- İyi huylu, ahlaklı, görgülü 2- Becerikli, çalışkan, işgüzar
                  KILIN: 1- Huy, yaradılış 2- Naz, işve
                  KILINÇ:Kılınış, huy, karakter
                  KILIVAN: Hediye, bahşiş, ödül
                  KILUÇ: Kılıç
                  KIMAÇA: Engel, mania
                  KIMAR: Komar, homar, yakışıklı, cezb edici
                  KIMIRTU: Kıpırdanış, devinim, jest
                  KIMIZ: Ekşi, mayhoş anlamına gelen ve kısrak sütünden yapılan bir içki
                  KIMNA: Sürekli, daima, her zaman
                  KIN: 1- Silah muhafazası 2- Gayret, çalışma 3- Suç, cürüm, ayıp
                  KINAGU: 1- Ceza, cezalandırma 2- Çalışma, aktivite
                  KINAY: Aktif, çalışkan
                  KINCAL: İnce, narin, zayıf
                  KINÇAK: Bıçak kılıfı
                  KINGAL: İnce, narin
                  KINGIR: Metin, dayanıklı, sebatkar
                  KINIK: 1- Gayret, gayretli, çalışkan 2- Muhterem, şerefli, hakim
                  KIP: Baht, talih
                  KIPÇAK: 1- Merkezde kaçmış, uzaklaşmış ve bir otoriteye bağlı bulunmayan 2- Çayırlık, geniş toprak,sahipsiz boş ve geniş arazi 3- Ağaç kovuğu 4- Bahtı açık, talihli
                  KIR: 1- Kırmakdan Kırış, kesiş, kırma, yarma eylemleri 2- Ak’a yakın kirli beyaz renk 3- mec. Olgunluk, tecrübe
                  KIRAÇ: 1- Kırlaşmış, kıra çalan, kır gibi 2- Kırıcı, kırık, yarık 3- Verimsiz toprak, yaşlı toprak
                  KIRAN: 1- Bozgun yapan, düşmanı yok eden 2- Dağ yamacı 3- Yön, kenar, kıyı
                  KIRAY: 1- Genç, delikanlı 2- Kıran, kan dökücü, vurguncu
                  KIRCA: Kıra çalan, ,kırlaşmış mec. Olgun, bilge
                  KIRCI: 1- Kırıcı, sert mizaçlı 2- Kenar, uç, sahil
                  KIRGI: 1- Kırım 2- Bir atmaca türü
                  KIRGIL: Kırık, üzgün, kırgın
                  KIRGIN: 1- Gönül kırgınlığı 2- Bozgun
                  KIRGIZ: 1- Kırgıncı, bozguncu, geçimsiz 2- Kırk/Uz 3- Numune, örnek
                  KIRICI: 1- Kıran, bölen, yaran mec. Sert mizaçlı, gönül kırıcı 2- Kenar, sahil
                  KIRIK: Kırılmış, bölünmüş
                  KIRIM: 1- Kırış, bozgun, katliam 2- Kırgınlık, küskünlük 3- Uç nokta, kenar
                  KIRIY: Sahil, kenar
                  KIRKIN: Bahşiş, hediye
                  KIRKLI: Eski, Şamanist gelenekten, bazı değişiklikler yada dinsel motiflerin de eklenmesiyle,
                  bugünlere kadar gelen bir inanca göre; gerçek anlamı “kırk ünlü ata ruhunun koruması altındaki kişi”
                  KIRMAN: Kırma yeri, Kırman, harman
                  KISIG: 1- Hapis, dar yer 2- Kısıtlı, bağımlı
                  KISIGLU: Hapis, mahpus, kıstırılmış
                  KISRIK: Utangaç, mahçup
                  KISTAVUL: Acele, aceleci, telaşlı
                  KIŞIL: Kışlık, kış için ayrılmış
                  KIŞLAK: Kışın kalınan yer, ez, kışlık ev
                  KITAY: 1- Çinliye benzeyen , Çinliye karışmış 2- Kutay
                  KIVANÇ: Gurur, kıvanma, sevinme, öğünme, mutlu olma, kendine güvenerek ve öğünerek
                  sevinme hali
                  KIVAM: Olgunluk,yeterlilik
                  KIVANDUK: Kıvançlı, mutlu
                  KIVIK: Ara, fasıla
                  KIVILCIM: Ateş parçası, şerare
                  KIVLIK: Kıvanç ve mutluluk nedeni
                  KIVRAK: 1- Kıvançlı 2- Hareketli, dayanıklı
                  KIVRIM: Hare, iltiva
                  KIYAK: 1- gaddar, acımasız 2- Kayak, kaydıraç 3- Çekicilik, cazibe
                  KIYAL: İmge
                  KIYAN: 1- Dağdan hızla akan sel suyu 2- Gaddar, acımasız, kıyıcı
                  KIYAT: Çekici, cazibeli
                  KIYGA: Zeki, çok akıllı
                  KIYGI: Zeka, deha
                  KIYIK: 1- Zeka, dahi 2- Çekici 3- Kaçak, kapçak
                  KIYIKSIZ: Kaçmaz, sözünden dönmez, düz
                  KIYIN: 1- Akit, sözleşme, anlaşma 2- Güç, kudret, otorite
                  KIYIŞKAN: 1- Sözünün eri, sözünde duran 2- Cesur, gözü pek
                  KIYMAÇ: Gamze
                  KIYNAK: 1- Ünlü, meşhur 2- pençe, kartal pençesi
                  KIYUK: 1- Mutluluk 2- Geyik
                  KIZARIK: 1- Kızıl, kızıllaşmış 2- kızgın
                  KIZGAN: Kızgın, kızışmış
                  KIZGIN: Kızıllaşmış, asabi
                  KIZI: Şiddet, asabiyet, kızama, kızgınlık
                  KIZIK: 1- Kızgın, asabi 2- Kısık, hapis
                  KIZIL: 1- Kırmızı, al 2- Altın 3- Kızmış, kızarmış, kızgın
                  KIZILALMA: birl. Kızıl/Elma
                  Olgun, kızarık elma anlamı, bir sembol ve imgedir. Ülkü’yü motivasyonu içerir. Bazen,
                  fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin, “Birleşik Türk devletleri”nin imgesi
                  KIZILGU: Kızarmış, kızgın
                  T Kırgızların, Mürdi oymağı, dip dedelerinden.
                  KIZILHAN: birl. Kızıl/Han
                  Şamanist gelenekte Tanrı sıfatlarından
                  KIZILOTAĞ: birl. Kızıl/Otağ
                  Kağan ya da Han’ların verdikleri, toy ve şölenlerde, kız çocuk sahiplerinin oturduğu, şeref tribünü
                  KIZIMTAY: birl. Kızım/Tay (Kızmaktan kızgınlık) Tay
                  KIZIRAK: (kızarık, kızrak) Nadir, ender rastlanan
                  KİÇİ: 1- Kişi, adam, insan 2- Küçük, minyon 3- Geçmiş, geçik, eski 4- Keçi
                  KİÇİCİK: 1- Kişicik, insancık 2- Küçük, minyon
                  KİÇİK: 1- Küçük, minyon, Geçik, geçmiş
                  KİÇİN: Zincir
                  KİÇKİ: 1- Eski, kadim 2- Kişi, insan
                  KİÇKİNE: (Giçgine) Geçkin, geçmiş kadim
                  KİDGÜ: Giyim, giysi, elbise
                  KİLÜKEN: Gülen, güleç, güleryüzlü, mütebessim
                  KİNDİK: Orta, odak, merkez
                  KİNEŞ: Şura, meşveret, kongre
                  KİRİŞ: Sinirden ve bağırsaktan yapılan sicim. Ok yayı olarak da kullanılır.
                  KİRTİ: Doğruluk, gerçekçilik
                  KİŞİLİK: Karakter, şahsiyet, insan olma özelliği
                  KİŞKEN: (Kiçgen) 1- Küçük, minyon 2- Geçen, geçmiş
                  KİÇKENTAY: birl. Kiçken/Tay minyon, minik
                  KİYE: Kut, talih, ululuk
                  KİYELİ: Mübarek, saygıdeğer, ulu
                  KİZEK: 1- Kesik 2- Nöbet 3- Seyran, gezinti
                  KİZİR: 1- Keser, kesici 2- Gever, gezgin 3- Atılgan, cesur
                  KOBRAT: (Kubrat) Derlemek, toparlamak, örgütlemek
                  KOBU: (Kovu) Buket, demet
                  KOBURCUK: Kabarcık, kabarık, kabadayı
                  KOCA: 1- Ulu, saygıdeğer, hürmete layık 2- Bilgili, tecrübeli, görüp geçirmiş 3- Gösterişli, azametli 4- Mert, düz, koç gibi
                  KOCABAŞ: birl. Koca/Baş Koruyucu, muhafız
                  KOCAMAN: 1- Akıllı, bilge 2- İriyarı, cüsseli, heybetli
                  KOÇ: Erkek koyun mec. Düz, mert, yüz yüze dövüşen, hilesiz, yiğit, dayanıklı, yılmaz
                  KOÇA: 1- Koç gibi..2- Kibar, centilmen
                  KOÇAK: Koç gibi, cesur yürekli
                  KOÇAN: 1- Centilmen, kibar 2- Koşan, koşucu
                  KOÇAŞ: Rehber, yol gösteren, önde giden
                  KOÇGAR: (Kaçgar,kaşgar) 1- Koç başı 2- Koç gibi, koç yiğit
                  KOÇİ: Koç gibi, koç yürekli
                  KOÇLUĞ Koçluk) Koç olacak kuzu
                  KOÇO: Kibar, mert
                  KOÇU: 1- Koç gibi 2- Kibar, centilmen
                  KOÇUM: 1- Yiğit, mert 2- Koşum, koşma
                  KOÇUN: Düz, hilesiz, temiz yürekli
                  KOÇUGAR: Mert, yiğit, özü sözü bir
                  KODAR: Mağrur
                  KODAZ: Mağrur
                  KOKLUĞ: Koku, parfüm
                  KOKULUG: Koku, Parfüm
                  KOKUM: Parfüm
                  KOKUŞ: Dalları, ok yapımına elverişli bir ağaç türü
                  KOLAN: 1- Hediye, bahşiş 2- Kollayan, koruyan 3- At, eşek,katır gibi hayvanların, eyerini
                  bağlamaya yarayan kemer
                  KOLBAG: Kadınların, aksesuar olarak bileklerine taktıkları, boncuklu halka
                  KOLBAŞ: Askeri birlik başı, komutan, askeri koruyup kollayan kişi
                  KOLBAY: Askeri danışman
                  KOLCUK: Kolcu, muhafız, koruyucu
                  KOLÇAK: Kolcu, koruyucu, kollayıcı
                  KOLÇU: Muhafız, bekçi
                  KOLDAGÜÇ: Hami, koruyucu, şefkatli, merhametli, yardımsever
                  KOLDAŞ: 1- Silah arkadaşı 2- Arkadaş, birbirini kollayan
                  KOLGAK: İstek, heves, talep
                  KOLGAY: Veliaht, şehzade (Kırım ve Kazan hanlıkları döneminde kullanılan bir aksesuar
                  KOLKA: 1- Kolgu, kol takısı 2- Refika, hanım, eş
                  KOLTAG: Arka, himaye, destek
                  KOLUÇ: Kolcu, kolbaşı, komutan
                  KOLUNÇUĞ: Yakarış, niyaz
                  KOMAN: (Kaman,kuman) 1- Yurduna yabancı sokmayan 2- Aman vermeyen 3- Kumral
                  KOMAS: Komayan, bırakmayan, aman vermeyen
                  KOMUK: 1- Kabuk, ağaç kabuğu 2- Hazine, define
                  KOMUR: Cesur, gözüpek
                  KON: 1- Yurt, vatan 2- Konak, yerleşim, mekan
                  KONAÇ: Aşiyan
                  KONAG: 1- Konuk, misafir 2- Konuk ağırlanan ev
                  KONALGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Menzil, konulacak, varılacak yer
                  KONAT: 1- Cana yakın, munis, sokulgan 2- konuk ağırlayıcı, konuksever
                  3- Birlikte göç eden oba birliği
                  KONCA: 1- Armağan, bahşiş 2, Gül
                  KONÇUK: 1-Aşina, tanıdık 2- Konuk
                  KONÇUY: Kağan kızı, prenses, soylu kız
                  KONDU: Yerleşik, yerli
                  KONDUR: Konuksever, cömert
                  KONGAR: 1- Koyu kırmızı renkteki at 2- Kızıla yakın renk tonu
                  KONIK: Can, ruh, yaşam
                  KONŞUK: 1- Konşu, komşu 2- Yerleşim yeri 3- konuşma, laf
                  KONUK: 1- Misafir 2- Can, ruh 3- Varılacak yer, menzil
                  KONUL: 1-Kerevetlerin altındaki, yük konan boşluk, yüklük
                  KONULGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Konuğa verilen yemek, değerli yemek
                  KONUR: 1- Yakışıklı, civan 2- Gururlu, onurlu, mağrur 3- Kara ve kızıl karışımı renk,
                  at rengi, doru at
                  KONUŞ: 1- Yerleşim, karargah 2- Menzil, varılacak yer
                  KOPAN: 1- Galip, utkan 2- Ulu, yüksek
                  KOPTURU: Saygı duruşu, tören duruşu
                  KOPU: Kop, çok, çokluk
                  KOPUN: Çoklu, bereket, bütünlük
                  KOPUZ: Saz, bağlama (Kop_Uz)
                  KOR: 1- Öz, maya, asıl 2- Ateş parçası, ateş
                  KORBA: Filiz
                  KORCU: Korucu
                  KORGAN: Korunan yer, kale, kurgan
                  KORGAVUŞ: Savunucu, müdafi
                  KORIÇI: Korucu, koruyucu, bekçi, yasak bölgeleri bekleyen ve koruyan kişi
                  KORIG: 1- Koru, ağaçlık, yeşil bölge 2- korunan, yasak bölge
                  KORKMAZ: Korkusuz, cesur
                  KORKUNÇ: Korkutucu, ürkütücü
                  KORKUT: 1- Heybetli, korkutucu, korku salan
                  KORUĞ: 1- koru, koruluk, ağaçlıklı bölge 2- Koruma bölgesi 3- Yasak bölge, askeri bölge
                  KORUKÇU: Koruyucu, korucu, muhafız
                  KOŞ: 1- Koç 2- Dizi, sıra, dize
                  KOŞAK: 1- Koşulan, koşturan 2- Neşide, destansı şiir
                  KOŞAR: 1- Emredici, buyurucu 2- Koşucu, çalışkan, hareketli 3- Dizen, düzenleyen
                  KOŞMA: Ölçülü, uyaklı söz
                  KOŞUK: 1- Yan yana, birlikte, yaren, dost 2- Koşma, şiir
                  KOŞUL: Hüküm, şart
                  KOŞULGAN: Koşul koyan, buyurucu
                  KOŞUM: 1- Koçum 2- Bağlı, yan yana 3- Atın, eyer, kulan, üzengi vb. malzemelerinin tümü
                  KOŞUN: 1- Asker, savaş birliği 2- Halk, ahali 3- Dizi, dize
                  KOTKU: Alçak gönüllü, mütevazı
                  KOY: 1- Koyun 2- Merhamet, acıma duygusu
                  KOYLU: 1- Merhametli 2- İstikamet, yön, yönünü bilen 3- Koyunlu
                  KOYU: Merhamet
                  KOYULDAR: 1- Merhametli 2- Hürmetli
                  KOYULMUŞ: 1- Merhametli 2- Çalışkan
                  KOYUNLU:Merhametli
                  KOYURGA: 1- Hürmet, lütuf 2- Acıma duygusu, merhamet
                  KOYURTANG: Özgürlük, Hürriyet
                  KOZAN: Kozalak
                  KOZALAK: Çam, selvi gibi ağaçların sert çiçeği
                  KOZAN: Kazan
                  KOZGAV: Kıyam, isyan, başkaldırma
                  KÖPÜRGE: 1- Köprü, geçit 2- Savaş davulu
                  KÖÇET: Filiz, sürgün
                  KÖÇMEN: Göçmen, göçücü
                  KÖDÜRGÜ: Kurban, adak
                  KÖGMEN: (Gökmen) 1- Tanrısal, ilahi 2- Sayın, saygıdeğer 3- Gücünü Tanrıdan alan
                  KÖĞÜZ: 1- Göksel, Tanrısal 2- Göğüs, sine
                  KÖK: 1- Gök 2- Aile, soy
                  KÖKDAŞ: Emsal, örnek
                  KÖKEN: Göğen, gelen, 2- Köken, soy, aile
                  KÖKİM: 1- Göğüm 2- Soyum, ailem
                  KÖKLÜ: 1- Tanrıdan gelen 2- Soylu
                  KÖKTEM: 1- Bahar 2- Gençlik 3- Deha, akıl
                  KÖL: Göl mec. Ululuk, sonsuzluk, derinlik, bilgelik
                  KÖLMÜK: Halk, ahali
                  KÖLÜK: Yük hayvanı
                  KÖMEK: 1- Yardım, arka, destek, inayet 2- Ahali, halk
                  KÖMEN: 1- Hayal, düş 2- Irk, soy 3- Cevher, damar
                  KÖMEY: Gerdan, döş
                  KÖMÜÇ: Hazine, define
                  KÖNG: (Könk) Cariye, odalık
                  KÖNGÜL: Gönül, can
                  KÖNİLİK : Adalet, doğruluk
                  KÖNKAŞ: Künkaş, kenkeş, meşveret
                  KÖNÜ: Adalet, doğruluk
                  KÖNÜL : Gönül , can
                  KÖP: Çok, gür, çokluk, bolluk
                  KÖPTÜK: 1- Bereket, bolluk 2- Kalabalık
                  KÖPÜK: Kabarcık, köpürcük, çoklu, artış
                  KÖREGEN : Gören, görücü
                  KÖREM: 1- Körpe, taze 2- Görgülü, terbiyeli
                  KÖRGEN: Gören, görücü
                  KÖRGÜZ: Görgülü, centilmen, beyefendi
                  KÖRKE: Ağaçtan yapılmış tabak
                  KÖRKEM: 1- Görkem, ihtişam 2- Hoş, güzel, latif
                  KÖRKLÜĞ: Güzel, alımlı, cemile
                  KÖRPE: Taze, cıvan
                  KÖRÜ: (körüg) Gözcü, haberci, casus, gözlemci
                  KÖRÜM: 1-Bakış, nazar, gözlem 2- Düş, rüya 3- Zeka, fehm
                  KÖRÜMÇİ: Astronom, rasat, gözlemci, yıldızları inceleyen kişi.
                  KÖRÜMDÜK: Bakıcı, nezaretçi
                  KÖRÜNÇ: 1- Görgü, muaşeret 2- Bakan, nazır
                  KÖSEMEN: Tas artan koç.
                  KÖŞÜK: Dilek, temenni
                  KÖTÜZ: Kıymetli
                  KÖVENÇ: 1- Güvenç, güvence, teminat 2- Azamet, gurur
                  KÖVEZ: Afi, çalım, fiyakalı.
                  KÖYMEN: 1- Yanıcı, yanık 2- Hayal
                  KÖYMEZ: Yanmaz, ateş almaz.
                  KÖZLÜK: At kuyruğundan yapılan, göz kamaşması ve göz ağrılarının tedavisinde kullanılan bir dokuma.
                  KUANÇ: Kıvanç, sevinçli gurur
                  KUANÇI: Kıvanç
                  KUBAL: Gürz, demir topuz.
                  KUBAN: Kapan
                  KUBAT: Kapalı, gizli
                  KUBAY: birl. Kubi/Ay
                  Yakutların eski dönem “Temizlik Tanrıçası”
                  KUBİ: (Kubil) Gökyüzü, feza, sema. Mec. Başsızlık ve sonsuzluk.
                  KUCAN: Göçen, göçer
                  KUCAR: Göçer, göçücü
                  KUÇAM: Deste, demet, bağ
                  KUÇAR: Göçer, göçmen
                  KUDA: Sihir, büyü
                  KUDAGAÇI: Büyücü, doktor
                  KUDAK: Kadak, katı, sert
                  KUDEKAN: Buyruk, sert, emir, azar
                  KUKUN:kıvılcım, ateş parçası
                  KUKUŞ: 1- Gonca, gül 2- Şaka, latife
                  KUL: Bağımlı, bağlı, köle mec. Bağlılık, sadakat
                  KULA: 1- Kızıl ve karışımı renk, doru, bordo 2- Yelesi, ve kuyruğu kara, gövdesi kızıla çalan at 3-Yabani at 4- Gözü kara,atılgan
                  KULAÇ: 1- Açıklık, mesafe 2- İki kol arasındaki ara
                  KULAGU: 1- Yaratıcı, kılıcı, hükmedici 2- Kula gibi 3- Korkusuz, gözü kara
                  KULAN: 1- Galip, utkan 2- Vahşi at 3- Yaban eşeği
                  KULANŞI: 1- At terbiyecisi 2- Musikişinas, müzisyen
                  KULBAK: Merhametli, yardımsever
                  KULDAM: Sadık kul
                  KULGA: Güvercin
                  KULGU: 1- Müfettiş, murakıp 2- Güvercin
                  KULİ: (kulıg) Cesur, gözü kara
                  KULPU: 1- Kilit 2- kulluk, kulluk eden
                  KULUGA: Güvercin
                  KULUN: Tay, süt emen çağdaki at yavrusu
                  KUMAÇ: Solgun, soluk
                  KUMAK: 1- Yardım, kömek 2- Sevda, aşk
                  KUMAN: 1- Solgun 2- Kumral, sarı ile kahverengi arası renk 3- Aman vermeyen, dirayetli
                  KUMANDI: Mutlu, sevinçli
                  KUMARAL: Kumral, buğday tenli
                  KUMARGA: Kuşatma, muhasara
                  KUMRAL: Buğday tenli
                  KUL: 1- Koyun 2- Can, ruh 3- Uçurum 4- Adalet
                  KUNAN: 1- İki yaşına gelmiş kısrak 2- Adaletli, adil
                  KUNAR: Bereket, bolluk
                  KUNARLI: Bereketli, münbit
                  KUNDUZ: Dere kenarlarında yaşayan, kürkünden börk yapılan bir hayvan
                  KUNİ: Adalet, hakkaniyet, adaletlilik
                  KUNT: 1- Dayanıklı, metin 2- Sade, gösterişsiz
                  KUNUK: 1- Mahzun, elemli 2- Konuk
                  KUPÇI: İnce, zarif
                  KUPTAN: Niyaz, dua, yakarış
                  KUR: Düzen, sıra, hiyerarşi, düzenleme
                  KURAL: Düzen, düzenlilik, kaide
                  KURALAY: Ceylan, ahu
                  KURAR: Organizatör, düzenleyici
                  KURAY: Bir çeşit bozkır bitkisi ot
                  KURÇ: (kuruç) Kılıç yapımında kullanılan, iyi bir çelik türü
                  KURÇAK: Heykel, yontma taş
                  KURÇI: 1- Kürçü 2- Kurucu
                  KURÇIK: Kurum, kuruluş, yapılanma
                  KURGA: 1- Tecrübeli, bilge 2- İnce, narin
                  KURGAN: 1- İstihkam, kale 2- Anıt, anıt mezar
                  KURIDIN: Batılı, batı bölgesinden
                  KURUM: Figür, dans
                  KURIMLAK: Cilveli, hareketli, kıvrak
                  KURIKAN: 1- Kürkan, damat 2- Hisar, kale 3- Ağaçlık bölge
                  KURLAS: Düzen, işleyiş, ahenk
                  KURMAN: Düzgün, düzenli, düzenleyici
                  KURMUŞ: Planlı, düzenli, örgütlü
                  KURT: Bağımsızlığına olan düşkünlüğü, evcilleşmeyen tek hayvan oluşu, mücadeleciliği, hareketliliği,gururlu ve zeki oluşu, özellikle de sosyal ve örgütçü oluşu ve daha bir çok özellikleriyle, Türklere benzeyen ve Türklerin de çok eskiden beri kutsayarak, sembolleştirdiği hayvan
                  KURTAK: Kurulu, ayarlı
                  KURTAR: Kurtarıcı
                  KURTARAN: Kurtarıcı
                  KURTGA: Tecrübeli, gün görmüş
                  KURTUL: Haraç, vergi, cizye
                  KURTULGU: 1- Vergi, haraç 2- Kurtuluş, istiklal
                  KURTULMUŞ: Özgür, bağımsız, azade
                  KURTUN: Batılı, batıdan
                  KURUĞÇIN: Kurşun
                  KURUK: Koru, park, koruluk
                  KURULTAY: birl. Kurul/Tay Kongre, divan, oturum
                  Gerek seçim, gerekse devlet için önemli kararların alındığı seçkinler meclisi
                  KURUM: 1- Kuruluş, düzen, düzenleme 2- Çalım, jest, afi 3- Kaya parçası
                  KURUT:1- Kurt 2- Kale burcu 3- Kurutulup, suyu alınmış peynir topağı
                  KUSKUN: Atın kuyruğundan geçirilip, eyere bağlanan kayış
                  KUŞ: Kuş
                  KUŞÇAK: Kuşçu, kuş eğiticisi
                  KUŞÇU: Kuş eğiticisi
                  KUT: 1- Uğur, talih, baht 2- Tanrısal, mübarek 3- Can, ruh, dirilik, yaşam kaynağı, yaşam gücü 4- kader, yazgı 5- Erk, iktidar 6- Bereket, nasip
                  KUTADGU: Kutsanmış, kutlu, değerli, yararlı
                  KUTALAN: birl. Kut/Alan mübarek
                  KUTALDI: birl. Kut/Aldı kutlu, mübarek
                  KUTALMIŞ: birl. Kut/Almış kutlu, mübarek, kutsanmış
                  KUTAMIŞ: Kutsamış, değer vermiş, mübarek eylemiş.
                  KUTAN: 1- Dua, yakarış, niyaz 2- Bir avcı kuş 3- Saban, pulluk
                  KUTAR: Kutsar, kutsayan, kut veren
                  KUTAŞ: Kutlu, mübarek
                  KUTAY: birl. Kut/Ay T 1- Ateş parçası,ateş 2- Şamanist gelenekte,” Ateş Tanrısı” 3- İpek, ipekli kumaş 4- Tanrıça 5-Paha biçilmez, değerli
                  T İlhanlı hanlarından, Argun Han’ın evdeşi ve Keykatu Han’ın anası.
                  KUTGARU: Buyruk, fermen
                  KUTKU: Ağırbaşlı, alçak ,gönüllü
                  KUTLU: 1- Mübarek, Tanrısal 2- Bahtiyar 3- Kabul görmüş, saygıdeğer
                  KUTLUCA: Uğurlu, bahtı açık
                  KUTLUĞ: Kutlu, mübarek
                  KUTLUĞ İNANÇ: (Kutluk İnanç) Kutlu/İnanç
                  KUTLUK: Kutlu
                  KUTLUK : (Kutluğ) Kutlu, mübarek
                  KUTSANDI: Kutlu, mübarek
                  KUTUN: 1- Mesut, mutlu, nurlu 2- Mukaddes, kutsal
                  KUTUNMUŞ: Kutlu, mübarek
                  KUTUR: Kutlu, mübarek
                  KUTUZ: birl. 1- Kut/Uz 2- Yaban öküzü
                  KUVANÇ: Kıvanç, gurur, mutluluk, iftihar
                  KUVANDUK: Kıvanç, mutluluk, iftihar, gurur verici
                  KUVART: 1- Kurt 2- Dayanıklı, kavi, metin
                  KUVAT: Sevinç, mutluluk
                  KUVRAG: Toplum, toplumcu
                  KUYAK: Zırh, demirağ
                  KUYAN: Tavşan, bozkır tavşanı
                  KUYAŞ: Güneş ışığı
                  KUYDUNG: Beden, vücut
                  KUYMU: Sevinç, neşe
                  KUYTAK: Mahfuz, siper
                  KUYTURKA: Bağış, ihsan, lütuf
                  KUYULDAR: Saygıdeğer, saygıya layık
                  KUYUM: Aksesuar, küpe, bilezik
                  KUZ: Dağın, güneş görmeyen yamacı
                  KUZAY: Kuzey yönü, güneşin az olduğu yer,Karanlık ve soğuk yer
                  KUZLAK: Bebe, yavru
                  KUZU: 1- Koyun yavrusu 2- Yavru, bebe
                  KÜÇ: Güç, dirayet, kudret
                  KÜÇKARA: birl. Küç/Kara (Acı kuvvet)
                  KÜÇEM: 1- Güç, kudret 2- zorba
                  KÜÇEY: Güçlü, gücü yeten
                  KÜÇİ: Güç, güçlük, zorluk
                  KÜÇİN: An, kısa zaman parçası
                  KÜÇKEY: Güçlü, zorlu
                  KÜÇLÜK: Güç, güçlük, zorluk, kudret
                  KÜÇÜK: Ufak, minyon
                  KÜÇÜLÜ: Güçlü, zorlu
                  KÜÇÜLÜK: Güçlük, güç, zorluk
                  KÜÇÜM: Güç, kudret
                  KÜKLER: Müneccim, yıldız falcısı
                  KÜKREK: 1- Onur, gurur 2- Kükreyiş, kükreyen
                  KÜL: 1- Ateş, ateşlilik, yakıcılık, yok edicilik 2- Yenilmezlik 3- Ulu, ünlü 4- Cesaret, gözü karalık 5-Göl, göl gibi geniş ve büyük
                  KÜL TİGİN: birl. Kül/Tigin Birkaç anlam: 1- Ateş prensi 2, yenilmez prens 3- Ulu prens 4- Yok edici prens
                  KÜLÇUR: Ululuk, yüksek mevki, saygıdeğerlik.
                  KÜLE: 1- Güle , gülüş 2-Demet,bağ, deste
                  KÜLEGEÇ: 1-Güleç, güler yüzlü 2-Name, melodi
                  KÜLEGEN: Gülen, güler yüzlü
                  KÜLEK: 1- Fırtına, kum fırtınası 2-Bakraç, tahtadan yapılmış yoğurt kabı
                  KÜLEM: Bereketli, münbit
                  KÜLER: birl. Kül/Er ..Ulu, saygın kişi.
                  KÜLTEM: Deste, demet, buket
                  KÜLÜG: (Külük) 1-Ünlü, meşhur, çok tanınan 3-Hızlı,seri
                  KÜLÜNK: Kazma
                  KÜMÜŞ: Gümüş
                  KÜN: Gün, güneş
                  KÜNANA: birl. Gün/Ana
                  Şamanist gelenekte, göğün yedinci katına bakan tanrıça
                  KÜNÇEK: Güneşlik, şemsiye
                  KÜNDEŞ: 1- Gündeş, güneşe eş değerde 2- İzci, takipçi, halef
                  KÜNDÜN: Gün ışığı
                  KÜNDÜZ: Gündüz
                  KÜNEŞ: Güneş
                  KÜNGERÜ:Arzu, dilek, temenni
                  KÜNG: Cariye, dişi köle
                  KÜNİ: 1- Adil, adaletli, hukukçu, yasalara bağlı 2- İtaatkar, muti
                  KÜNKAŞ: Danışma, nasihat
                  KÜNTEM: Günlük, gündelik
                  KÜNÜÇEN: Muti, itaatkar, saygılı
                  KÜNÜLÜK: 1- Şemsiye, 2- Günlük, yevmiye
                  KÜR: 1- Gür, sık, bol, bolluk 2- Canlı, diri, sağlam, sarsılmaz 3- Gürleyen, kükreyen, kabadayı, gözü kara, yürekli 4- Öz, maya, özünü yitirmemezlik 5- Düzen, düzenlilik 6- Çare, çözüm, deva
                  KÜRÇE: Esas, asıl, maya, öz
                  KÜRÇİ: Kabadayı, gözü kara
                  KÜRHAN: (Gürhan) birl. Kür/Han
                  Türk mitolojisinde, Kara Han’ın oğullarından
                  KÜRİ: İç geçiren, imrenen, kıskanç
                  KÜRKAN: birl. 1- Kür/Kan (Gür/Kan) 2- Damat (Körekan)
                  KÜRMEN: Özlü, soylu
                  KÜRÜGEN: 1- Gürgen 2- Köregen, damat
                  KÜRÜM: Basiret, meleke
                  KÜRÜNÇ: 1- Özlü, soylu 2- Düzen, düzenli 3- Kıskanç
                  KÜŞLİK: 1- Güçlük, güç, zorluk 2- Mutlu, mutluluk
                  KÜŞÜM: 1- Ar, edep, hicap 2- Güç, güçlülük
                  KÜVENÇ: Güvenç
                  KÜVENÇİ: Güvence, garanti
                  KÜZ: Güz, sonbahar, hazan
                  KÜZNEK: Işık kırılması
                  Next&Nextstar
                  EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                  Yorum yap

                  • #10

                    MAMA : Kakin, kendi halinde
                    MAMAY: Sakin, munis
                    MAMIŞ: 1- Saygılı, söz dinler 2- Saygı
                    MANAS: 1- Huy, mizaç 2- Heybet, heybetli
                    MANAY: Saha, bölge, mıntıka
                    MANÇO: Mengü, sonsuz
                    MANÇU: Mengü, sonsuz
                    MANGALAY: 1- Alın, yüz, cephe 2-Süvari, iyi ata binen
                    MANGU: Mengü, bengü, sonsuz
                    MANGUR: Mangır, bakır para
                    MANGUT: Ölümsüz, sonsuz
                    MARAL: Ceylan, ahu türü bir hayvan
                    MAYDA: Narin, ince, ince yapılı
                    MENÇİK: Mülkiyet, mal varlığı
                    MENDEŞ: (Menteş, mintaş) Acele, aceleci
                    MENGİ: Mengü, bengi, bengü
                    MENGİLİK: Sonsuzluk
                    MENGÜ: Ebedi, sonsuz, sonsuza kalan, sonsuzluk, ölümsüzlük
                    MENGÜÇ: Sonsuzluk, sonsuzluğa ulaşmış, ermiş, ulu, saygıdeğer
                    MENGÜÇ ATA: birl. Mengüç/Ata
                    Bilgi ve tecrübesine başvurulan ulu ve bilge kişi
                    MENGEN: 1- Nişancı, iyi ok atan, okçu 2- Becerikli, mahir
                    METE: 1- Soylu, saygıdeğer 2- Bütün, bütünlük, bütünlükçü
                    METEHAN: birl. Mete/Han
                    Hun kağanlarının en ünlüsü. Aynı soy ve kökten gelen boylar arasında, kan dökülmesini
                    yasaklamış hepsinin tek bir devlet çatısı altında toplanması gerektiğini,bunun aynı zamanda Türk Tanrısı’nın bir emri olduğuna inanarak bu yolda mücadele etmenin ve bunun getireceği sonuçların,en büyük ve paha biçilmez bir mutluluk olduğuna inanmış, bunu da ayrıca,devlet politikası biçimine getirmişti.Türk töresine devlet idaresine sokan,ilk düzenli ve sınıflı kara ordusunu kuran,”Birleşik Türk Devletleri ülküsünü devlet siyaseti olarak ve bunu gerçekleştiren ilk Türk büyüğü.
                    MİN: 1-Bin,bin sayısı. 2-ben,gamze
                    MİNG:1-Ben,gamze 2-Huzur,refah 3-Bin sayısı
                    MİNGAN: Benli,gamzeli
                    MİNGİLİK: Rahat,huzur,refah
                    MİNGİR: Çok külliyetli.
                    MOĞOL:Kaygı,endişe,hüzün
                    Oğuz’un amcası ve ilk kayın atası
                    MOKAN: Büken, güçlü
                    MONGUÇ: Atik, çevik, hamleci
                    MOTUN: Bütün, bütünlük ( Mete Han’ın asıl adının bu olduğunu söyleyen tarihçiler de var.)
                    MUGLU: Üzgün, hüzünlü
                    MUNAR: Serap, algın
                    MUNCUK: Boncuk, takı, mücevher
                    MUNÇUĞ: (Boncuk)
                    MUNG: 1- Hüzün, elem, üzüntü 2- Ming, ben, gamze
                    MUNGLUĞ: (Mungluk) Üzgün, bunalmış, hüzzam
                    MUNGUL: Hüzünlü, elemli
                    MUTLU: Mutlu, mesut, bahtiyar
                    MÜÇEK: öpücük, buse
                    MÜGE: İnci çiçeği
                    MÜLDÜZ: Berrak, saf
                    MÜREN: Irmak, akarsu
                    Next&Nextstar
                    EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                    Yorum yap

                    • #11

                      OBA:1- Yurt, mekan, mesken,diyar, çadır, mahalle 2- kabile, aşiret
                      OBAR: Ev, baraka
                      OBEN: 1- Genç aygır 2- Erkek deve yavrusu
                      OBULAZ: (Oblas, oflas) 1- Gözü pek, atılgan 2- Alicenap, yüce gönüllü.
                      OBUT: Şeref, haysiyet
                      OBUZ: Kaynak, menba
                      OCAK: (Otak, odak) Ateşlik, ateş olan yer, ateş tüten yer. Mec. Ev, yuva, insan eğitiminin, başladığı, insanın pişmeye ve biçimlenmeye başladığı yer.
                      OCAKLI: Ocak sahibi.
                      OD: Ot, ateş
                      ODAK: Ocak, yanma, yansıma merkezi
                      ODAKAN: Hanım ozan
                      ODANA: birl. Od/Ana
                      Şamanist gelenekte, “Dişi Melek”
                      ODATA: birl. Od/Ata
                      Şamanist gelenekte “erkek melek”
                      ODÇU: Ateşçi
                      ODGURMUŞ: 1- Oturmuş, oturaklı, sakin, kendinden emin 2- Yuva kuran, birlik kuran
                      ODHAN: birl. Od/Han
                      Şamanist gelenekte, “Ateş Tanrısı”
                      OG: Ok (Doğma, doğum, yaratılış)
                      OGAN: (Okan, Ugan) 1- Tanrı, Tanrılık vasıfları, yaratma, yaratış, doğuş, halik 2- Anlayış, zeka,bilgelik 3- Eski Türklerde, kan davalarına karşı çıkan, oba ve oymaklar arasındaki geçimsizliklerde,arabuluculuk yapan, “Barış Tanrısı” 4- Altay ve Tuna Türklerinde “ Ateş Tanrısı”
                      OGLAĞU: Körpe, genç kız
                      OGRAK: 1- Azim, kararlılık 2- Niyet
                      OGRAŞ: Uğraş, mücadele, meşgale
                      OGSAT: Benzer, benzerlik, benzeyiş
                      OGTADURMUŞ: birl. Okda/Durmuş ( Bu ad, iki anlamda da yorumlanabilir. Akıllı, zeki Durmuş. Zor durumda kalan, zor koşullarda olan)
                      OGUR: 1- Gizlilik, gizem 2- Uğur, baht, talih, mutluluk
                      OGURLU: Uğurlu
                      OGURMUŞ: Gizemli, ağzı sıkı
                      OGUTUR: Gizli, gizemli
                      OGÜN: birl. O/Gün (..Eski bir Türk geleneği olan, tarihin önemli ve özel günlerinin anısına verilen, o gün ya da o günlerin yıldönümüne denk düşen günlerde doğanlar için kullanılan bir ad.
                      OĞÇU: Okçu, haberci, ulak
                      OĞIRCIK: Uğurcuk
                      OĞLAGU: Körpe kız
                      OĞLAK: Keçi yavrusu
                      OĞLAMAN: Bir yaşında doğum yapan, koyun ve keçi
                      OĞLAN: Oğul, erkek çocuk, genç erkek
                      OĞRAMIŞ: Uğurlu
                      OĞRUN: 1- Gizli, gizemli 2- Yavaş, ağır
                      OĞUL: 1- Oğlan, erkek çocuğu 2- Evlat, genel olarak, kız yada erkek çocuğu
                      OĞULÇA: 1- Oğulcuk, biricik oğul, biricik evlat 2- En küçük oğul
                      OĞULGANMIŞ: Oğlu olmayan
                      OĞUR: 1- Uğur, talih, bahtiyarlık 2- Vakit, zaman, devir
                      OĞUŞ: 1- Bolluk, bereket 2- Hısım, akraba, nesil
                      OĞUZ: 1- Ok-Uz 2- Ağuz, ağız 3- Olağanüstülük 4- Çağrı, davet, toparlama
                      birleştirme, yaratış
                      OK: 1- Doğum, doğuş, yaradılış 2- Akıl, us 3- Dokunma, el sürme 4- Söyleyiş, çağırış, haber verme 5- Silah, yay ile kullanılan ok 6- Örgüt, teşkilat
                      OKAN: 1- Ogan 2- Anlayış, fehim
                      OKATMIŞ: (Okutmuş) Haberci, ulak
                      OKÇI: 1- Okuyucu, haberci 2- Ok atan, okçu 3- Örgütçü
                      OKIÇI: Davetçi, davetkar, çağırıcı
                      OKİ: Çağrı, davetiye
                      OKLAMIŞ: Ok atmış, savaşçı
                      OKLU: 1- Akıllı, zeki 2- Örgütlü
                      OKŞAK: Benzeyen, andıran, tanıdık, bildik
                      OKŞAN: Benzeyen, okşayan
                      OKTA: Akıllı, zeki, dahi
                      OKTAR: 1- Okçu, iyi ok atan 2- Bilgili, akıllı, yaratıcı 3- Davetçi, davetkar
                      OKUKLU: Alim, bilgin
                      OKUMAGAN: Arif, eğitimsiz ama kendini yetiştirmiş, olgunlaşmış
                      OKUNÇ: Toy ve düğün davetiyesi
                      OKUŞ: 1- Bilgi, bilgelik 2- Bereket
                      OKUŞLUĞ: 1- Alim, bilgin 2- Bolluk, bereket, bereketli
                      OKUTGAN: Okutan, eğitmen
                      OKUTAN: Eğitmen, öğretmen
                      OKUV: Okuyuş, kıraat, çağırış
                      OLAGAN: Olan, doğal, olumlu
                      OLAM: Debdebe, gösteriş, tantana
                      OLBAK: Oluş, oluşum
                      OLCA: Ganimet, bolluk
                      OLCAŞ: Tören, seremoni, tazim
                      OLCAY: Tanrı sıfatlarından. Baht, talih, açık talih, ululuk
                      OLCAYTU: Açık talih, bahtı açık, bereketli
                      OLÇA: Ganimet, bereket
                      OLÇAM: Ganimet, nimet, bolluk
                      OLÇAR: 1- Saldırı komutu, saldırı 2- haber, havadis 3- Uygun, muvafık
                      OLÇUM: 1- Olgunluk, olgun, yetişkin 2- Hüner, marifet
                      OLGAÇ: Olgun, olmuş
                      OLGUN: Yetişkin, olmuş, kamil
                      OLUM: Oluş, doğuş, olmaya elverişli.
                      OLUN: 1- Oluş, olgunluk, ağırbaşlılık 2- Genç, taze 3- Soyluluk
                      OLUŞ: Oluşum, düzen
                      OMAÇ: Amaç, gaye
                      OMAK: 1- Soy, kan, soyluluk 2- Aile, akraba
                      OMAY: (Umay) Seçkin, güzide
                      OMRAK: Sevilen, maşuka
                      OMUR: (Umur) 1- İlgi, heves 2- Güç, dayanıklılık, dayanıklı
                      OMURCA: Sağlam, dayanıklı
                      OMURTAG: Kartal yavrusu
                      ONAK: 1- Onanmış, kabul görmüş 2- Sevgili, el üstünde tutulan
                      ONAL: 1- Doğuş, ortaya çıkış 2- Sağlam, dayanıklı
                      ONANLI: Sağlam, meyin, mütehammil
                      ONANMIŞ: Sağlam, bayındır, destekli
                      ONAT: 1- Sağlam, dayanıklı 2- Yakışıklı 3- Terbiyeli, iyi davranışlı
                      ONATÇA: Makbul, hatırşinas
                      ONAY: 1- Sağlam, dayanıklı, uygun 2- Makul, kabul,tasdik
                      ONG. 1- Sağlamlılık, kalıcılık, dayanıklılık 2- İyilik, rahmet, bereket, bolluk 3- Sevinç, neşe, mutluluk
                      ONGAN: 1- Uğurlu, mutlu, bahtiyar 2- Verimli, gelişkin 3- Bayrak, simge, totem
                      ONGU: 1- Kar, kazanç 2- Set, sütre
                      ONGUÇ: Karlı, kazançlı, verimli, uğurlu
                      ONGUDAY: Karlı, kazançlı
                      ONGUN: 1-Bolluk ve bereket tanrısı. 2- Uğurluluk, verimlilik, kalıcılık 3- Av totemi, kutsanmış av hayvanı 4- Totem, sembol, bayrak, flama
                      ONGUR: Kurtuluş, salah
                      ONGUT: Koruyucu, muhafız, kale muhafızı
                      ONUK: 1- Sağlıklı, dayanıklı 2- Uğurlu, aziz, saygıdeğer 3- Usul, yol, teamül 4- Yararlı, faydalı
                      ONUŞ: 1- Bereket, bolluk, verim 2- Uğur, talih
                      OPAK: (Apak) Temiz, bakımlı
                      OPAN: Mağara, delhiz
                      OPÇIN: (Apçın,afşın) Zırh, demirağ
                      OPUR: Obur, iştahlı
                      OPUZ: Katı,sert
                      OR: 1- Yer, durak, bölge 2- Doğramak, biçmek 3- Mevki, mertebe 4- Düzen, kuruluş
                      ORAK: Doğramak, kesmek, doğrayıcı, biçici
                      ORAN: 1- Taht, şeref makamı 2- Yüksek mevki, yüksek derece
                      ORAY: birl. Or/Ay 1- Aynı, eşit, eş değerde (Kırgızlarda) 2- Fırsat, hamle
                      (Kazaklarda)
                      ORAZ: (Uraz, uras, ıraz) Şeref, onur, talih
                      ORÇUN: 1- Kesici, keskin, doğrayıcı 2- Bölge, vilayet 3- Onurlu, ahlaklı, iyi huylu
                      ORDA: Orta, merkez (Kağan veya Han otağının bulunduğu yer)
                      ORDU: (Orda) 1- Orta, çekirdek, merkez 2- Silahlı ve düzenli topluluk
                      ORDUCA: 1- Ordu ile ilgilenen 2- Ortaca, ortanca
                      ORGA: Bayrak, flama
                      ORGARUN: 1- İstihkam 2- Bayraklı, bayrak sahibi
                      ORGİR: Kesici, biçici
                      ORGUN: Sırdaş, sır saklayan, ketum
                      ORHUN: Sır saklayan, sırdaş, gizli, gizemli
                      ORMAG: Doğramak, biçmek
                      ORMAN: Ağaçlık, bölge
                      ORMUŞ: Doğrayan, biçen
                      ORNAK: 1- Taht, tahtırevan 2- yer, yöre
                      ORPAG: Menşe, kök, nesep
                      ORTAÇ: 1- Ortadaki, ortanca 2- Ilımlı, dengeli
                      ORTAÇI: Ilımlı
                      ORTAĞ: Ortak, ortalama, ortada buluşma
                      ORTUG: Ortak, pay sahibi
                      ORUK: 1- Yol, eylem, gidişat 2- Çare, çözüm, imkan, uygunluk
                      ORUM: Mera, otlak
                      ORUN: 1- Makam, mevki, özel yer, şerefli yer, taht 2- Karargah, görev yeri
                      ORUNÇ: Hediye, bahşiş
                      ORUNÇAK: 1- Oya, işleme 2- Rehin, emanet
                      ORUNDUK: Koltuk, iskemle
                      ORUNGULUK: Bayrak, flama
                      ORUNLUG: Taht, makam
                      ORUNTAG: Yüksek mevki, makam
                      ORUS: 1- Talih, uğur, baht, mutluluk 2- Amaç, hedef
                      OSKAY: 1- Hamarat, işgüzar 2- Neşeli, şen
                      OT: 1- Ateş, ocak, ev 2- Nebat, bitki
                      OTACI: (Utacı) 1- Doktor 2- Eczacı, ot ve bitkilerden ilaç yapan kişi 3- kam, baksı
                      OTAĞ: 1- Oda, içinde ateş yakılarak oturulabilen büyük ve geniş çadır 2- Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır
                      OTAĞA: birl. Ot/Ağa ..evin reisi, aile reisi, evde sözü geçen kişi
                      OTAK: Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır, oda
                      OTAMIŞ: Doktor, hekim
                      OTANCAK: İlaç, merhem, deva
                      OTAR: Geçici, fani
                      OTÇİGEN: birl. Ot/Çigen (“Ot/Tigin” adının , Moğol ağzındaki söylenişi.)
                      OTGUN: Kabadayı.
                      OTKUN: Kabadayı.
                      OTLUĞ(K): Ateşli
                      OTMAN: Ailenin en küçük oğlu .Ocağın ateşini yakıp ısıtacak ve devamlılığı sağlayacak olan, Çok eskilerden beri süregelen,Türk töresince çocuklar arasındaki paylaşımlarda ev , en küçük çocuğa kalır. Bu yüzden ilerde evin yada mülkün idaresi küçük oğlandadır. Yani, ocak,onunla yanmaya devam edecek,aile oba yada oymağın yaşamı onun sayesinde sürecektir. Bu çocuklara içeren ”Otman,Ot Tigin,Othan” vb. adlar verilir.
                      Otmanlı devletinin kurucusu ve ilk hanı. Ertuğrul Beğ’in en küçük oğlu. Daha Ertuğrul Bey
                      ölmeden,Töreye göre,birçok mal mülk, büyük çocuklara, beylik, en küçük olan Otman’a geçmişti.
                      OTMAR: Ateşli, ateş saçan
                      OVAT: Düzgün, muntazam
                      OVLAZ: Gözü pek, atılgan
                      OVMAÇ: El ile yoğrularak yapılan yiyecek
                      OY: 1- Düşünmek, düşünce, fikir 2- Çukur
                      OYA: 1- Oyularak yapılan elişi, işleme 2- Emanet, rehin 3- Sempatik, minyon
                      OYAN: 1- İman, inanç 2- Düşünce, efkar
                      OYAZ: Çukur, kuyu
                      OYBAK: Çukurlu vadi
                      OYBAT: Oyuk ve çukurlu yer
                      OYGAK: 1-Oya, rehin 2- Uyanık, müteyakkız
                      OYGUR: Dere yatağı, dere oyuğu
                      OYINLI: Düşünceli, efkarlı
                      OYLUM: 1- Çukur, kuyu, boşluk 2- Kurucu, kuruntu, yormak
                      OYMAK: Yığın, kitle. Türklerin sosyal birimleri içindeki sıralamada, Obadan büyü Boy’dan küçük olan akrabalar topluluğu
                      OYMUR: Dere, dere yatağı
                      OYNAK: Maral, ceylan, vb. Hayvanların bir arada olup su içtikleri kuyu, su birikintisi
                      OYRAM: Girdap, anafor
                      OYRAT: Derin, oyuk, derinleşmiş
                      OYTUN: Kutsanmış, mübarek
                      OYUR: Vücut, endam
                      OZ: İleri, ön, önde
                      OZA: Kadim, eski, ezeli, hep var olan
                      OZAĞI: Tecrübeli, bilgili, uzman
                      OZAMIŞ: Uzamış, uzman, usta işinin ehli
                      OZAN: (Uzan) Öncü, herkesin önünde olup hitap eden, şiir yazan ve okuyan, kopuz çalarak şiir okuyan ve yazan. Usta, işinin ehli
                      OZAR: Uzman, usta, bilir kişi
                      OZGAN: Kademeli, dereceli, öncelikli
                      OZMAN: Uzman
                      OZMUŞ: Uzmanlaşmış, yetik
                      OZUL: Esas, kaide
                      OZUT: İkamet, ikametgah
                      OZUTGAN: İleride, ilerici
                      ÖBEK:Küçük grup, tim, takım, parça
                      ÖBGE: Ced, Ata, Soy
                      ÖCAL: birl. Öc/Al intikamcı
                      ÖCEK: 1- Esinti, hafif yel 2- Burç
                      ÖCÜT: İntikam, öç
                      ÖDEM: 1- Borç, bakiye 2- Ödül, mükafat
                      ÖDEMİŞ: 1- Eczacı, doktor 2- Ricacı, yakaran 3- Borçsuz, bakiyesiz 4- Ödül veren
                      ÖDEN: 1- Ricacı, duacı 2- Ödül
                      ÖDGÜLMÜŞ: 1- Övülmüş, övülen, başarılı, ödül almış 2- Ricacı, duacı
                      ÖDGÜR: Uygun, yerinde, vaktinde
                      ÖDRÜM: Seçkin, mümtaz
                      ÖDÜGET: Ricacı, yakarıcı, duacı
                      Yakutlarda, “ Akarsular Tanrısı”
                      ÖDÜK: Rica, yakarı, dua, niyaz, arzu
                      ÖDÜL: 1- Usluluk, akıllılık 2- Yüceltme, ululama, mükafat
                      ÖDÜN: 1- Ödeme, ödeyiş 2- Yakarış, niyaz
                      ÖDÜŞ: Vakit, devir
                      ÖG: (Ok) Ana, anne, yaratan, doğuran
                      ÖDGÜL: Övülme, övünç kaynağı, övülme nedeni
                      ÖGE: (Öke) Dahi, çok zeki, çok akıllı
                      ÖGEÇ: İki yaşına gelmiş koç
                      ÖGEL: 1- Zeki, akıllı, aklı başında 2- Burç
                      ÖGET: 1- Akıl, zeka, akıllılık, 2- Sevgi, muhabbet
                      ÖGİR: Sevinç, neşe, eğlence
                      ÖGLÜ: Dahi, çok akıllı
                      ÖGREDİK: 1- Mürebbiye, eğitmen, yetiştirici, öğretmen 2- İdman, talim, antrenman
                      ÖGRÜ: 1- Öğrenilecek olan 2- Arkadaş, refik
                      ÖGÜŞLÜ: Övülen, methedilen, övülmeye layık
                      ÖGDÜ: Övme, methiye
                      ÖGDÜM: 1- Övülen, methedilen 2- Önce, öncelikli
                      ÖĞER: Övücü, methedici
                      ÖĞLEŞ: Akıl birliği, fikir birliği
                      ÖĞREK: Toplantı yeri, cemiyet , dernek
                      ÖĞREN: Öğrenmekten
                      ÖĞRET: Gelenek, terbiye
                      ÖĞREYÜK: Gelenek, görenek, terbiye
                      ÖĞRÜK: Munis, cana yakın, el üstünde tutulan
                      ÖĞRÜNÇ: 1- Deneyimli, bilgili, öğrenmiş, ders almış, yetişmiş 2- Hoşnutluk, memnuniyet
                      ÖĞTÜ: Metih, övme, ululama
                      ÖĞTÜR: Övme, methedici
                      ÖĞÜÇÜ: Övücü, methedici
                      ÖĞÜLMÜŞ: Başarılı, destekli, övülmeye layık
                      ÖĞÜN: 1- Öğünmek..ten öğün 2- İtina, dikkat 3- Sıra
                      ÖĞÜNÇ: Övünç, iftihar, övünme gerekçesi, iftihar vesilesi
                      ÖĞÜNÇEK: Öğünmeye değer, öğünme nedeni
                      ÖĞÜNMÜŞ: Övünmüş, övünmeyi hak etmiş, gururlu
                      ÖĞÜNÜR: Gururlu, mağrur
                      ÖĞÜR: Över
                      ÖĞÜT: 1- Anlayış, kavrayış 2- Nasihat, tavsiye, deneyim aktarımı
                      ÖK: (ög) 1- Öz, doğuş, oluş, gelişme 2- Zeka, bilme, us, yetenek, ana, doğuran
                      ÖKÇİ: Okeci, çağırıcı, davet edici, davetiye veren kişi
                      ÖKÇÜR: Zeki, anlayışlı
                      ÖKE: Dahi, yanılmaz, bilge, çok akıllı
                      ÖKER: Dahi, süper zeka
                      ÖKERMAN: Dahi, bilge, yanılmaz
                      ÖKLÜ: 1- Dahi, akıllı 2- Egemen, denetimci
                      ÖKSÜM: Arzu, murat
                      ÖKSÜZ: Desteksiz, arkasız, oluşumsuz, gelişmeye engel durumu olan, (Halk arasında, anası
                      olmayan, ölen ya da ayrı olan çocuklar için de bu adın kullanılmasındaki neden, ananın, çocuğun yetişme ve gelişimindeki önemine atfendir.)
                      ÖKTE: 1- Ökeli, akıllı, dahi, yanılmaz, deneyimli, bilgili 2- Azametli, gösterişli
                      ÖKTEM: 1- Akıllı, bilge 2- Asi, başına buyruk, pervasız 3- Meşhur, gösterişli 4- Bahar, ilk yaz
                      ÖKTEN: 1- Akıllı, bilinçli 2- Kahraman, cesur, korkusuz, başına buyruk
                      ÖKÜÇ: 1- Çok, çokluk, bolluk 2- Akıl, us, bilinç
                      ÖKÜN: Kendine dönüş, öze dönüş
                      ÖKÜNMÜŞ: Özüne bağlı, özüne dönen
                      ÖKÜŞ: 1- Çok, çokluk, bolluk, bereket 2- Akıl, bilinç, bilinçli
                      ÖKÜŞ KARA AÇKI: birl. Öküş/Kara/Açkı mec. Keskin zekalı
                      ÖKÜZ: 1- Irmak, nehir, büyük akarsu 2- Uzman, bilge, ehil, dahi
                      ÖLÇER: 1- Mühendis 2- ağırbaşlı, ölçülü 3- Savaş buyruğu, saldırı buyruğu
                      ÖLÇÜM: 1- Adap, usul, erkan, yol 2- Ağırbaşlılık
                      ÖLMEZ: 1- Dirayetli, dayanıklı 2- Çok sevilen, unutulmaz, iz bırakmış
                      ÖN: 1- Doğu, güneşin doğduğu yön 2- İlk, başlangıç, doğuş, meydana geliş 4- İlke, öncelik, prensip,temel
                      ÖNAL: birl. Ön/Al Öncü, lider, önde olan
                      ÖNALAN: birl. Ön/Alan, lider, öncü
                      ÖNALDI: birl. Ön/Aldı, lider, öncü
                      ÖNCEK: Önce, önceki, selef
                      ÖNCEL: 1- Selef, daha önceki 2- Önde olan, öncü, rehber 3- Öncelikli, imtiyazlı
                      ÖNCELİK: İmtiyaz, torpil
                      ÖNCÜ: 1- İlk, orijinal 2- Lider, yol açan, önde olan
                      ÖNCÜL: 1- Öncü, önde, rehber 2- Birinci, ilk
                      ÖNÇEK: Önceki, önceki, selef
                      ÖNDAŞ: Aynı öncelikte, aynı imtiyazı paylaşan
                      ÖNDE: Öncü, önceki
                      ÖNDEGÜN: birl. Önde/Gün 1- Önemli gün 2- Önceki gün
                      ÖNDER: Önde olan öncü, lider
                      ÖNDEŞ: Yol açan, rehber, mihmandar
                      ÖNDÜÇ: Öncü, mihmandar
                      ÖNDÜL: 1- En önde, en öndeki, öncü 2- Öncelik, imtiyaz
                      ÖNDÜN: 1- Peşin, peşinat 2- Önde, önde gelen
                      ÖNE: İleri, ileride, ötede
                      ÖNEK: Dayanak, direk, destek
                      ÖNEL: 1- Usta, uzman, pir 2- Vade, mühlet
                      ÖNEM: Öncelik, imtiyaz, değer, kıymet, hassasiyet
                      ÖNEN: 1- Önde olan, öne geçen 2- Bağlılık, sadakat
                      ÖNER: birl. Ön/Er Öncü, rehber, kılavuz
                      ÖNEY: 1- Öne geçen, önde gelen 2- Yükseklik
                      ÖNG: İlk, birinci, başta gelen
                      ÖNGEL: 1- Ağırbaşlı, olgun 2- Öncü, öncülük eden
                      ÖNGEN: 1- Zafer, utku 2- Uzun boylu, levent
                      ÖNGER: Hiddetli, asabi
                      ÖNGİ: (Öngü) 1- Değişik, farklı, sıra dışı 2- Önce, öncelikli
                      ÖNGÜÇ: 1- Öncü, kılavuz 2- Atak, atik, hareketli 3- Delil, kanıt, ispat
                      ÖNGÜK: Yastıkların ucuna yapıla işleme
                      ÖNGÜL: Yol gösteren, ön ayak olan
                      ÖNKUZU: birl. Ön/Kuzu mec. Kurban, kurbanlık
                      ÖNÜÇ: Önce, önceki, selef
                      ÖNÜM: 1- Birinci, ilk 2- Hasılat, ganimet, kar
                      ÖNÜR: Başlangıç, siftah
                      ÖNÜRT: Önce, öncelik
                      ÖNÜT: Önce, öncelik
                      ÖPGİNE: Öpücük, buse
                      ÖPKE: İç geçirme, öfke, hırs
                      ÖPÖZ: Can, ruh, nefs
                      ÖRÇÜM: Üreyiş, gelişim, büyüme
                      ÖRÇÜN: İpten örülmüş merdiven
                      ÖREN: 1- Örme yapan, örücü 2- Eskiden kalma kalıntı, kalıntı kent ya da mezar
                      ÖRGE: 1- Örnek, motif, örgü örneği 2- Şahika, yükseklik
                      ÖRGEN: 1- Örülü ip, urgan 2- Keçi kılından yapılan ip
                      ÖRGÜÇ: 1- Dokuma aleti, dokuma tezgahı 2- Mevki, mertebe 3- Tümsek, tepe
                      ÖRİKLİ: Şeciyeli
                      ÖRKEN: 1- Urgan, örülü ip 2- Fidan
                      ÖRKİN: 1- Fidan 2- Taht, tahtırevan
                      ÖRNEK: Numune, standart, ölçü
                      ÖRPEN: 1- Örtülü, kapalı, gizli 2- Alev, alev ışığı
                      ÖRS: Üzerinde metal maden dövülen demir kütle mec. Dayanıklılık
                      ÖRTE: Örtü, örtülü
                      ÖRTGÜN: Samanı ayrılmış, harmanlanmış tahıl
                      ÖRTÜN: Omuz üstüne alınan örgülü giyecek, pelerin
                      ÖRÜÇ: Örgü malzemesi, dokuma tezgahı
                      ÖRÜM: Çit, ağıl
                      ÖRÜN: 1- Saç örgüsü, belik 2- Beyazlık, temizlik 3- Gökyüzünün bulutsuz hali 4- Ürün, hasılat
                      ÖRÜNDÜ: Arı, temiz, saf, pakize
                      ÖRÜNDÜL: 1- Seçkin, güzide 2- Saf, temiz, pak
                      ÖS: Gerçek, hakiki
                      ÖSRÜK: 1- Mert, özü sözü bir 2- Esrik, kendinden geçmiş
                      ÖSTERİŞ: Fantezi, hayal, fantastik
                      ÖTER: 1- Ricacı, yakaran 2- İleri, ileri geçmiş 3- Çığırıcı, ötücü, okuyucu
                      ÖTGEN: Geçmiş, aşmış, ötede olan
                      ÖTGÜR: Delici, delip geçen
                      ÖTİLİG: İtibarlı, saygıdeğer, muhterem
                      ÖTKER: 1- Ricacı, duacı 2- Geçici, fani
                      ÖTNÜ: Rica, yakarı, istirham
                      ÖTÜG: (Ötük) Arz, niyaz, rica, dua, dilek
                      ÖTÜGEN: (Ötüken)
                      ÖTÜKEN: 1- Ricacı, duacı, niyazcı, Tanrıya yakaran 2- Geçmiş, mazi, onurlu ve övünçlü mazi
                      ÖTÜN: 1- Ödün, verme, bağış, mağfiret 2- Yakarı, yalvarış, niyaz
                      ÖTÜNÇ: 1- Rica, dilek, maruzat, istirham 2- İltimas, tarafgirlik
                      ÖVET: Övüş, övgü
                      ÖVGÜ: Övme, methetme
                      ÖVGÜN: Övülen, övülmeye layık
                      ÖVÜÇ: Övünç, iftihar
                      ÖVÜL: Övülen, övülmeye layık
                      ÖVÜNÇ: Övülmeye yol açan davranış, gurur ve onur kaynağı
                      ÖVÜT: Öğüt, nasihat
                      ÖYKE: Öfke, hiddet, hınç
                      ÖYKÜ: 1- Taklit, benzeme, benzetme, 2- Hikaye
                      ÖYKÜNÇ: Eğilim, benzeme, taklit etme eğilimi
                      ÖYLEK: Zaman, devir
                      ÖYÜK: Coşku, coşkunluk, tezahürat
                      ÖZ: Kişinin “ben” derken, anlatmak istediği, tinsel varlık. 1- Ben, tin, can, ruh, gönül 2- Asıl, esas,temel, unsur 3- Şahsi, kişisel, kendi, kendine aitlik 4- Uz, uzluk, ustalık 5- Dere, ırmak
                      ÖZAK: birl. Öz/Ak mec. Soylu
                      ÖZBEK: birl. Öz/Bek mec. Cesur, kendine güveni tam
                      ÖZBİR: birl. Öz/Bir mec. Soylu
                      ÖZDEK: 1- Madde, temel, asıl, yapı, kuruluş, oluş, oluşum 2- Beden, vücut 3- Ağacın, köküne yakın olan kısım
                      ÖZDEL: 1- Soylu 2- Armağan, hediye
                      ÖZDEN: 1- İçten, samimi 2- Ender rastlanan, olağanüstü 3- Akraba, hısım 4- Armağan, hediye
                      ÖZEK: 1- Temel, asıl, üs, merkez 2- Can, ruh, gönül
                      ÖZEL: 1- Ayırt, fark, farklılık 2- Uzman, usta, kalifiye 3- Kişiye özgü, kişisel
                      ÖZEN: 1- İçten, samimi 2- Dikkat, itina, emek, heves 3- Irmak, küçük akarsu
                      ÖZENÇ: 1- Gıpta, heves 2- Direnç, gayret, dik başlılık
                      ÖZERK: birl. Öz/Erk Kendine egemen, kendine sözü geçen
                      ÖZGE: Ben’in karşıtı. Başka, öteki, yabancı, ,gayrı
                      ÖZGEL: Öze ait, özden gelen, samimiyet
                      ÖZGERİŞ: 1- Hayal, kurgu, fantezi 2- Devrim, başkaldırı
                      ÖZGÜ: Öze ait, özle ilgili, ait, has, mahsus
                      ÖZGÜN: Öze ait, özüne ait, orijinal, kendine has
                      ÖZGÜR: Hür, bağımsız, kendinden başkasını dinlemez
                      ÖZGÜVEN: birl. Öz/Güven Cesaret, kendine güvenme, kendinden emin olma, kendinden bilgi, beceri ve konumundan kuşku duymama
                      ÖZİ: Fert, Şahıs
                      ÖZİÇ: Varlık, şahsiyet
                      ÖZİL: birl. Öz/İl mec. Anayurt
                      ÖZKER: 1- Ulu ruhlu kişi 2- İyilik sever, hayırsever
                      ÖZKONUK: Can, ruh
                      ÖZLEK: 1- Üretken, münbit 2- Felek, talih 3- Özel, şahsi, kişisel
                      ÖZLEM: 1- Öz’ün ilgisi, ilgi duyarak yönelişi, hasret 2- Özel, hususi, kişisel
                      ÖZLEN: 1- Özlenen, aranan 2- Dürüst, özü sözü bir 3- özel, hususi, kişisel
                      ÖZLEŞ: Kendine dönüş, kendinden veriş
                      ÖZLÜ: Orijinal, sağlam
                      ÖZLÜK: Şahsi, özel, kişisel
                      ÖZMEN: Dürüst, özü sözü bir
                      ÖZRÜM: Seçkin, seçilmiş
                      ÖZÜÇ: Vücut, gövde, endam
                      ÖZÜM: Kendine katma, kendine çekme, kendinden yapma
                      ÖZVEREN: birl. Öz/Veren mec.Fedakar, fedai
                      ÖZVERİ: birl. Öz/Veri Fedakarlık
                      Next&Nextstar
                      EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                      Yorum yap

                      • #12

                        PARS:Leopar
                        PARSAK: 1- Acıma duygusu, merhamet 2- Porsuk
                        PAŞA: Baş komutan, general. ( Bu sözcük, bazı dilbilimcilerimize göre, Baş-Şad, bazılarına göre de Baş- Ağa birleşimi ve zamanla ağız değişimiyle bu biçime gelmiştir.
                        PEÇEN: Çayır, çimen, çayırlık, otlak
                        PEÇENEK: 1- Otlak, çayırlık 2- Bacanak
                        PEK: 1- Berk, katı, sıkı, sert, kuvvetli, dayanıklı 2- Bey sözcüğünün, değişik ağız ayrılığı Bek, beg,beğ, bey vb.
                        PEKİŞ: Sıklık, sertlik, pekişmişlik
                        PELEN: İyi, ehven
                        PELİN: Acı ve keskin kokulu bir yayla çiçeği
                        PELİT: Meşe ağacının çiçeği
                        PERİNÇEK: (Berincek) 1- Sadık, içten bağlı 2- Fedakar
                        PINAR: Kaynak, kaynarca, göze
                        PIŞGAN: Olgun, pişkin
                        PİŞKİN: Olgun, pişmiş
                        PUSAT: (Busat, basat) 1- Silah 2- Zırh, koruyucu
                        PUSUG: Pusu
                        PUSUN: Pusu, pusma, sinme
                        PUSUNÇ: İltica, sığınma, sinme, pusma, sığınmış, mülteci
                        PÜSKÜL: Sarkık, asılı duran süs, aksesuar
                        Next&Nextstar
                        EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                        Yorum yap

                        • #13

                          SABASava) 1- (Sapa, sopa) Sopa, değnek, savma aleti, savaş aleti 2- Söz, iddia, hitap
                          SABACI: 1- Sopacı, sopayla dövüşen 2- Konuşmacı, hatip
                          SABAK: (Savak) 1- Sopa, cop sopa kullanan, dövüşçü, sopa ile dövüşen 2- Kımız saklamak için beygir derisinden yapılan tulum
                          SABAR: 1- Sapar, savar, döver, sopayla döven 2- Savar, savaşır, savaşçı 3- Hatip, konuşmacı
                          SABI: 1- Sopa, cop 2- Savaş, dövüş 3- Söz, sohbet
                          SABU: 1- Sopa, cop, değnek 2- Savaş, dövüşçü, dövüş ustası, savaşçı
                          SAÇA: Saçı, bahşiş, armağan
                          SAÇAN: 1- Cömert, dağıtan, harcayan 2- Yayıncı, yayın yapan
                          SAÇI: 1- Armağan, bahşiş 2- Adak, inanç gereği dağıtılan nesne
                          SAÇILIK: Armağan, hediye, bahşiş
                          SAÇUK: 1- Eli açık, cömert 2- Armağan, bahşiş 3- Aleni, saklısız, gizlisiz
                          SADAK: Okların, içinde muhafaza edildiği torba ok torbası
                          SADU: İyi, çok iyi, ala
                          SAGAY: 1- Düşünceli, Düşünen, sakınan 2- Özleyen, özlemiş, özlem oymaklarından
                          SAGIM: 1- Emel, arzu, Murat 2- Düşünce, fikir, düşünceli, fikir sahibi 3- Sağlamlık,dayanıklılık
                          SAGIN: 1- Özlem, hasret 2- Düşünce, plan, tasarım 3- Davet 4- Kıvılcım
                          SAGINÇI: Sagınan, düşünen, özleyen, sakınca duyan
                          SAGU: Ağıt, mersiye
                          SAGUNDU: Özlenen, düşünülen, kollanan
                          SAGUNDUK: Özlenen, düşünülen, özlemeye değer
                          SAGUNUR: Düşünce, tasarım
                          SAĞ: 1- Sağlık, dirilik, canlılık, yeterlilik 2- Akıl, fetanet 3- Doğruluk, inanırlık 4- Halis, saf, net
                          SAĞ BİLGE: birl. Sağ/Bilge Doktor, sağlık uzmanı
                          SAĞAN: Doğan türü, yırtıcı avcı bir kuş
                          SAĞANAK: Sağanak, sert ve hızlı yağan yağmur
                          SAĞANÇIĞ: Nefs, can, ruh
                          SAĞBİLİ: birl. Sağ/Bili (Bilig) Sağduyu, hikmet
                          SAĞDAÇ: Sağlıklı günlerin arkadaşı, can yoldaşı
                          SAĞDIÇ: Sağdaç “ Damadın en yakın, en güvenilir arkadaşı”
                          SAĞIK: 1- Düşünceli, planlı 2- Sağ, diri, uyanık 3- Ateş, kıvılcım, ateşli
                          SAĞIM: 1- Yaşam, sağlık 2- Serap, algın
                          SAĞIN: 1- Düşünce, tasarım 2- Özlem 3- Ateş, kıvılcım
                          SAĞINÇ: 1- Kurgu, hayal 2- Sakınca, mahsur, endişe 3- Özlem
                          SAĞIŞ: Hesap, matematik, sayış
                          SAĞLAM: Sağlıklı, güçlü, dayanıklı, dirençli
                          SAĞLI: (Sağlık) Diri, canlı, sağlıklı
                          SAĞLICA(K): Sağlıklı, diri, esenlikli
                          SAĞMAN: Sağlıklı, güçlü
                          SAĞNAK: (Sağanak)
                          SAĞRAK: İçki içilen kap, kupa, kadeh
                          SAĞRI: 1- Sağrak 2- Sarı
                          SAĞUNÇAK: Ağıt, mersiye
                          SAĞUNMUŞ: 1- Özlem içinde olan 2- Düşünen, düşünceli 3- Davet eden, davetkar
                          SAKA: 1- Akıllı, arif 2- Düşünceli, kaygılı 3- Sakal 4- Saklı, saklayan, koruyan
                          SAKAR: 1- Alnında beyaz lekesi bulunan at 2- Uğursuz, sakıncalı
                          SAKÇI: Koruyucu, muhafız
                          SAKIK: Çoban yıldızı
                          SAKIN: 1- Düşünme, tasarım, kaygılanma, kaygıyı ortadan kaldırma eylemi 2- Saklama, koruma,esirgeme 3- Uzaklaşma, ayrılma
                          SAKINÇ: Düşünce, kaygı
                          SAKIŞ: Kaygı, endişe
                          SAKLI: 1- Korunmuş, mahfuz, esirgenen 2- Zinde, dinç, sağlıklı
                          SAKLICA: 1- Gizli, örtülü, korunan 2- Hazine, mücevher
                          SAKLIÇAK: 1- Gizli, gizlenmiş, örtülü 2- Yaşam, sağlık, esenlik
                          SAKMAN: 1- Uyanık, diri, sağlam 2- Sokman, dize kadar çıkan çizme
                          SAL: 1- Saldırı, saldırmak 2- Salmak, bırakmak, azat etmek, serbestlik 3- göndermek, yaymak,ulaştırmak, uzatmak
                          SALAÇAK: Salınan, bırakılan, salınmış
                          SALACUK: Saldıran, saldırıcı, gönderici
                          SALAMAN: Salınan, bırakılan, azat edilen, serbest, azade
                          SALAMIŞ: 1- Saldıran, düşmana karşı hamle ve manevra yapan 2- İyi kılıç sallayan, silahşor
                          3- Salmış, köle azat etmiş
                          SALANÇU: Saldırgan, iyi kılıç kullanan
                          SALAR: 1- Ordu sevk eden 2- İyi kılıç kullanan, silahşor
                          SALÇI: 1- Salıcı, sevk edici 2- Salan, serbest bırakan 3- Karahanlılar döneminde, saray aşçılarının unvanlarından
                          SALÇUK: 1- Salınmış, azat edilmiş, saltuk, eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız, otoriteye karşı çıkan 3- Saldıran 4- Silahşor, iyi silah kullanan 5- Küçük yel, esinti 6- Haber salan, mesaj yollayan
                          SALDIRAN: Hücum eden, asker sevk eden
                          SALDIRGAN: Saldırıcı, hücumcu
                          SALDIRI: Hücum, taarruz
                          SALDIRMIŞ: Hücum etmiş, taarruz etmiş
                          SALDUR: Saldırı
                          SALGARA: Salınmış, azade, başına buyruk, otorite tanımaz
                          SALGIN: 1- Serbest, bağımsız 2- Serap, hayal
                          SALGUR: Atak, tetik, saldırmaya hazır
                          SALGUT: Mebus, vekil. Eskiden bir bölgeyi temsilen, Kağan’a (Başkente) gönderilen kişilere verilen unvan
                          SALIK: 1- Vergi, vergi borcu, haraç 2- Haber, öğüt, tavsiye
                          SALIKÇU: Haberci, öğütçü
                          SALIM: 1- Serin esen yel, serinlik 2- Ferman, emirname 3- Üzüm demedi, salkım
                          SALIN: 1- Serbest, serbestlik, salınma, boy gösterme 2- Jest, eda 3- salıncak
                          SALINMIŞ: Serbest, azade, salaman
                          SALKIM: Salınmış, sarkık
                          SALTUK: 1- Serbest bırakılmış, azade, hürriyetine kavuşmuş eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız
                          SALTIN: Yalnız, yalnızlık içinde, tek kalmış
                          SALUK: (Salık) Serbest, azade, hürriyetine kavuşmuş
                          SALUM: 1- Özgürlük, azat 2- Kılış, silah
                          SALUN: 1- Jest, mimik, eda, cilve 2- Boy gösterme, ortaya çıkma
                          SALUNDU: 1- Özgür, hür 2- Edalı, boy gösteren
                          SALUR: 1- Saldıran, saldırgan, asker salan 2- Silahşor, iyi silah kullanan 3- Saldırma, kılıç,
                          silah 4- Serbest, azade
                          SAMSA: Baklava türü bir hamur tatlısı
                          SAMUKA: İnatçı, dirençli
                          SAN: Sanmak, saymak, var kabul etmek
                          SANAGA: 1- Serap, hayal 2- Niyet, maksat
                          SANAĞ: Hesap, matematik
                          SANAK: Matematik
                          SANÇAK: Ucu sivri mızrak
                          SANÇAR: Saplayan, batıran, dürten, mızrak kullanarak sançan, sançıcı, iyi silah kullanan
                          SANÇI: 1- Ucu sivri demir, silah 2- Sivri bir aletin, vücuda değince verdiği acı 3- Acı duymak
                          4- Hayalet
                          SANÇIĞ: Ucu sivri demir, kargı
                          SANÇIŞ: Hamle, kılıç veya kargıyla yapılan dürtüş
                          SANDUGAÇ: Bülbül
                          SANEK: Hayran, meftun
                          SANG: San, düşünce var sayma
                          SANGI: Hayal, serap
                          SANIR: 1- Hayal 2- Burç
                          SANKUR: Hayret, şaşkınlık
                          SANLAV: Hürmet, saygı
                          SANLI: 1- Sanıcı, düşünücü 2- Şüpheci
                          SANSAK: Anlayış, intiba
                          SAPA: 1- Sopa, değnek 2- Kılıç sapı, kabza 3- Aykırı, farklı, başka
                          SAPAK: 1- Sopa 2-Aykırı, aykırılık
                          SAPAR: 1- Sabar, döver, dövücü 2- Aykırı, farklı 3- Kabza
                          SAPURLUŞ: Devrim, ihtilal, ayaklanma, ayrılma
                          SARAR: Saran, sarıcı, sarma eyleminde olan, ören, örücü
                          SARGIN: 1- Sevimli, sempatik, çekici 2- Sargı, sarılı, örülü
                          SARGUT: 1- Güneş ışığı 2- Bağış, ihsan
                          SARI: 1- Sarı renk, sarışın 2- Sarılı, sarılmış, saran, sarılma
                          SARICA: Sarılı, sarı gibi, sarıya çalan
                          SARIG: Sarılı, sarılmış, örgülü
                          SARIL: Sarılmaktansarıl, mec. Sevgili, saygılı, cana yakın
                          SARIM: 1- Suyu süzmeye yarayan, ince dokuma 2- Sarma, sarılma
                          SARIP: Sarp, dik, sarılı, çıkılması güç, yalçın
                          SARMAN: (Sarıman) 1- Sarışın, sarıya çalan 2- Sıcak kanlı, cana yakın
                          SARMAŞIK: Sarılı, sarpa sarmış, sarılan
                          SARTIK: 1- Sarılı, örgülü, örülmüş 2- Farklı, dikkat çekici
                          SARU: 1- Sarı 2- Sıra dışı, farklı, dikkat çekici 3- Batı, batı yönü
                          SARUCA: 1- Bir sungur türü avcı kuş 2- Sarıya çalan, sarışın
                          SARUL: Sarılı, sarılmış
                          SATI: 1- Satık, satuk, satılmışın dişisi 2- Pazar yeri
                          (Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin, çocuğu olduğunda,
                          yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrı’nın sevdiği, toplumun sevip saydığı, bir ulu kişiye ya da onun ruhuna, çocuğu koruması, manevi bir destek vermesi bakımından emanet edilmesi eylemine satma-satılma adı verilir. Çocuk erkekse, “Satılmış”, kız ise “Satı” adı verilir. )
                          SATIÇ: 1- Satıcı, tüccar 2- Mertebe, rütbe
                          SATIM: 1- Satıcığım 2- Ticaret
                          SATIŞGAN: Satıcı, tüccar
                          SATUK: Satı, satık, satılmış
                          SATUN: Satın alma, satın alma gücü, paha
                          SAV: (Sava) 1- Mesaj, haber, yeni haber 2- İddia- isnat 3- Ün, san 4- Savaş, vuruşma, dövüş 5-Öykü, atasözü, darbı mesel
                          SAVA: (Sav)
                          SAVACI: (Savcı)
                          SAVAN: 1- Savıcı, savaşçı, def edici 2- Elçi, arabulucu
                          SAVAR: Savaşçı, savıcı, defedici
                          SAVARU: 1- Bahşiş, armağan 2- Geçici, muvakkat
                          SAVAŞ: Harp, döğüş, vuruşma, savma, defetme
                          SAVAŞGAN: Savaşçı, cengaver
                          SAVÇISavcı, savacı)1- Elçi, haberci, resul, sözcü 2- Savaşçı, cengaver 3- Ünlü, meşhur, ün salmış
                          SAVDUK: Uğurlama, veda
                          SAVGAT: Armağan, bahşiş
                          SAVGU: 1- Haraç, vergi 2- Şifa, derman
                          SAVRIN: 1- Armağan, bahşiş 2- Ahd, azim
                          SAVRUK: Savrulmuş, derbeder
                          SAVTUR: Veda, uğurlama
                          SAVUN: 1- Davet, çağrı 2- Savunma, savaş 3- Ağıt, mersiye, ölenlerin yiğitlik ya da hayırlı işlerini anlatmak için verilen yemek
                          SAVUNDUK: Davetiye
                          SAVUNGAN: Savunucu, savaşan, direnen, müdafi
                          SAVUR: Eli açık, cömert, hovarda
                          SAVURKAÇ: 1- Savurgan, hovarda, eli açık 2- Fırtına, katı yel
                          SAVUT: 1- Koruyucu, koruyan, müdafi 2- Zırh, çelik yelek, demirağ
                          SAY: (sag, sağ, sak, sayı) 1- Saygı, sayma, geçerli kılma 2- Düşünme, ölçme, seçme, tasarım, hesap, ödeşme 3- Taşlık yer 4- Zırh, göğüslük
                          SAYAK: Saygılı, hürmetli
                          SAYAN: 1- Saygılı, saygıdeğer, saygıya layık 2- saygı gösteren, efendi, ağırbaşlı
                          SAYDAM: Saf, net, berrak, sayılabilen, açık, temiz, bilinen
                          SAYDUR: Saygı duruşu, ihtiram duruşu
                          SAYGI: 1- Hürmet, önem, değer, edep 2- Sayı, sayım, matematik
                          SAYGIN: İtibarlı, hürmet gören, saygı gören, hatırı sayılır
                          SAYIL: Seçilmiş, seçkin, sayılan
                          SAYILGAN: Sayılan, saygı gösterilen,muteber
                          SAYIM: Saygı, saygı gösteriş
                          SAYIN: 1- Seçkin, değerli, muteber, güzide, muhterem 2- Saf, halis, arı 3- Güzel, ender rastlanan
                          SAYINDI: Saygı duyulan, itibar gören, muhterem, saygın
                          SAYIR: İçinden su çıkan mağara
                          SAYIŞ: Ödenek
                          SAYIT: Saygın, muteber
                          SAYLAK: Sayılan, takdir gören, usta, uzman
                          SAYLIK: Şeref, haysiyet, onur
                          SAYMAN: Sayıcı, hesapçı, hesap ve sayı uzmanı
                          SAYRI: Üzgün, mahzun, yorgun ilgisiz
                          SAYVAN: Gölgelik, kamelya
                          SAZAĞAN: (Sazan) Soğuk yel
                          SAZAK: 1- Sazlık, bataklık 2- İnce yağan kar 3- Ak bulut 4- Çok konuşan, geveze 5-Poyraz, soğuk esen yel 6-Sezgin, sezici, uyanık
                          SAZAN: 1- Soğuk esen yel 2- Sazlık, bataklık 3- Sezen, sezici
                          SEBE: Sevgi, sevi
                          SEBÜK: Sevik, sevilen, sevgi gören
                          SEÇEN: 1- Titiz, seçici, ayırıcı 2- Konuşkan, hoş sözlü
                          SEÇİL: 1- Seçkin, güzide, seçilmiş 2- Farklı, olağanüstü
                          SEÇİLİR: Seçkin, güzide
                          SEÇİLMİŞ: Seçkin, güzide
                          SEÇKİN: 1- Farklı, göze batan, olağanüstü 2- İtibar gören, muhterem
                          SEGREK: Seyrek, ender rastlanan
                          SEĞİRTGEN: 1-Koşucu, atlet 2- Afacan, ele avuca sığmaz, tez canlı
                          SEĞREK: Seyrek, nadir, az rastlanır
                          SEKMEN: Seviye, mertebe
                          SELÇİK: (Seligcik) 1- Temiz, pakize, namuslu, bakire 2- Küçük kılıç, bıçak 3- Açık,beliğ, fesahatli
                          SELEK: Eli açık, cömert
                          SELEN: 1- Salınan, sallanan, kıvrılan 2- Temiz, pak, namuslu, zarif, bakire 3- Fısıltı, hafif ses 4-Haber, havadis 5- Yılan (Tuva ve Çuvaşlarda)
                          SELENGE: Kıvrılan, kıvrık
                          SELİG(Silig): 1- Namuslu, temiz, dürüst, pakize 2- Kibar, narin, zarif
                          SELİGÇİK: (Selçik) Temiz, namuslu, bakire
                          SELİN: 1- Selen, salınan, haber, fısıltı 2- Sülün kuşu
                          SEMİZ: 1- İri yarı, şişman 2- Besili, bakımlı
                          SENGER: 1- Canavar, ejderha 2- Kale, burç
                          SENGİ: Sevgi, sevi
                          SENGÜN: Ordu komutanı, general
                          SEPİL: 1- Yaygın, yayılmış, bulaşmış 2- Kale, hisar
                          SEPİN: 1- Çeyiz, kalın 2- Yaygın, yayık
                          SEREDAY: Yüzük, takı, aksesuar
                          SERİM: 1- Gösteriş, teşhir 2- Sabır, metanet
                          SERİN: 1- Gölge, gölgelik 2- Genişlik, gerilmişlik 3- Soğuğa yakın, hafif soğuk 4- Sabırlı, dayanıklı
                          SERİNGEN: 1- Serince, serinleşmiş 2- Sabırlı, dayanıklı
                          SEVEN: Sevmekden sevgi sahibi, şefkatli, tutkulu
                          SEVERGE: 1- Dost, yakın, yaren 2- Aşk, sevgi, tutku
                          SEVGİ: Sevme eyleminin nüvesi
                          SEVİ: Sevgi, sevgi eğilimi, sevgi yakınlığı
                          SEVİGEN: Seven, sevgisini veren
                          SEVİK: 1- Sevilen, sevgi gösterilen, sevgiye layık, sevgili 2- Dost, gönüldaş
                          SEVİL: Sevilen, el üstünde tutulan
                          SEVİLGEN: Sevilen, aşırı ilgi gören
                          SEVİM: Sempati, alım, çekicilik- sevgiye yol açan
                          SEVİMLİ: Çekici, sempatik
                          SEVİN: Sevinç, mutluluk
                          SEVİNÇ: Neşe, coşku, sevinme duygusu, mutluluk
                          SEVİNÇEK: Sevinilecek şey, sevinç kaynağı
                          SEVİNDÜK: Mutluluk, bahtiyarlık (Uzun süren bir çocuksuzluk döneminden sonra, çocukları olan ailelerin sık kullandığı, geleneksel adlardan)
                          SEVİNMİŞ: Sevinçli, mutlu, mutlu olmuş
                          SEVİNTİ: 1- Mutluluk, mutlu olmaya değen 2- Ferahlık, gevşeme, rahatlık, huzur
                          SEVÜK: Sevilen, sevgili, canan
                          SEYİRTGEN: Afacan, çalışkan, ele avuca sığmaz
                          SEYREK: Az rastlanır, sıra dışı
                          SEZEK: 1- Hassas, duygulu, ferasetli 2- Sezgi, anlayış, kavrayış, his
                          SEZEN: Anlayan, kavrayan, hisseden
                          SEZER: Hassas, duygulu, fark edici
                          SEZGİ: İdrak, seziş, hissediş, ilham
                          SEZGİN: Hassas, sezici
                          SEZGİR: Hassas, narin, alıngan
                          SEZİGEN: Sezen, sezgin
                          SEZİK: Sezgin, içli
                          SEZİKLÜ: Tedbirli, sezici
                          SEZİM: Hissediş, anlayış
                          SEZİMTAL: Hassas, duygulu
                          SEZMİŞ: İdrak eden, anlayan
                          SIBAK: Sopa, değnek
                          SIDAL: Muktedir, güçlü, egemen
                          SIGUN: 1- Yabani geyik 2- Emek, zahmet, sıkıntı
                          SIĞIN: Erkek geyik, Ala geyik
                          SIĞINAK: Sıkı korunan, sığınılacak yer, yoğun ve katı olan yer
                          SIĞINDIK: Bağlılık, sadakat
                          SIĞLAM: 1- Sağlam, sıkı, yoğun 2- Sine, bağır
                          SIK: Katı, yoğun
                          SIKI: Katı, sıkılmış, yoğun
                          SIKILGAN: Daralmış, daralan, sıkılaşan, utangaç
                          SIKIN: 1- Keder, yas, üzüntü, sıkıntı 2- Ala geyik
                          SILIV: Temiz, pakize, bakire
                          SILKIM: Cesur, gözükara
                          SIN: 1- Deney, deneme 2- Endam, gösteriş
                          SINAÇI: Hakem, sınayıcı
                          SINAĞ: Sınav, imtihan, deneme
                          SINAK: Deney, sınav, imtihan
                          SINAUVU: Sınav, deney
                          SINAYÇI: Hakem, sınayan
                          SINÇI: Hakem, sınaçı
                          SINDIRAÇ: Bülbül
                          SIRAY: Çehre, yüz, beniz
                          SIRGA: 1- Küpe, takı, aksesuar 2- Armağan, bahşiş 3- Halka, halkalı
                          SIRGALU: Küpeli
                          SIRMA: Sırlı, boyalı, gümüş tel
                          SIYKIM: Sevgili, canan
                          SIYLI: 1- Sevimli, sempatik, muteber 2- Armağan
                          SIYLIK: Armağan, bahşiş
                          SIYURGAL: Armağan
                          SIZGIÇ: Kalem, yazgaç
                          SIZIM: Sızı, yakınma, hüzün
                          SİBEL: 1- Buluttan ayrılıp henüz yere düşmemiş yağmur tanesi 2- Buğday, buğday tanesi
                          SİLGİ: Arınma, temizlik, parlaklık
                          SİLİG: 1- Temiz, namuslu, dürüst 2- El değmemiş, bakir, bakire 3- Tatlı dilli
                          SİNÇE: Çehre, beniz
                          SİNGİL: Küçük kız kardeş
                          SİNGİN: Mahçup, sıkılgan
                          SİNKEL: İmtiyazlı, ayrıcalıklı
                          SİNKİL: İmtiyazlı
                          SİR: 1- Şeciye, soy, kök 2- Birleşik, birleşmiş
                          SİREK: Zeki, akıllı
                          SİTACU: Nazlı, narin, alıngan, hassas
                          SİYAVUŞ: Sevimli, sempatik, sevgiye layık
                          SİYENDİ: Sevilen, sevilmiş, sevgiye layık
                          SİYREK: Az rastlanır, seyrek bulunur
                          SİYUN: Sevim, sevimlilik, sempati, beğeni
                          SİYURAN: Utkan, muzaffer
                          SİYURGAL: 1- Ödül, armağan, ödül alma 2- Madalya, askeri nişan
                          SİYURGATMIŞ: 1- Düşmanı bozguna uğratmış 2- Başarılı, ödül ve övgü almış
                          SİYÜNÇ: Sevinç, mutluluk
                          SİZGEK: Zeki, sezgin, müdrik
                          SİZÜÇEN: Hassas, zeki, uyanık, akıllı
                          SOBAY: 1- Bekar, yalnız, münferit 2- Silahını iyi kullanan, deneyimli asker, savaşçı
                          SOĞAY: Sağlıklı, zinde, dinç
                          SOKMAN: 1- Mert, dürüst 2- Diz kapağına kadar gelen uzun bir tür çizme (Türkmen çizmesi)
                          SOKULAG: 1- Adak, kurban 2- Sokulgan, munis, cana yakın
                          SOKULGAN: Cana yakın, munis
                          SOKUM: Kurban, adak
                          SOLAGAY: 1- Solak 2- Ters, hiddetli, öfkeli
                          SOLAK: 1- Asker yöneten, asker sevk eden (Sulag) 2- Sol el ve ayağını kullanan
                          SOLAŞIGLI: Yararlı, çok yararlı, iş bitirici
                          SOLGUN: Rengi kaçmış, yıpranmış, hüzünlü
                          SOLGUR: (Salgur) Atak, saldırı
                          SOLIN: Araştırmacı, meraklı
                          SOLMAGAN: Canlı, ölümsüz, solmaz
                          SOLMAZ: Canlı, diri, çekici
                          SOLTU: Soludu, soluklu
                          SOLUK: Nefes, can
                          SONGAR: Sungur, şahin
                          SONUÇ: 1- Son, bitim, kıyı 2- Uç, sınır, limit
                          Otmanlı ve Salçuklular döneminde, sınır karakollarında görev yapan kişiler verilen bir ad
                          SORGUÇ: Başa takılan çelenk
                          SORGUN: Söğüt türü bir ağaç
                          SOYÇA: Soylu, soyluca
                          SOYDAM: 1- Soylu, soyunu düşünen 2- Ailesine bağlı, yuvasına bağlı
                          SOYDAN: 1- Soylu, soylu bir aileden gelen 2- Hanedan, hanedanlık
                          SOYDAŞ: Aynı soydan gelen, aynı soyun kişileri
                          SOYLAMIŞ: 1- Soyunu çoğaltıp, kutsayan, örgütleyen 2-söz, söyleyen, konuşmacı, hatip
                          SOYLU: Asil, asalet sahibi
                          SOYLUHAN: birl. Soylu/Han
                          SOYON: (Sayın)
                          SOYSAL: birl. Soy/Sal 1- Ünlü, meşhur 2- Soylu, asil 3- Medeni, uygar
                          SOYURGAL: 1- Ödül, askeri ödül,madalya, nişan 2- Armağan, bağış, ihsan
                          SOYURGAT: İhsan, bahşiş
                          SÖKE: Diz üstü çöküş, çökme
                          SÖKMEN: 1- Yiğit, gözü kara, düşmana diz çöktüren, dize getiren, buyruğunu
                          dinleten 2- Sokman, uzun çizme
                          SÖKÜR: 1- Kızgın, hiddetli, kabarmış 2- Dize getiren, diz çöktüren,buyruğunu dinleten
                          SÖKÜRMÜŞ: Dize getirmiş, baş eğdirmiş
                          SÖN: Güçten kesilme, azalma
                          SÖNMEZ: 1- Canlı, enerjik, ateşli, iddialı 2- Parlak, göz alıcı
                          SÖNÜ-k- : Sönük, pasif, cansız, heyecansız
                          SÖYKEM: Sempati, sevim, sevimlilik
                          SÖYLEM: Anlatım, hitap, hitabet, demeç, izah
                          SÖYLENCE: Efsane, mit, destan, lejant
                          SÖYÜ: 1- Aşk, sevda 2- Sevinç
                          SÖYÜÇEN: 1- Aşık, sevdalı 2- Sevinçli, mutlu
                          SÖYÜNDÜK: Sevindik
                          SÖZBAY: birl. Söz/Bay Söz zengini, hatip, söz cambazı
                          SÖZBİR: birl. Söz/Bir mec. Doğruluk, dürüstlük, söz birliği, sadakat
                          SÖZEÇEN: (Sözen)
                          SÖZEN: Hatip, konuşmacı
                          SÖZER: birl. Söz/Er, mert, sözünün eri
                          SÖZERİ: birl. Söz/Eri, mert, sözünün eri
                          SU: 1- Sıvı 2- Asker, er, erat
                          SUBAK: Sopa, değnek, cop
                          SUBAY: birl. Su/Bay 1- Bilgili ve deneyimli asker 2- Hafif süvari, atlı asker 3- Bekar evlenmemiş (Anadolu ve Azerbaycan’da) 4- Çocuksuz, çocuğu olmayan ( Kazak ve Kırgızlarda)
                          SUGAY: Aya benzer, ay parçası
                          SUĞUNÇAK: Sığınak, sığınılacak yer, sine, bağır
                          SUKTA: Sıkıcı, ezici, acı kuvvete sahip
                          SULAK: 1- Asker sevk eden, sefere çıkan 2- Sulu, verimli
                          SUN: 1- Çağrı, davet 2- İncelik, nezaket 3- Vermek, ihsanda bulunmak
                          SUNA: 1- Emsalsiz güzellik 2- Yeşilbaş ördeği
                          SUNAK: Adak, kurban
                          SUNAR: 1- Davetkar 2- Cömert, abadan
                          SUNAYAN: Çığırıcı, davetkar
                          SUNÇA: Sunak, adak
                          SUNÇAK: Adak, kurban
                          SUNGU: Bağış, ihsan, ikram
                          SUNGUN: 1- Yetenek, yetenekli 2- Sunulan, adak, hibe
                          SUNGUR: 1- Kartal 2- Şahin
                          SUNGURCA: Sungur yavrusu, küçük sungur
                          SUNKA: Sunak
                          SUNKAK: Sunak
                          SUNKAR: Sungur
                          SUNKUR: Sungur
                          SUNTAY: birl. Sun/Tay
                          SUNU: İkram, davet, bağış, armağan
                          SUSKUÇAK: Küçük, körpe
                          SUSÜ: Sağlık, şifa
                          SUTU BOĞDA: Mübarek, Tanrısal, Tanrıdan gelen (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)
                          SUVAN: Savaşçı, cengaver
                          SUVAR: Bolluk, bereket
                          SUVAT: 1- Su kanalı 2- Suyun taksim edildiği yer
                          SUYUN: (siyun, sevim) Sevimlilik, sempati, niyet
                          SUYUNÇUK: 1- Sevinç, sevimlilik 2- Müjde
                          SÜÇÜG: (Süçig) Tatlı, lezzetli, hoşa giden
                          SÜDÜN: birl. Süt/Ün, Soylu, temiz
                          SÜLEDİ: Saldırgan, akın yapan, akıncı
                          SÜLEK: Saldırgan, akıncı
                          SÜLEMİŞ: 1- Akıncı, saldırgan, düşman üzerine asker yollayan 2- İyi silah kullanan, silahşor
                          SÜLÜN: Uzun kuyruklu, renkli bir kuş
                          SÜNE: Ruh, can
                          SÜNGÜ: (Süngük) 1- Kesici ve delici, uzun bıçak 2- Kemik, kemik parçası, kemikle yapılan mızrak 3-Eskiden, mezar başlarına dikilen sırık
                          SÜNGÜK: Süngü
                          SÜNGÜŞ: Süngü darbesi, süngü hamlesi, süngüleme, savaş
                          SÜRÇEK: Yemek, oyun ve eğlence için yapılan, gece toplantısı
                          SÜREN: 1- Asker sevk eden, savaşa asker yollayan 2- Haykırış, nara, savaş narası
                          SÜRER:Asker sevk eden
                          SÜRGİT: 1- Payidar, kalıcı 2- Ulak, postacı
                          SÜRÜN: Süs, makyaj, makyaj malzemesi
                          SÜSÇEN: Kargı ve kılıç saplamada usta olan kişi
                          SÜSMEN: 1- Süslü, süsü ve süslenmeyi seven 2- Tos atan, toslayan
                          SÜSÜN: Süslü, işveli, sempatik, çekici
                          SÜVERCE: Canan, aşık olunan, maşuka
                          SÜYEK: Kemik, soy, sop
                          SÜYGEN: Sevgili, canan
                          SÜYÜK: Kemik, soy, oymak
                          SÜYÜM: 1- Sevim, sempatik 2- Görüş, kanaat
                          SÜYÜN: Sevim, sempati
                          SÜYÜNÇ: 1- Sevinç,mutluluk 2- Müjde
                          SÜYÜNÇÜ: (Süyünç) müjde
                          SÜYÜRGE: Toy, şölen, ziyafet
                          SÜYÜŞ: Buse, öpücük
                          SÜZEM: Diksiyon, söz söyleme ve konuşma ahengi
                          SÜZGE: Tarak, çok ince dişli saç tarağı
                          SÜZGÜ: 1- Tarak 2- Süzgeç
                          SÜZGÜN: 1- Arınmış, süzülmüş 2- Mest, mahmur, kendinden geçmiş 3- Göz alıcı, alımlı
                          ŞADŞat) 1- Ordu komutanı, general 2- Tigin, prens 3- Cesur
                          ŞADAPIT: Şad’a bağlı birlik ve beyliklerin genel adı
                          ŞAKAR: 1- Şakır, bülbül gibi öter 2- Çakar, cesur
                          ŞAKIR: 1- Öter 2- Çakır
                          ŞAKRU: Çağrı, mesaj, davet
                          ŞAMAN: Kam, baksı
                          ŞANÇI: Saplayıcı, iyi ok ve kargı kullanan, silahşor
                          ŞANDA: Alçak ve rutubetli yer
                          ŞANYU: (Tanyu) Sonsuzluk, genişlik
                          ŞARA: (Çara) Ufuk, ufuk çizgisi
                          ŞAŞ: 1- Şiş, sivri uçlu, et pişirme aracı 2- Taş 3- Dış kısım, dışarı dışarıda kalan, taşra
                          ŞAŞLIK: Şiş, şiş kebabı
                          ŞAYBAL: Şımarık, nazlı
                          ŞAYLAN (çaylan): Nazik, kibar, neşeli, güler yüzlü
                          ŞAYLIĞ: Şeref, onur
                          ŞEYBAN: (Şeban, şıban, çıbın, zıbın) Sinek, haşarat
                          ŞIMGA: Acele, aceleci
                          ŞORAMUN: (Çoramun, çuramun) Ruhlarla ilgilenen, kötü ruhları kovan
                          ŞORLAK: Şorul, şorul akan su, çağlayan
                          ŞÖLEN: Yalnızca fakir ve kimsesizlere verilen toy, yemek ziyafeti, Bey yemeği
                          ŞUMGA: Aceleci, tez kanlı
                          ŞURLAK: Çağlayan
                          ŞURLAYU: Çağlayan
                          ŞÜYÜN: Müjde
                          Next&Nextstar
                          EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                          Yorum yap

                          • #14

                            TABAN:1- Tapan, tapınan 2- Temas, dokunma, vurma 3- Dizi, sıra, kafile
                            TABAR: 1- Tapan, tapınan 2- Vuran, döven, dövüşçü
                            TABGAÇ: 1, Dövüşçü, kavgacı 2- Ulu, saygıdeğer, muhterem 3- Tapıcı,tapınıcı
                            TABIN: (Tapın) İbadet
                            TABKI: Vicdan
                            TABU: (Tapı, tapu) Kutsanmış, kutlu yapılmış, tapılacak duruma getirilmiş
                            TABUK: 1- Tabu 2- İnayet, yardım, hizmet
                            TABUN: Tapın, ibadet
                            TAÇA: Tasarı, kurgu, plan
                            TAÇAM: Tasarı, plan, kurgu, senaryo
                            TADIK: Tat, lezzet, damak
                            TAG: (Tak, tağ, dağ)
                            TAGA: 1- Silah 2- Kural, kaide 3- Saygıdeğer, hürmet edilen
                            TAGAY: 1- Saygı duyulan kişi 2- Dayı, ana tarafından gelen akraba
                            TAGI: 1- Dindar, inançlı 2- Takı, aksesuar
                            TAGUK: Tavuk
                            TAĞ: Dağ
                            TAĞAN: Üç ayak, saç ayağı
                            TAĞAŞAR: birl. Dağ/Aşar mec. Azimli, kararlı
                            TAĞLUK: Dağlık, dağlık bölge
                            TAĞMA: 1- Dağ eteği 2- Elçi, devlet temsilcisi, devlet görevlisi
                            TAĞUDAR: 1- Heybetli, dağ gibi 2- Dağıtıcı, yok edici, yıkıcı, şiddetli 3- Kısmet, nasip
                            TAKAK: Ucu, ateşli ok
                            TAKAY: 1- Dayı, ana tarafından akraba 2- Dolunay
                            TAKIĞ: Takı, ziynet, aksesuar, mücevher
                            TAKIR: Takı, ziynet
                            TAKIŞ: Takı, süs, aksesuar
                            TAKİ: Dindar
                            TAKSUK: Harika, olağanüstü, anormal
                            TALA: 1- İri cüsseli, heybetli 2- Seçkin, güzide
                            TALAKAN: Yağmacı, yağmalayan
                            TALAN: Yağma, yağmalama, üşüşme, saldırı
                            TALAS: 1- At yarışlarındaki, başlangıç ve bitiş çizgisi 2- Fırtına, kum fırtınası 3- Dalga
                            4- Tartışma, münakaşa
                            TALAY: (Taluy, Tulay, Toluy,Tolu) 1- Okyanus, derya, büyük deniz, büyük göl
                            mec. Ululuk, büyüklük, sonsuzluk 2- Gelecek, ikbal 3- Seçkin,güzide
                            Şamanist gelenekte Deniz ve göllere bakan Tanrı
                            TALAZ: Dalga
                            TALI: Güzide, seçkin
                            TALIKU: Seçkin, güzide, beğenilen
                            TALIMAN: Seçkin, güzide
                            TALKILIÇ: (Dalkılıç) Zırhsız, korumasız
                            TALKAN: Kızartılmış tahıl
                            TALPIN: Faal, aktif, çalışkan, himmetli
                            TALŞIK: İtimat, teminat, güvence
                            TAMAN: Duman, sis
                            TAMAR: 1- Damla, damlayan 2- Demir, demir cevheri
                            TAMGAÇ: Memur, devlet memuru, damgacı, devlet görevlisi
                            TAMIŞ: 1- Demiş, söylemiş, bilgili, deneyimli, sözüne değer verilen, sözüne güvenilen 2-Damla
                            TAMİR: Temir, demir
                            TAMİZ: Damla
                            TAMTUK: Büyük ve kuvvetli ateş
                            TAMU: (Tamuğ) Yerin dibi, yer altı, cehennem
                            Şamanist gelenekte, kötü kişi ve ruhların, öldükten sonra gittikleri yer
                            TAN: (Tang) 1- Gün açımı, gün doğumu, şafak 2- İlginç, acayip, şaşkınlık yaratan 3- Tatlı, tat veren,huzur veren
                            TANA: (Dana) dana, iki yaşındaki inek yavrusu
                            TANDU: 1- Tan vakti, tan vaktinde doğmuş 2- Alev, alevli büyük ateş
                            TANG: 1- Mucize, olağanüstülük 2- Tan vakti 3- Giriş, antre
                            TANGAK: Kaygı, endişe
                            TANGSUK: Mucize, şaşırtıcı olay, olağanüstülük
                            TANGUT: (Tankut) Savaşlarda, mızrak ve tuğların yanına ya da ucuna takılan ipek kumaş, flama
                            TANIK: 1- Tanuk, şahit, gözlemci 2- Tanıdık, dost, yaren
                            TANIL: Ünlü, meşhur, tanınan
                            TANIP: Tanınmış, ünlü
                            TANIR: Ünlü, tanınmış
                            TANIŞ: 1- Tanınan, bilinen, aşina, tanıdık 2- Danışılan, bilgi ve deneyimine başvurulan, danışman
                            TANIŞIK: Yakından tanınan, tanıdık, bildik, dost, yaren
                            TANIŞMAN: (Danışman) Tanış, danışılan, bilgili kişi
                            TANIT: Tanınacak nitelikte, belirgin, tanınabilen
                            TANJU: (Tanyu) Sonsuz genişlik, ululuk,olağanüstülük, mucize gibi
                            Hun imparatorlarının unvanlarından
                            TANLA: 1- Şaşılası, ürkütücü, olağanüstü, mucize 2- Suçlayan, yargılayıcı 3- Doğuş, tan vakti
                            TANLAĞI: Mucize
                            TANMAN: Tan vakti doğan
                            TANRIDAĞ: birl. Tanrı/Dağ “ Tanrı Dağı”
                            Çok eski dönemlerden beri, kutsanarak, Tanrı tarafından yalnızca Türklere tahsis edildiğine
                            inanılan ve halen kutlu kabul edilen sıradağların genel adı
                            TANRIKUT: birl. Tanrı/Kut
                            Tanrısal, Tanrıdan gelen, Tanrının Kutunu üzerinde bulunduran, haşmetli, Hun
                            imparatoru Mete Han’ın unvanı
                            TANSIĞ: (Tansık,Tansu) hayret verici, şaşırtıcı, olağanüstü
                            TANSU: 1- Tansık, mucize 2- Yadigar, armağan 3- Birleşik
                            TANTIK: 1- Çok konuşan, konuşkan 2- Tanıdık, hısım, ahbap
                            TANUĞ: Tanı, teşhis, kanıt, tanınan, tanınmaya yol açan
                            TANYU: (Tanju) Ulu, ulaşılmaz, hükümran
                            TAP: Dilek, istek, umut, yardım ve bunları içine alan beklentilerle dolu inanç
                            TAPAĞ: 1- Tapma, tapınma, saygı 2- Görev, iş
                            TAPAR: Tapan, seven, uman
                            TAPARLU: 1- Mutlu, umutlu 2- Sofu, dindar
                            TAPDUK: 1- Çocuğu uzun süre olmayanların, çocuğu olduğunda verdiği adlardan 2- Saygı ve sevgiye layık, saygıdeğer 3- İbadet, tapınma
                            TAPI: Tapınma, ibadet
                            TAPIK: Önde, önde olan, önde gelen
                            TAPIN: Tapınma, umma, beklenti
                            TAPINGU: Tapınılacak nitelikte sevilen
                            TAPIR: Buluş, yenilik, icat
                            TAPKI: Vicdan
                            TAPKIR: Ayak altında kalıp, katılaşan toprak
                            TAPKUR: Tabur, dizi, topluluk, kafile
                            TAPLAK: Rıza, kabul, teyit
                            TAPUK: Tapu, Tabu 1- Tapınma, dilek, istek 2- Tabu, kör inanç 3- Hizmet, hizmetli
                            TAPUKÇI: (Tapıcı) Saray muhafızı, muhafız askeri
                            TAPUKSAK: Saygılı, hürmetli
                            TAPUN: Kutsama, kutsal bir varlığa yönelme, beklenti, ibadet
                            TAPUNMUŞ: Sofu
                            TAR: Dar, darlık, zahmet, sıkıntı
                            TARA: Ağaç dallarını budamak için kullanılan bıçak
                            TARAGAY: Turgay, tarla kuşu, çayır kuşu
                            TARAKA: 1- Tarak, eşme, ayırma aleti 2- Saygı gösteren
                            TARAMAN: Tarayıcı,rençber, çiftçi
                            TARAN: 1- Geniş arazi, ekinlik, ekin yeri 2- Sınır, hudut
                            TARANÇI: 1- Sınır muhafızı 2- Ekinci, rençber
                            TARANG: Mevki sahibi, imtiyazlı, saygıdeğer
                            TARBAN: Gururlu, mağrur
                            TARDU: 1- Öncelikli, imtiyazlı 2- Durdu, duran yaşam
                            Göktürkler dönemi, üst düzey yöneticilere verilen bir unvan
                            TARDUŞ: İmtiyazlı
                            TARGAN: Savaşlarda, düşmanın geçeceği yollara, onların gidişini ağırlaştırmak ve güçleştirmek için bırakılan, kaya ve kütük parçaları
                            TARGUN: Mahçup, sıkılgan
                            TARHAN: (Tarkan) İmtiyaz sahibi soylu kişi. Bu kişiler, vergi vermez, suçları dokuz kereye kadar bağışlanır, kağan ve hanların huzuruna izinsiz girebilirlerdi.
                            TARHUN: Güzel kokulu bir yayla çiçeği
                            TARIK: Darı, tahıl, ekin
                            TARIM: 1- Emek, enerji, zahmet, sıkıntı 2- Ziraat, rençberlik 3- Irmakların küçük kolları
                            TARINÇ: Sınır, hudut, uç
                            TARING: 1- Derin, derinlik 2- Ziraat
                            TARKAN: İmtiyazlı ve soylu kişi (Tarhan)
                            TARKANÇ: 1- Öfke, gücenme, rahatsızlık, kızgınlık 2- Darılma, sıkılma
                            TARKAT: Bakan, nazır, yönetici, bürokrat
                            TARKINÇ: 1- Darılma, darlanma, küsme, küskünlük 2- İsyan, başkaldırma
                            TARLIG: 1- Güçlük, darlanma, sıkılma 2- Bahşiş, hediye
                            TARTA: Terazi
                            TARTAGAN: 1- Tartan, terazi 2- Dağınık, derbeder
                            TARTIŞ: Armağan, bağış
                            TARUG: 1- Darı, ekin 2- Hediye, bağış
                            TASAR: Plan, tasarı, tasarım
                            TASIM: Gösteriş, afi
                            TAŞ: 1- Dış, dışta olan, görünürde olan 2- Kaya parçası mec. Sertlik, dayanıklılık
                            TAŞAN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkun
                            TAŞAR: Taşmış, coşkun, ateşli
                            TAŞGAN: Taşan, coşan, ateşli
                            TAŞGARU: Dışarı, dışarıdan, taşra
                            TAŞGIN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkulu, ateşli, asabi
                            TAŞKI: Dışarıdan, taşralı
                            TAŞKIN: Coşkun, ateşli
                            TAŞRALU: Dışarıdan, yabancı
                            TAŞRIK: Dışarıda, gurbet, gurbetçi, sefere giden.
                            TAŞUG: Taşınabilir mal, menkul değer
                            TAŞÜREK: birl. Taş/Yürek ( Cesur, gözü kara)
                            TAT: 1- Yemek, damak 2- Uzak, uzakta, uzaktan, yabancılaşmış 3- Kılıç pası, paslı kılıç
                            TATAR: 1- Uzakta kalmış, yabancılaşmış 2- Çayırlık, mera 3- Kent dışında yaşayan
                            TATAŞ: (Dadaş) 1- Yakın dost, yaren, arkadaş 2- Uzakta kalmış, aynı uzaklığı paylaşan
                            TATIG: Tatlı, hoş
                            TATIR: Çayırlık, otlak, mera
                            TATLI: Tatlı veren, hoşa giden mec. Güler yüzlü, sevimli, cana yakın
                            TATU: 1- Barış, sulh 2-Uzağı gören, uzak görüşlü 3- Bakıcı, eğitici 4- Tatlı, tat veren
                            5- Yaratılış, fıtrat
                            TAV: 1- Hız, devinim, çeviklik, koşu, davranmak, harekete geçmek. 2- Dağ
                            TAVAR: Hızlı hareket eden, hızlı davranan.
                            TAVGAÇ: 1- Hızlı koşan, hızlı davranan, atik 2- Çekici, cezbedici
                            TAVIŞGAN: Tavşan
                            TAVLI: 1- Hızlı, atik 2- Dağlı
                            TAY: 1- Dayak, dayanak, dayanılacak nesne 2- Soy, asalet, soyluluk unvanı 3- Ululuk, büyüklük,çokluk 4- Mevki, yer, bölge 5- Ananın erkek kardeşi, dayı 6- Süt emen at yavrusu
                            TAYAK: Baston, değnek, dayanılacak nesne.
                            TAYANÇ: 1- Dayanç, dayanak 2- Hami, koruyucu, sırdaş, güvenilen kişi
                            TAYANÇI: Danışman, memur.
                            Uygurlar döneminde, küçük dereceli memur unvanlarından
                            TAYANG: Dayak, dayanak, destek, dayanak
                            TAYANGU: Danışman, aracı, sıra dışı. Han ve kağanların danışmanlarına verilen bir unvan
                            TAYCU: 1- Hami, destekçi, koruyucu 2- Soylu, seçkin 3- Tay sahibi,tay eğiticisi
                            TAYEÇE: birl. Tay/Eçe..Soylu, saygıdeğer hanım. (Teyze, sözcüğünün buradan
                            geldiğini söyleyen dilciler var.)
                            TAYGA: 1- Kavak, çam, söğüt karışımı ormanlık bölge 2- yoğurtlu sebze çorbası
                            TAYGAN: 1- Karışık ağaçlı orman 2- Dayanak, destek
                            TAYGANA: Kaygan, kayıcı
                            TAYGUN: Yavru, çocuk, torun
                            TAYGUR: Kayan, kızakla kayan
                            TAYIK: Kibar ve nazik genç
                            TAYLAN: 1- Beyefendi, centilmen 2- Yakışıklı, heybetli 3- Düzgün ve etkileyici konuşan
                            TAYŞI: 1- Mürşit, yol gösteren 2- Hami, koruyucu
                            TEBER: Balta, baltalı mızrak
                            TECİMEN: İdareli, ekonomist
                            TECİMER: Ekonomist, hesaplı
                            TEDAN: Tutan, zapt eden, zabit
                            TEDİK: (Tetik) 1- Usta, becerikli, bilgili 2- Öğüt, nasihat
                            TEGEN: (Değen) Değerli, karşılığı olan
                            TEGİN: Tigin, prens, şehzade, bey oğlu. Göktürkler döneminde, vali unvanı olarak da kullanılmıştır.
                            TEGİNEK: Değnek, baston
                            TEGİR: 1- Değer, kıymet, paha 2- Hücum, taarruz 3- Ulaşım, ulaşma
                            TEGİŞ: 1- Değişim, değişme 2- Dövüş, temas, çarpışma, hücum
                            TEGRE: Daire, çevre, civar, etraf
                            TEGREK: 1- Değer, kıymet 2- Tekerlek, değirmi, yuvarlak
                            TEĞME: Değme, seçkin, farklı
                            TEKER: 1- Değer, kıymet 2- Çevre, yöre, daire 3- Saldırgan, mütecaviz
                            TEKEŞ: Döğüş, değiş, temas, savaş, savaşçı
                            TEKİN: 1- İyi, güzel, biricik, emsalsiz, uğurlu, uygun 2- Rahat, güvenli,güvenilir,
                            3- Tigin, prens, bey oğlu 4- Tabi, bağlı, kul, köle 5- Boş, ıssız, toplumdan uzak kişi 6- Saldırgan
                            TEKİNİK: Güvenilir, iyi, münasip, uygun
                            TEKİR: 1- Değer, kıymet, paha 2- kara benli, kara çizgili 3- Hücum, saldırı, saldırganlık
                            TELA: 1- Delici, delen 2- Tolu, olgun, bilge 3- Armağan, adak, sungu
                            TELEK: Armağan, sungu
                            TEMİR: Demir
                            TEMİR YALUP: birl. Demir/Yalup demirci ustası, silah yapımcısı
                            TEMİRÇAL: birl. Temir/Çal ( kılıç darbesi, kılıç vuruşu)
                            TEMİREN: Ok başlığı, okun ucundaki sivri ve delici demir parçası
                            TEMİRHAN: birl. Temir/Han
                            Eski dönem, “ Maden Tanrısı”
                            TEMİRKIRAN: birl. Temir/Kıran mec. Acı kuvvet, acı kuvvete sahip kişi
                            TEMİŞ: Demiş, söylemiş, bilgin, deneyimli
                            TEMÜGE: (Temürge) demir, nüvesi
                            TEMÜRKAZUK: birl. Temir/Kazık Kutup yıldızı
                            TENBE: At koşumu, koşum takımı
                            TENEKUR: Boraks madeni
                            TENGİZ: Deniz
                            TENİK: Azim, kararlılık
                            TENŞİ: Eşit, adil, adaletli
                            TEOMAN: Sis, duman, tuman
                            TEPE: 1- Uç, sınır, doruk, yükseklik, yüksek yer 2- Yığın, kütle 3- Bir nesnenin sivri ucu
                            TEREÇE: İnce, narin, zarif
                            TEREK: Siper, koruyucu
                            TEREKEME: Siper, siperlik, sütre
                            TERİLGEN: Diri, canlı, hazır, tetik, tetikte
                            TERİLGENBUDUN: birl. Terilgen/Budun
                            Devletin çekirdeğini oluşturan boy merkez halk Devletin, temel, ulusal askeri gücü
                            TERİM: 1- Bilim, sanat, bilim ve sanat erbabı 2- Emek, alın teri, zahmet 3- soyluluk, şeref, onur,nurlu 4- toplantı, dernek 5- Han soyundan gelen kızlara verilen bir soyluluk unvanı
                            TERİŞ: Derleme, toparlama, birleştirme, birleştirici, derleyip toparlayıcı
                            TERKEN: 1- Süs oku, süslü ok 2- Savaş arabası 3- Soylu, soyluluk unvanı
                            TERNEK: Dernek, toplantı
                            TESİYEMİ TANYU: (Ululuğun sınırı olmayan, en ulu )
                            TETİK: 1- Uyanık, hazır 2- Becerikli, mahir
                            TEYENG: Sincap
                            TEYMUR: Demir
                            TEZ: 1- Hızlı, ivedi, hızlılık 2- Kaçma, ürkme, ürküntü 3- Şiddet, şiddetli
                            TEZME. Çabuk kızan, canı ağzında, kızıp çekip giden
                            TEZÜREK: birl. Tez/Yürek Heyecanlı, ateşli
                            TIBIK: Sakin, asude
                            TILSIM: Büyü, efsun, sihir
                            TIN: (Tin) Ruh, can, nefes
                            TINGI: 1- Tin, can, yaşam 2- Kulağa gelen ses, ses dinleme (Tınlama)
                            TINGLAK: Efendi, söz dinleyen
                            TINGLAR: Dinler, hürmetkar
                            TINGLATUR: Sözü dinlenen, sözü geçer
                            TINGLAYU: Munis, söz dinleyen
                            TINGLIĞ: Canlı, diri
                            TINI: 1- Ruhsal, ruhla ilgili 2- İnanç, iman 3- Tıngırtı, kulağa gelen ses
                            TİGİN: Prens, şehzade, han oğlu, bey oğlu
                            TİGREK: Çevre, daire
                            TİKE: Parça, bölüm, lokma, tıkım
                            TİKEN: Dikili, dik, dikmiş
                            TİKİM: Parça, lokma
                            TİLBE: Dilek, dilenen şey, murat
                            TİLBİ: Dilek
                            TİLEK: Murat, istek, dilek
                            TİLKİ: Tilki, kürkü için avlanan hayvan
                            TİLMAÇ: Çevirmen, tercüman
                            TİLMEN: (Dilmen) Konuşkan, hatip, çenebaz
                            TİLTAY: Etken, amil, neden
                            TİLUN: Dolun, tolun, dolu, tam, eksiksiz, kusursuz
                            TİMAGUR: Merhametli, vicdanlı
                            TİMUÇİN: (Temuçin, temurçin, timurçine)
                            Çengiz Kaan’ın ilk adı. Ancak doğrusu, Timurçin’dir. Demir ucu, sivri demir anlamındadır.
                            TİMUR: Demir
                            TİMUR KÜRKAN: birl. Timur/Kürkan
                            Türk dünyasının en ünlü simalarından. Yalnızca Türk tarihi değil, dünya tarihinin de başta gelen liderlerinden. Çengiz Kaan’dan sonra, dünyanın ikinci büyük fatihi. Yaşamı hep çetin mücadelelerle geçmiş, koca bir imparatorluğu adeta yoktan var etmiştir. Kürkan (Damat) lakabını, evliliğinin ilk yıllarında, kayın eçesi olan Buhara Emir’ in himayesinde oluşu nedeniyle almış, daha sonraları,İranlılar ona “ Timurleng”, Otmanlılar “ Aksak Timur” lakabını takmışlardır. Bu ulu kişi zamanında,Türk dünyası üçüncü ve son kez olarak, tek devlet çatısı altında toplanmış, “ Birleşik Türk devletleri” ideali, bu ulu kişinin döneminde son kez gerçek olmuştur.
                            TİN: 1- Can, ruh, öz 2- Soluk, nefes, yel 3- Dinmiş, dingin, sakin, bitik 4- Gök, göksel, Tanrısal
                            TİRGEÇ: Diri, canlı, dirilik veren
                            TİRİG: Diri, canlı, güçlü
                            TİRİGLİĞ: Dirlik, yaşam, geçim
                            TİRİL: 1- Can, ruh, yaşam 2- Dirilik, canlılık, derlenip toparlanma 3- Derlenme, derleniş
                            TİRİM: Yaşam, geçim, hayat yolu
                            TİRKİŞ: Kervan, kafile
                            TOGA: 1- Doğa, tabiat, hilkat, yaratılış, huy 2- Kalın, katı, yoğun, doymuş 3- Usul, yordam, teamül
                            TOGAY: 1- Toga 2- Dolunay 3- Koruluk, küçük orman
                            TOGU: 1- Doğu, doğuş 2- Vuruş, darbe
                            TOĞAÇ: (tokaç) Topuz, çamaşır yıkarken kullanılan tahta topuz
                            TOĞAN: 1- Doğan, doğan kuşu 2- Canlı, doğmuş olan, yaşayan
                            TOĞMA: 1- Dokuma, dokumadan yapılan giysi 2- Yerli, yerli halktan olan kişi
                            TOĞMAK: (Tokmak)
                            TOĞMUŞ: Doğmuş, ortaya çıkmış, canlı, yaşayan
                            TOĞRUL: 1- Tuğrul 2- Doğrulmak, ayağa kalkmak
                            TOĞRULÇA: Doğan kuşu, doğan yavrusu
                            TOĞSIK: Doğuş, doğum, ortaya çıkış
                            TOĞUL: 1- Doğulu, doğudan 2- Doğum, doğuş, ortaya çıkış
                            TOĞULGA: Tolga, tulga, savaş başlığı, miğfer
                            TOK: 1- İrilik, katılık, dayanıklılık, yoğunluk 2- Vuruş, darbe, dövüş, savaş 3- Yol, yöntem, yordam
                            TOKA: 1- Tok, sert, katı 2- Usul, yol, yordam, teamül 3- Dövüş, vuruş, vuruşma, 4- Huy, hilkat,yaratılış
                            TOKAÇ: (Togaç) Topuz, çamaşır topuzu
                            TOKALIG: Tokluk, katılık, sertlik
                            TOKAY: 1- dolunay 2- Dere kenarlarında yetişen bir çiçek, çalı
                            TOKLU: 1- Yol, yordam, bilen, bilge 2- Bir yaşını geçmiş kuzu 3- İri, dolgun, besili
                            TOKMAK: Vurma, ezme, dövme aracı
                            Kalın, geniş, ağaçtan yapılmış çekiç
                            TOKOL: Kuma, ikinci hanım
                            TOKTA: 1- Durma, yaşama, direnç, dayanıklılık 2- Tedbir, tedbirlilik
                            TOKTAK: Tedbir, tedbirli, temkinli
                            TOKTAMIŞ: Durucu, kalıcı, dirençli, dayanıklı, uzun ömürlü, dirayetli
                            TOKTAR: Dayanıklı, dirayetli, uzun ömürlü
                            TOKU: 1- Doğu 2- Dövüş, temas, savaş
                            TOKUM: 1- Doğum, doğuş 2- Yaşam, direnç, dayanıklılık
                            TOKUMAK: Tokmak
                            TOKUR: 1- Gözü pek, cesur 2- Dokur, dokumacı
                            TOKURGAK: Dokuma aleti, dokuma tezgahı
                            TOKUŞ: 1- Dövüş, savaş, vuruşma 2- Doğuş, direnç, yaşam, dirayet
                            TOKUZ: 1- Dokuz sayısı (..Türklerin uğurlu ve kutlu saydıkları sayılardan) 2- sıkça ve kalınca
                            dokunmuş bir kumaş
                            TOLAN: Eşsiz, emsalsiz
                            TOLAY: Bir tavşan türü
                            TOLDI: Doldu, dolu, doluluk, bütünlük, olgunluk, irilik, bilgelik, erginlik
                            TOLDIKORGAN: Anıt, lahit, abide
                            TOLGA: Miğfer, çelik başlık
                            TOLGAN: 1- Dolgun, iri, dolu 2- Acı, üzüntü, inleme
                            TOLKAN: Dolgun
                            TOLMIŞ: Dolmuş, dolu, olgun, bilge
                            TOLU: 1- Dolu, olgun, kamil, yetkin, usta 2- İçki, içki kadehi, içki ile dolu kadeh 3- Seçkin, güzide
                            TOLUHAN: birl. Tolu/Han
                            Arap işgalleri sırasında, onlara karşı direniş örgütleyen ve çeşitli savaşlara giren bir bey
                            TOLUK: 1- Dolu, olgun, yetkin, bilge 2- Tuluk, tulum
                            TOLUM: 1- Silah, savaş aleti 2- Olgun, dolgun
                            TOLUN: Dolu, tam, bütün, eksiksiz, kusursuz, olgunlaşmış
                            TOMAN: Duman,sis
                            TOMBAY: Manda, camış
                            TOMRİS: (Tomris Hatun) 1-Demir ucu 2- Demir sesi. 3- Demirin özü, nüvesi.4- Bereket, bolluk,uğur.
                            T Türk tarihinin ünlü simalarından. Sakalar devletinin katun’u (kraliçesi) (İran – Turan savaşları sırasında, zalimliğiyle ünlü, Pers kralı Hüsrev’in, Türk topraklarını işgal etmesine karşın yapılan savaşta büyük kahramanlıklar göstererek, onu yenmiş, başını kesip kan dolu bir fıçıya atarak, “Hayatın boyunca kana doymadın, kan döküp kan içtin. Ben de sana yakışanı yapıp, seni bundan mahrum etmeyeceğim.” diyen ulu kişi.)
                            TON: Don, giyim, giysi, elbise
                            TONA: Giyimli, varlıklı, yakışıklı
                            TONAT: Donat, cömert, eli açık, aç doyuran – çıplak giydiren.
                            TONATMIŞ: Giydirmiş, hayır hasenatta bulunmuş, cömert ve eli açık.
                            TONGA: Kaplan, Asya kaplanı.
                            TONGUZ: Domuz
                            TONKA: 1- Tunga , kaplan 2- iri,büyük,gösterişli
                            TONLU: Giyimli,şık,zengin,varlıklı
                            TONSUZ: Yoksul
                            TONYUKUK: (Tanyu/Kök,gök) Sonsuzluk ve genişlik,bilgelik ve deneyimlilik.
                            TOP: Yığın, topluluk, bütünlük, erk
                            TOPAÇ: 1- Top gibi, toparlak, dolgun 2-İbrik 3- Sepet, sele
                            TOPAK: Topluca, toplanmış, yığın
                            TOPRAK:.. Yer, yurt, arazi
                            TOPURGAN: Ayak basıldığında toz çıkaran, yumuşak toprak
                            TOPUZ: Toplanıp, kurutulmuş, katılaşmış, topluca ve katıca. Silah, dövme ve ezme aracı
                            TOR: 1- Mevki, mertebe, şeref, şereflilik 2- Türeme, doğma, soy, gelişme, yayılma 3- Ağ, tuzak 4-Giysi 5- Evlat, çocuk, nesil 6- Zayıflık, incelik, hamlık
                            TORAMAN: 1- Fahri, onursal, şerefli 2- Kaba, yetişmemiş, acemi 3- İri, dolgun, heybetli
                            Toran: Turan, duran, yaşayan, dirençli
                            TORÇUK: Kozalak
                            TORKU: İpekli kumaş
                            TORLAK: 1- Eğitilmemiş at 2- Çırak, acemi, ham
                            TORMIŞ: Durmuş, yaşayan, yaşar, yaşam
                            TORMU: Yaşam süresi, yaşam
                            TORU: 1- Duruş, yaşam 2- Bolluk, bereket, fazlalık 3- Doru, doru renk
                            TORUG: Doruk, Doru renk
                            TORUK: 1- Doruk, zirve 2-İnce, zayıf, ham, olmamış
                            TORUM: 1- Aygır, aygır yavrusu 2- Kul, köle, muti, bağlı 3- Deve yavrusu
                            TORUN: 1- Evladın, evladı 2- Sevgili, biricik, çok sevilen 3- Acemi, ham, yetişmek üzere olan 4-Genç boğa
                            TOSUN: 1- Genç boğa, 2- Tos atan, tos vuran, azgın, azmış, saldırgan
                            TOY: 1- Şölen, yemekli eğlence, düğün dernek 2- Em, ilaç, doyum, doyumluluk 3- Ordu, ordu birliği 4- Çamur bataklık 5- Doğan türü bir avcı kuş 6- Genç, gençlik, acemilik, çıraklık
                            TOYAK: 1- Atlara giydirilen savaş zırhı 2- Tırnak, at tırnağı
                            TOYAN: Toy sahibi, toy veren kişi
                            TOYGA: 1- Toy sahibi, toy veren kişi, 2- Toylarda yapılan çorba, ayranlı çorba
                            TOYGAN: 1- Kurultay üyesi 2- Bir kuş türü 3- Genç, taze
                            TOYGAR: Tarla kuşu, çayır kuşu
                            TOYGUN: 1- Genç, taze, deneyimsiz 2- Doymuş
                            TOYGUR: Doymuş, gözü tok, olmuş, olgun
                            TOYLAK: 1- Toy yeri, toy yapılan yer 2- Karargah, ordunun toplandığı yer.
                            TOYLUK: Toy yeri, Toy yapılan yer
                            TOYMADUK: 1- Özlenen, özlemi duyulan 2- Hırslı, doyumsuz
                            TOYMAGUR: İştahlı, obur
                            TOYTİMUR: Ermiş, keramet sahibi, Şaman büyüğü, kam, rahip
                            TOZUN: 1- Tosun 2- Düzen, uyumluluk
                            TÖGİ: Cömert , eli açık
                            TÖGÜN: Çekici, yakışıklı
                            TÖKMEN: Çekici, yakışıklı
                            TÖKÜ: Eli açık, cömert, müsrif
                            TÖKÜŞ: Düğüş, savaş, vuruşma
                            TÖLEÇ: Ücret, yevmiye
                            TÖLEGEN: Olgun, kamil, yetişkin
                            TÖLEK: 1-Ücret, yevmiye 2- Sükunet, sakinlik
                            TÖLİS: Bölük, bölünmüş
                            TÖLÜK: Tuluk, tulum
                            TÖR: 1- Türemek, çoğalmak, yaratılış 2- Makam, mevki, onur yeri, şerefli yer 3- Usul, kural, teamül
                            TÖRE: 1- Düzen, gelenek, usul, teamül, geleneksel hukuk 2- Türeyiş,yaşayış, çoğalma, yaratılış
                            TÖRELİ: Töresi olan, töreye bağlı, geleneklerine bağlı
                            TÖREMEN: Görgülü, töreye bağlı
                            TÖREN: 1- Töreye uygun yapılan, töre gereği yapılan, merasim 2- Soylu, necip, seçkin
                            TÖRKİN: Kök, menşe, dip, soy
                            TÖRÜ: 1- Yasa, devlet düzeni 2- Türeyiş, yaratılış
                            TÖRÜCE: Töreye ve yasaya uygun
                            TÖRÜİÇİ: Töreye uygun
                            TÖRÜLÜG: Töreye bağlılık, Töre bilgisi, Töre uygulaması
                            TÖRÜM: 1- Türeyiş, yaratılış 2- Töreye bağlılık
                            TÖRÜMÇÜ: Töreye bağlı, soyuna bağlı
                            TÖRÜN: 1- Soylu, soyluluk 2- Tören, merasim, ihtiram
                            TÖRÜTGEN: Yaratıcı, yaratan, halik
                            TÖŞTÜK: Düş, rüya
                            TÖZ: Kök, dip, temel, cevher, öz
                            TÖZLÜK: Öz, esas, asıl, kök, köklü, özlü
                            TÖZÜN: Soylu, temeli sağlam, köklü
                            TUNAY: Evlatlık kız çocuğu
                            TUDUN: (Tutun) 1- Tutunma, bağlılık, sadakat 2- Destek, güvence, tutunulacak nesne
                            Hazar kağanlığı döneminde kullanılan “ vali “ unvanlarından
                            TUGAN: Doğan
                            TUGANA: Özel ok (İçi oyulmuş, içinde evrak gizlenen ok)
                            TUGAN: 1- Küçük ırmak, çay, akarsu 2- Togay
                            TUĞ: Sancağın tepesine takılan at kuyruğu, kıldan yapılan flama, Uğur ve Kut işareti olarak kullanılır olmasına karşın, bundan daha çok savaş isteği, başkaldırı ve isyan sembolü olarak kullanılmıştır. 2- Tıkaç,kapak, bent, set
                            TUĞANÇI: Doğancı, doğan terbiyecisi, doğan eğitmeni, doğan yetiştiricisi
                            TUĞCU: 1- Tuğ taşıyan kişi, alemdar 2- İsyancı, isyankar
                            TUĞÇE: Küçük tuğ, tuğcuk
                            TUĞLU: Tuğ sahibi, kutlu, uğurlu
                            TUĞLUK: Tuğlu, tuğu olan, tuğ taşıyan
                            TUĞMA: 1- Doğmuş, ortaya çıkan, boy gösteren 2- Tuğ kaldıran, isyankar
                            TUĞRUL: 1- Doğan kuşu, bir doğan türü 2- doğru, doğrulmuş, dik- ayakta 3- Türk mitolojisinde, adı geçen, yarı insan, yarı kuş.
                            TUĞSAVUL: birl. Tu/Savul
                            Eski dönemlerde, ordu içinde tuğ taşıyan ve onu koruyup, önde tutmakla görevi olan kişilere
                            verilen ad.
                            TULA: 1- Tolu, dolu, olgun 2- Ayna
                            TULAN: Dolu, olgun, kamil
                            TULAY: 1- Talay, taluy, okyanus, deniz 2- Ayna 3- Dolu, dolgun, olgun
                            TULGA: Tolga, miğfer
                            TULGAR: 1- Azim, kararlılık, inanç, güvenç 2- Gösteriş, heybet, heybetlilik
                            TULGAY: Tuga, Tolga, miğfer
                            TULİ: 1- Dolu, olgun, kamil 2- Ayna
                            TULKİ: Tilki
                            TULTAG: Sakin, kendinden emin
                            TULU: 1- Dolu, ergin, olgun 2- Ayna
                            TULUK: 1- Dolu, olgun, bilge 2- yayık, çömlek
                            TULUN: 1- Tolun, dolu 2- Çene kemiği
                            TUMA: Yeğen, kuzen
                            TUMAÇI: Erkek kuzen, (Amca, hala, dayı, teyze çocuğu)
                            TUMAÇIM: Kız kuzen
                            TUMAĞAN: 1- Nilüfer çiçeği 2- Duman, sis
                            TUMAN: Duman, sis
                            TUMAY: Sessiz, sakin, kendi halinde
                            TUMGAN: Tuman, sis
                            TUMRUL: Dumrul, Demir ucu
                            TUNA: (Tona) Varlıklı, zengin, gösterişli, ihtişamlı
                            TUNÇ: Bronz, Bakır, kalay karışımı
                            TUNG: Nüfus sahibi, kudretli, muktedir
                            TUNGA: 1- Kaplan, Asya kaplanı 2- Kudret, ihtişam, fevkaladelik
                            TUNGUÇ: Çocuk, evlat, evlatlık
                            TUNGUT: Evlatlık
                            TUNUÇ: Tunç
                            TUR: 1- Durmak, yaşam, canlılık 2- İrade, istek, yargı
                            TURA: 1- Dura, durak, ev, mekan 2- Deriden örülen kamçı 3- Sibirya bölgesinin eski adı
                            TURAK: 1- Durulan yer, yaşanılan yer, mekan 2- Yaşam, ömür
                            TURAL: Durma, yaşama, ömür
                            TURAM: Olgunluk, kemal
                            TURAMUN: 1- Evcil, evcimen 2- Onurlu, onuruna düşkün
                            TURAN: Duran, yaşayan, ömür, ömürlü, yaşama direnci (Çocukları sık ölen ailelerin, uzun ömür ve kalıcılık dileklerini içeren adlardan.
                            TURÇAK: Filiz, fidan
                            TURÇİK: 1- Durucu, kalıcı, uzun ömürlü 2- Fidan
                            TURDU: Durdu, sağ, salim, yaşar, yaşayan, kalıcı, ömürlü
                            TURGAK: Bekçi, muhafız, koruyucu
                            TURGAN: Duran, ömürlü
                            TURGAY: 1- Tarla kuşu, serçe 2- Türk/Ay
                            TURGUT: (Turagut) 1- Ömürlü, durucu, uzun yaşamlı 2- Belde, mekan mesken, yaşanılan yer
                            TURKAK: Nöbetçi, bekçi
                            TURKU: Ateşli, heyecanlı
                            TURKUAZ:Rengi mavi ile (Türk mavisi) özdeş olmuş bir süs taşı
                            TURMUŞ: Ömür, yaşam, uzun ömürlülük (çocukları sık ölen ailelerin kullandıkları adlardan)
                            TURNA: Leylek türü, iri ve geniş kanatlı bir kuş
                            TURSUN: Dursun, Durdu, duran, durmuş vb. yaşam, ömür, uzun ömür
                            TURŞAK : Filiz, sürgün
                            TURU: 1- Duru, saf, arık 2- Duran, yaşayan, ömürlü 3- Durgun,sakin
                            TURUM: 1- Yaşam, ömür 2- Sükunet, durgunluk
                            TURUMTAY: 1- Turum/Tay 2- Doğan türü, avcı bir kuş
                            TURUŞKAN: Dayanıklı, metanetli, dirençli, uzun ömürlü
                            TURUT: 1- Yer, yurt, durulan, yaşanılan yer 2- Ömür, yaşam
                            TUSİT: Göğün ötesi
                            Şamanist gelenekte, ulu ruhların gittiği yer. Göğün katlarından
                            TUSKAN: Akraba, yakın, hısım
                            TUŞGÜL: İşaret, iz, nişan
                            TUT: 1- Yakalayış, kavrayış, saklayış 2- Vuruşma, vuruş, yenme, ezme, koparma 3- Ordu, ordugah 4- Kılıç ve benzeri silahların üzerindeki kir, pas
                            TUTA: Bahşiş, armağan
                            TUTAÇ: Komşu, yakın, dost
                            TUTAÇI: Komşu, yakın
                            TUTAK: 1- Silah kabzası 2- Saldırı, hücum, taarruz 3- Evlatlık
                            TUTAM: Demet, buket, deste
                            TUTAN: Elinde bulunduran, yönetimi altında bulunduran
                            TUTAR: Tutucu, hükmedici
                            TUTAŞ: 1- Küçük hanım, evin en küçük kızı 2- Bekar, bakire kız 3- Komşu
                            TUTGAK: 1- İnilti, inleyiş, hüzün 2- Geceleri keşfe çıkan savaş birliği
                            TUTGAN: Tutucu, fanatik
                            TUTGUÇ: kahvaltı, kuşluk vakti yenen yemek
                            TUTGUN: Tutsak, esir, hapis,tutulu, tutulmuş, bağlanmış
                            TUTKU: Kapama, ele geçirme, bağlama, bağlanma
                            TUTGUK: Esir, hapis, tutsak
                            TUTNAK: Destek, arka
                            TUTNUK: Tutunulacak nesne, dayak, arka,destek
                            TUTSU: 1- Vasiyet, öğüt, nasihat 2- Bağımlılık
                            TUTSUK: Öğüt, nasihat, vasiyet
                            TUTU: Esir, tutsak, rehine 2- Çekici, cazip, güzel 3- Tutuş, savaş, dövüş
                            4- Ağırbaşlı,utangaç 5- Yiğit, batur, dövüşçü 6- Bakan, nazır, vali
                            TUTUG: Vali, askeri vali
                            Göktürkler döneminde kullanılan askeri unvanlardan
                            TUTUK: 1- Dövüş, savaş, savaşçı 2- Devlet görevlisi, devlete bağlı 3- Evlatlık 4- Büyü, sihir
                            5-Tutsak, esir, tutulmuş, rehin
                            TUTUN: Tutunulacak nesne, destek, arka, güvence
                            TUTUNÇ: 1- Evlat, oğul, uşak 2- Tutunulacak nesne, güvence
                            TUTUNGU: Öğüt, nasihat, vasiyet
                            TUTURGAN: Öğüt, nasihat, vasiyet
                            TUTURGU: Öğüt, nasihat, akılda tutulan
                            TUTUŞ: 1- Dövüş, savaş 2- Zapt etmek, egemenlik kurmak 3- bağlılık, sadakat 4- Orduyu ve devleti düzene sokmak
                            TUTUŞUK: Demet, çiçek demeti,buket
                            Çengiz Kaan’ın Uygur kökenli danışmanı, oğullarının eğitmen ve atabeyi bu ulu kişi,
                            imparatorluğun resmi dilinin “Türkçe” oluşunda ve Türk kültürünün egemen kılınmasında, önemli etken olmuştur.
                            TUYAK: 1- Dayak, destek, değnek 2- Duyan, işiten, işitici, dikkatli, uyanık
                            TUYAN: Duyan, işiten
                            TUYGU: Duygu, his duyumu
                            TUYGUN: Doğan türü bir avcı kuş
                            TUYUK: Dayak, destek, arka
                            TUYUN: Saygın, muteber
                            TUZGU: Yemek, yoldan geçenlere verilen yemek
                            TUZAK: Sevgili,sevgili için söylenen söz
                            TUZAĞI: Sevgili, aşık, maşuka
                            TUZGUN: Armağan, sunu, bahşiş
                            TÜBE: 1- Tepe, yüksek yer 2- Siper, sütre
                            TÜBEK: Tübe, tepe
                            TÜGÜN: 1- Düğün, bağlılık 2- bahşiş, hediye
                            TÜGÜZ: Düz, tam, eksiksiz, mükemmel
                            TÜKEL: 1- Tüy, saç, kıl 2- Dik, dikili
                            Türk mitolojisinde, ağaçtan doğduğuna inanılan kişi
                            TÜKÜN: 1- Düğün, dernek, toplantı 2- Bahşiş, armağan
                            TÜLEK: 1- Zeki, kurnaz, fettan 2- Tüylü, kıllı
                            TÜLGÜ: Alaca, renkli bir karga türü
                            TÜLİN: 1- Ayna 2- Ayın çevresindeki ışık halesi
                            TÜLÜ: 1- Rica, yakarış 2- Düş, rüya
                            TÜLÜŞ: Ücret, değer, emeğin karşılığı alınan karşılık
                            TÜMEN: 1- Duman, duman, sis 2- On bin sayısının askeri terminolojideki kullanılışı
                            TÜN: Gece
                            TÜNBAY: birl. Tün/Bay ( Kazak ve Kırgızlarda, yatak, şilte)
                            TÜNEK: Gece kalınan yer
                            TÜNG: 1- Gece, gece karanlığı 2- Olağanüstülük, fevkaladelik
                            TÜNKÜR: Peri, melek
                            TÜR: Soy, kök, orjin, çeşit, kan, damar, doğuş, yaratılış, oluş
                            TÜRE: 1- Töre 2- Tigin, prens, şehzade
                            TÜREL: Türeli, töreye bağlı, töresel, hukuk, hukuki, hukuka uygun
                            TÜRELİ: Türe sahibi, töreye bağlı, hukuka bağlı
                            TÜREMEN: Töreye bağlı, töreye göre yaşayan
                            TÜRENER: Töreye bağlı, töre sahibi
                            TÜRETGEN: Yaratıcı, mucit, üretken
                            TÜRK: Bu kutlu ad, birçok anlamları içinde barındırır. Türeyiş, doğuş, güç, erk, soy, döl, çoğalma, düzen vb. ( Birçok dilbilimci, değişik anlatımlar yapıyormuş gibi görünseler de aslında tek bir şey vardır ortada. O da Töreli, Töreye bağlı, Töreye göre olmuş, Töre ile özdeş, iyilik, güzellik, doğruluk ve düzenlilik içinde yaşayan, bunun için gerektiğinde, mayasından gelen güç ve erkini kullanan kişi ya da kişiler topluluğu, anlamlarını net bir biçimde içinde barındırıyor olması.)
                            TÜRK BİLGE KAĞAN: (Orhun anıtlarında, Bilge kağan kendini böyle tanıtır.)
                            TÜRKÜ: Türk dilinde söylenen, melodi
                            TÜRÜ: Dürülmüş, derli, toplu, düzenli
                            TÜRÜNG: Aktif, faal, çalışkan
                            TÜŞ: Düş, rüya
                            TÜŞTEMİZ: birl. Tüş/Temiz
                            TÜTSÜ: Güzel kokulu ot yakarak ortaya çıkarılan koku
                            TÜTSÜK: 1- Tütsü, tüten koku 2- Öfkeli, kinci, öç alıcı
                            TÜTÜK: 1- Güzel ve etkileyici koku, duman, tütme kokusu 2- Düdük, savaşlarda ve savaş talimlerinde komut vermek için kullanılan düdük
                            TÜZ: Düz, düzen, kök, esas, kural, bütünlük, doğruluk, uyum, uyumluluk
                            TÜZE: 1- Düz, doğru, düzen, kural, uyum, ahenk 2- İdare, yönetim 3- Ulus, topluluk, halk 4- Uyum, uyumluluk, barış, uzlaşı 5- Kusursuzluk
                            TÜZBAYKÜÇ: birl. Tüz/Bay/Güç Bütün, hepsi, hepsini içine alan
                            TÜZEN: Düzen, uyum, kurallar bütünü
                            TÜZLİ: Uyumlu, uygun, düzenli, idareci
                            TÜZLÜG: uyum, ahenk, geçim
                            TÜZÜK: (Düzük) 1- Düzen, düzülü, sıralı, düzenleme, düzenlenmiş, düzenli, 2- Özel durumlara göre biçimlenmiş kurallar bütünü
                            TÜZÜL: 1- Düzülü, sıralı, muntazam, disiplinli, hiyerarşik 2- Anlaşmış,anlaşmalı
                            TÜZÜM: Düzgünlük, sıra, dizgi
                            TÜZÜN: 1- Düzen, kural, teamül, gidişat 2- Öz, kök, soy, soylu, seçkin, egemen 3- Uysal, yumuşak huylu ve davranışlı
                            Next&Nextstar
                            EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                            Yorum yap

                            • #15

                              UBUT:Ar, edep, tevazu, alçak gönüllülük
                              UC: Uç, sınır
                              UCAS: İddia, bahis
                              UCUD: Yeryüzü, dünya
                              UCUN: Uçta, sınırda, kenarda, uçbeyi
                              UÇ: 1- Son, bitim, sınır, kıyı 2- Aşırılık, ekstrem 3- Herhangi bir nesnenin sivri kısmı
                              4- Ordu kanadı, kol, cenah
                              UÇA: 1- Koruma, himaye, arka 2- Uç, sınır, limit 3- Kendini aşmış, yüksek, ulu
                              UÇAR: 1- Haber, havadis 2- Kanıt, delil 3- Göğe yakın, Tanrıya yakın, dindar 4- Uçarı,
                              vurdumduymaz
                              UÇBEY: birl. Uç/Bey
                              Sınır karakollarında görev yapan askeri birlik komutanı
                              UÇGUN: 1- Kam, baksı, kendinden geçmiş, transa girmiş 2- Kıvılcım
                              UÇKAN: Uçan, uçucu
                              UÇKARA: birl. Uç/Kara ..Sırtı renkli, kanatları kara bir kuş türü
                              UÇKUN: Uçuk, kendinden geçmiş, ateşli, heyecanlı
                              UÇMAĞ: (Uçmak) Cennet
                              UÇSIZ: Sınırsız, geniş, büyük, alabildiğine..
                              UÇUK: Uçmuş, kendinden geçen, mest olan kam, baksı
                              UÇUMAK: Uçmak, cennet
                              UÇUR: Devir, dönem
                              UÇURAN: Kam
                              UÇURUM: Son, uzak, uzak nokta, uçulan, uzaklaşılan, yüksek ve derin dağ yamacı, yar
                              UÇUZ: birl. Uç/Uz 1- Alçak gönüllü 2- Basit, kolay
                              UD: (Ut) 1- Arka, geri, ardından gitme, takip 2- karşılaşma, çatışma, yenme, utku 3- Uyuma, uyku
                              UDAR: 1- Takipçi, peşini bırakmayan, kovalayan 2- Yener, galip gelir
                              UDU: Uyku
                              UDUK: Uyanık, diri
                              UDUM: Art arka, arkası sıra
                              UDUN: 1- Hüner, beceri 2- Sönmüş, sönük
                              UDUZ: 1- Mürşit, yol gösteren, ardından gidilen 2- Yollayan, sevk eden
                              UGAN: Kaadir, yaratan ve hükmeden, Ali, yüksek, kudretli
                              Çok eski dönemlerden beri, Tanrı ve Tanrı sıfatı olarak kullanılan bu sözcük, Türklerin ilk
                              Müslüman oldukları dönemlerde de, bir süre Tanrı adı olarak kullanılmıştır.
                              UGIN: Fikir, düşünce
                              UGIŞ: Zeka, üretkenlik
                              UGUZ: Kutlu, mübarek
                              UĞRAK: 1- başvurulan kişi, bilge ve deneyimli kişi 2- Savaşa giderken, Askerlerin, aile ya da
                              eşyalarını topluca bıraktıkları yer 3- Uğranılan yer
                              UĞRAŞ: 1- Düşünce, tasarı, iş, çaba, meslek 2- Mücadele, savaşım, savaş, Karşılaşma, karşı karşıya gelme
                              UĞRAŞI: Meslek, iş, çaba, savaşım, geçim
                              UĞRUK: Savaşa giderken, askerlerin eşyalarını bıraktıkları yer
                              UĞRUN: Yan bakış, gizlice bakış
                              UĞUR: 1- Baht, talih, iyilik, güzellik, kut, bolluk, bereket 2- Süre, zaman
                              UĞURAL: Uğurlu, kutlu, bahtı açık
                              UĞURÇAL: birl. Uğur/Çal (Sürmek, değdirmek)
                              UĞUŞ: Akraba, hısım, kan bağıyla birbirine bağlı kişilerden her biri
                              UKUŞ: Zeka, akıl, yetenek
                              UL: 1- Temel, esas, kök, oluş, oluşum, doğuş 2- İşaret, nişan, iz
                              ULA: Temel, esas, esaslı
                              ULAÇ: 1- Ulaştıran, bağlayan, bağlayıcı 2- İsabet 3- Tim, takım, müfreze
                              ULAÇLI: Ulaştıran, ulak
                              ULAĞ: 1- Soy, nesil 2- Maiyet, bütünlük 3- ulak, haberci 4- Bağ, zincir
                              ULAK: 1- Ulaştırıcı, ulaştıran, haberci, bağlantı sahibi
                              ULAKÇI: Haberci, ulaştırıcı, bağlayıcı, bağlantı
                              ULAM: 1- Eklenmiş, katılmış, tim, müfreze 2- Dizi, dizili, bağlı, dizgi 3- yetenek, yetenekli
                              4- Ululama, selamlama, temenna
                              ULAN: 1- Bağlayan, bağlayıcı, birleştirici, etkileyici 2- Ulu, ululanmış, saygıdeğer, söz dinleten 3- Taze, tazelik, gençlik, genç, cıvan
                              ULANBATUR: birl. Ulan/Batur Ünlü ve ulu kahraman
                              ULANDI: Ululandı, kutsandı, kutlu
                              ULANMIŞ: Ulu, kutsal, mübarek, saygıdeğer
                              ULAR: 1- Bağlayan, birleştiren, birleştirici 2- Erkek keklik
                              ULAŞ: 1- Ululuk, ululaşma, yücelik 2- Oluş, temel, kök, soy, soyluluk 3- yetişme, kavuşma
                              Ulaşılacak olan, bağlanılacak olan, ülkü, ideal 4- uluyuş, kurt gibi uluma 5- Savaş uranı,
                              savaş narası 6- Kent, kent arazisi 7- İsabet
                              ULAŞLU: 1- Amaçlı, idealist, ne istediğini bilen 2- Ulaşıcı, bağlayıcı, birleştirici
                              3- Kentli, zengin, varlıklı
                              ULAT: Bağlayıcı, birleştirici
                              ULCA: 1- Ezeli, eskiden beri var olan 2- Pay, ganimet, savaş ganimeti
                              ULCAŞ: 1- Tazim, ululama, büyükleme 2- Bölüşüm, paylaşım, ganimet
                              ULDIZ: Yıldız
                              ULIÇ: Yavru, yaren, sevilen ve korunan
                              ULIÇIM: Yavru, yavrucak
                              ULIG: Uluma, yakınma, sızlanma
                              ULIŞ: Uluyuş, kurt gibi ulayış
                              ULU: (Ulug, Uluğ) Yüce, yüksek, mübarek
                              ULUCA: 1- Ululuğa yakın, saygıdeğer, hürmetli 2- Üst düzey yönetici, erk sahibi
                              ULUÇ: 1- Temel, esas, oluş, ulaş 2- Bağ, bağlantı, ilişki 3- Uluyuş, uluma
                              ULUĞAYGUÇİ: birl. Ulu/Ayguçi
                              Göktürkler ve özellikle Uygurlar döneminde başbakan ( sadrazam, baş vezir) unvanı olarak
                              kullanılmıştır.
                              ULUĞNOYAN: birl. Ulu/Noyan
                              Çengiz Kagan döneminde “Başkomutanlık” sıfatı olarak kullanılan bir unvan
                              ULUKOYUN: birl. Ulu/Koyun
                              Yakut destanlarında adı geçen “Ateş Tanrısı”
                              ULULA: Yücelt, yükselt, mübarek kıl
                              ULUM: Debdebe, şaşa, gösteriş
                              ULUN: (Ulan, İlun) Ulu, ululanmış
                              ULUNYEGE: birl. Ulun/Yeke Sözü dinlenen, saygı duyulan, bilgi ve deneyimine başvurulan hanım
                              ULURAK: Ulu, kebir, en büyük
                              ULUS: 1- Ul (Temel, kök, esas) danUl/Uz 2- Ülüş, bölüm, kesim, toplulukdan boy, halk, millet,budun (Uygurlarda)
                              ULUŞ: Pay, bölüm
                              ULUTOYUN: birl. Ulu/Toyun
                              Yakut destanlarında, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen Tanrı
                              UMAK: Irk, soy, kemik
                              UMAN: Umutlu, bekleyen
                              UMANÇ: 1- Umutluluk 2- İntizar
                              UMAR: Umutlu
                              UMAY: Koruyucu, şefkatli, iyiliksever
                              Eski dönem, Tanrıçalarından ( Halen, Altay ve tüm Kuzey Türkleri arasında çocukları sevip,
                              koruduğuna inanılır)
                              UMDI: Arzu, beklenti
                              UMDU: Ümit, ümitli
                              UMUCA: Umutlu bekleyiş
                              UMUÇ: Rica, yakarış, beklenti
                              UMUG: 1- Ümit, destek, dayanak 2- Sığınma, iltica
                              UMUNÇ: Rica, beklenti
                              UMUR: Umar, ümitli
                              UMUŞ: Beklenti
                              UMUT: Umuş, ümit, beklenti
                              UNAT: Doğru, yerinde, uygun, olgun, yeterli
                              UNGAN: (Ungan) 1- Bağlı, bağımlı 2- Bahtiyar, doğru yolda olan
                              UR: 1- Uğur, baht, mutluluk 2- Vur, vurmak, darbe
                              URAGUT: Dişi, üretken, tohum, tohumluk
                              URAK: Orak, doğrayıcı, biçici
                              URAN: 1- Savaş narası, nara 2- Vuran, vurma eyleminde bulunan, döven 3- parola
                              URAS: 1-Kut, baht, mutluluk 2- Ateş bakışlı
                              URAZ: Uras, kut, baht
                              URAZLI: Mutlu, bahtiyar
                              URKU: Uğur, baht, talih
                              URPAK: (Urpağ) 1- Evlat, uşak 2- Kibar, nazik
                              URUK: 1- Boy, ok, ulus 2- Vuruk, vurgun
                              URUL: 1- Tür, cins 2- Örs
                              URULU: Cins, soylu
                              URUM: 1- Şeref, onur, haysiyet 2- Meleke, beceri, yatkınlık
                              URUMDAY: Panzehir ve tedavi için kullanılan bir taş
                              URUN: 1- Orun, şeref, itibar 2- Miktar, adet
                              URUNÇA: 1- Şerefli, onurlu 2- Emanet, rehin
                              URUNGU: 1- Şeref, onur, haysiyet, onurlu davranış 2- Eğitim ve talim kılıcı
                              URUS: 1- Orus, uras, uraz) 2- Uruş, kırış, savaş
                              URUŞ: Vuruş, döğüş, kırış, savaş
                              URUŞKAN: Savaşçı, cengaver
                              URUT: 1- Aşama, merhale 2- Amaç, maksat, hedef
                              URUZ: 1- Uraz, uras 2-Vuruş, dövüş
                              US: Öz, töz, yeti, anlayış gücü, akıl, zeka, uzluk
                              USAN: Uslu, akıllı, usta, uzman
                              USBOL: birl. Us/Bol ..Dahi, üstün zekalı
                              USLU: Akıllı, uzman, üstad
                              USLUM: Becerikli, mahir
                              USLUY: Deneyimli, tecrübeli
                              USUK: Uslu, akıllı, zeki
                              USUN: 1- Uzun, uzman, derin, engin, deneyimli 2- Gerçek, sahih
                              UŞAK: Çocuk, genç, taze, ufaklık
                              UTA: 1- Tedavi, onarım, tamir, iyileştirme 2- Zafer, galibiyet
                              UTACI: Doktor, eczacı, iyileştirici
                              UTAMAN: 1- Utkan, galip, muzaffer 2- Eczacı, doktor 3- Edepli, mahçup, sıkılgan
                              UTAN: 1- Galip, muzaffer 2- Utanma, ar, mahçubiyet
                              UTANGAN: Utangaç, mahçup, kendi kendini sıkan
                              UTAR: 1- Yener, utkan, galip 2- İyileştirici 3- Kovalayan, takip eden
                              UTAŞ. 1- Yardım, imdat 2- Galibiyet, zafer, utku 3- Takip, kovalamaca
                              UTGUÇU: Galip, muzaffer
                              UTKU: Zafer, galibiyet, yenme, üstün gelme, güçlüklerden sonra ulaşılan mutlu son
                              UTLU: 1- Galip, muzaffer 2- Sıkılgan, mahçup
                              UTUGLU: Galip, muzaffer
                              UTUŞ: Yenme, galibiyet, zafer
                              UVUT: Utanma duygusu, edep, ar
                              UYAN: 1- Dikkat, itina, dikkatlilik, tedbir 2- İman, inanç
                              UYANIK: Dikkatli, tedbirli
                              UYAR: Uyumlu, uygun
                              UYAV: Uyanık, fatin, ferasetli
                              UYDAÇI: Mürşid, yol gösteren, öğretmen
                              UYGAN: 1- Uyumlu, geçimli, uysal 2- Bağlı, tabi, muti
                              UYGAR: (Uygur) çağdaş, uyumlu, uygun, uyarlı, medeni
                              UYGU: Ahenk, uyum
                              UYGUL: Uyumlu
                              UYGUN: 1- Yakışıklı, güzel, elverişli 2- Geçimli, dirlikçi, imtizaçlı
                              UYGUR: (uygar)
                              Türk boyları içinde, bu günkü anlamda bir kentleşmeye ilk başlayan Türk boyu. Kağıdı,
                              akapunkturu, matbaayı, tekstil sanayiini ve daha birçok buluşu gerçekleştiren Türk boyu
                              UYGUT: Uyumlu, ahenkli, uygar
                              UYGUTALP: birl. Uygut/Alp
                              UYLAŞ: 1- Uyum, geçim, dirlik, düzen 2- Fikir, düşünce, tefekkür
                              UYLAŞI: Uyum, geçim, barış
                              UYSAL: uyumlu, efendi,yumuşak başlı, halim, selim
                              UYTUN: Kutlu, mübarek
                              UYUM: Uygunluk, denklik, ahenk, armoni
                              UZ: Us, öz, erk, yetme, beceri, başarı, açılma, uzama, genişleme, açılım, yayılım
                              UZA: 1- uzay, genişlik, uzunluk, yaygınlık 2- Eski, eskiye dayalı, kadim, mazi 3- Geçiş, geçit
                              UZAK. 1- Uzman, usta, sanatkar 2- Güçlü, egemen, başarılı
                              UZAM: Uzmanlaşmış, ustalaşmış, usta
                              UZAN: Uzman, usta, akıllı, bilgili, sanatçı, pir
                              UZAY: Feza, gök boşluğu, uzamış, genişlemiş, geniş
                              UZDU: Ezeli, çok eski, kadim
                              UZEL: birl. Uz/El Usta, maharetli, becerikli, sanat erbabı
                              UZELLİ: Usta, maharetli, elinden iş gelen
                              UZLUK: İhtisas, uzmanlık
                              UZMA: Kalifiye, uzman, pir
                              UZMAN: Usta, pir, otorite
                              UZUG: Uyanık, dikkatli, müteyakkız
                              UZUN: (Usun) 1- Uzman, pir, becerikli, iş bitirici 2- yaygın, geniş 3- kalıcı, daimi
                              ÜÇ:Üç sayısı. (Türklerin, dokuz, kırk gibi, uğurlu saydığı sayılardan)
                              ÜGE: (Üyge) Ünlü, meşhur
                              ÜGİT: Öğüt, nasihat, propaganda, ajitasyon
                              ÜĞDÜL: Bahşiş, ihsan
                              ÜKELGE: Armağan, bahşiş
                              ÜLEGÜ: Bölüm, kısım, pay
                              ÜLEŞÜR: Bölüşüm, paylaşım, paylaşımcı
                              ÜLGEN: 1- Ulu, kebir 2- İri, büyük, heybetli, geniş
                              Eski dönem Tanrılarından ( Türk mitolojisinde İyilik Tanrısı)
                              ÜLGİ: Örnek, numune
                              ÜLGÜDÜR: Örnek, numune
                              ÜLGÜT: Örnek, numune
                              ÜLKE: Bölüm, parça, toprak, diyar, memleket, vatan, yurt
                              ÜLKEM: Ülke, memleket sevgisi
                              ÜLKEN: (Ülgen)
                              ÜLKER: 1- yıldızlar topluluğu, yıldız kümesi 2- Yedi kardeşler de denen bir yıldız grubu 3- Kadife,peşkir,gibi dokumaların üzerindeki, ince tüy, hav
                              ÜLKER ÇERİĞ: Savaş hilesi, savaş taktiği
                              ÜLKÜ: 1- İdeal, hedef, olacağına inanılan..”Olan, değil, olması gereken..” 2- Prensip, adet, düstur 10- Üleşme, bölüşme, pay, pay ortaklığı
                              ÜLKÜCÜ: Ülkü sahibi, olması gerekeni düşünen
                              ÜLKÜDAŞ: Aynı ülküyü benimseyen ve aynı ülküyü paylaşan kimse
                              ÜLKÜM: Ülkü sevgisi
                              ÜLÜGLÜ: Talihli, kısmetli,bahtı açık
                              ÜLÜK: (ülüg) Kısmet, nasip, pay
                              ÜLÜKBULMUŞ: birl. Ülük/Bulmuş
                              Uygur kağanlarının unvanlarından
                              ÜLÜŞ: 1- Bölüş, bölüm, bölünen, pay 2- Konuk payı, komşu payı, ailenin ihtiyaçları dışında, konu-komşu için ayrılan ve saklanan pay
                              ÜMİT: Umut ÜN: 1- Ses, seda 2- Şöhret, nam
                              ÜNAL: 1- Ün/Al 2- İnal (Han soyundan gelen, soylu ve imtiyazlı bey)
                              ÜNALDI: birl. Ün/Aldı Ünlü, meşhur
                              ÜNDEV: Namlı, meşhur
                              ÜNLÜ: 1- Meşhur, namlı, tanınmış 2- Gür sesli, sesini duyuran
                              ÜREGEN: Bereketli, münbit
                              ÜREGİR: Bolluk, bereket, üretkenlik
                              ÜREK: Yürek, kalp
                              ÜREKLÜ: Cesur, yiğit
                              ÜRENTUYUN: birl. Üren/Tuyun
                              Eski dönem, Yakut Tanrı adlarından
                              ÜRGAN: Kıvılcım, şerare
                              ÜRGÜÇ: Körük, demirci körüğü
                              ÜRK: Dehşet, korku, çekince
                              ÜRKMEZ: Cesur, korkusuz
                              ÜRKÜT: Ürkütücü, dehşet verici
                              ÜRÜK: Süregen, daimi
                              ÜRÜN: Döl, verim, ekin, üremiş, üretilmiş olan
                              ÜRÜNDÜK: Verimli, seçkin, güzide
                              ÜRÜNDÜL: Seçkin, güzide
                              ÜRÜNG: 1- Maneviyat, manevi güç, 2- Temiz, pak
                              ÜSTE: Galip, faik
                              ÜSTEK: Üstün, galip, faik
                              ÜSTÜN: Üstte olan, galip, faik, muzaffer
                              ÜSTÜNGÜ: Üstün gelme, üste çıkma, mertebe atlama, derece
                              ÜTGÜR: Hızlı, seri, çabuk
                              ÜYEN: 1- İlkeli, özüne bağlı 2- İyilik sever, temiz yürekli
                              ÜYGE: İyi, yararlı, zararsız
                              ÜYGEN: İyilik dolu, temiz kalpli
                              ÜYGENARIK: birl. Üygen/Arık
                              Altay, Tuva, Sogay destanlarında adı geçen bir Tanrıça
                              ÜZBE: Üzgün, kızgın, dargın, darlanmış, mahzun, sıkıntılı
                              ÜZLÜNÇÜĞ: Olağanüstü, fevkalade
                              ÜZÜT: Can, ruh, öz, tin
                              Next&Nextstar
                              EĞİL KULAK VER CEDDİNE ..! TÜRK'e KEFEN GİYDİRMEK HANGİ İTİN HADDİNE .

                              Yorum yap

                              Hazırlanıyor...
                              X